Zamansýz bir ölüm

Bu defa olmadý maalesef, Mehmet Ali Birand, hastaneden çýkýp aramýza gelemedi, onu kaybettik.

Oysa, beyin ölümünün gerçekleþtiði yolunda duyulan haberin yalanlanmasýna ne çok umutlanmýþ ne çok sevinmiþtik... Dün akþam saatlerinde, eve büyük bir acýyla girdim. Canan televizyon ekranýnýn karþýsýna geçmiþ, hýçkýra hýçkýra aðlýyordu.

Zor olaný, kimselere kolayca nasip olmayaný baþardý Birand. Onu tanýyan, tanýmayan herkesi arkasýndan aðlattý.

Mehmet Ali Birand’ý geç tanýyanlardaným. Benden 12 yaþ kadar büyüktü. Abi diye hitap ettiðim bir insandý. O meslek hayatýnýn ve gazetecilik yaþamýnýn en önemli süreçlerinden geçerken, Kürt siyasetine ilgi duyan benim kuþaðýmdan olan gençler ya Diyarbakýr Cezaevi’ndeydiler, ya Avrupa’ya kaçmýþlardý, ya da çoktan daðýn yolunu tutmuþlardý.

1986’da 30 Sýcak Gün yayýnlandýðýnda Diyarbakýr Cezaevi’ndeydim, kitabý ancak üç yýl sonra okuyabildim. Öcalan’la 1988 yýlýnda yaptýðý röportaj büyük bir olay oldu.

Nasýl cesaret etmiþti buna, hiç anlayamamýþtýk. Her biri cevapsýz kalan sorular sorup durduk.

Ama bu sorularýn cevabýný, doðrusu yýllar sonra Can Dündar’ýn Mehmet Ali Birand’ý anlatan ve ‘Birand-Bir Ömür Ardýna Bakmadan’ adlý biyografi kitabýnda buldum. Bekaa’ya gitmeden önce þu notu yazmýþtý Cemre Haným’a:

‘Cemrem,

Son derece kötü ve oldukça da tehlikeli bir iþe gidiyorum. Ali biliyor, sana anlatýr. Ne zaman döneceðimi bilmiyorum. Dua et, baþarýrsam Türkiye’yi yerinden oynatýrým. Baþaramazsam hemen toparlanýp Brüksel’e gideriz. Çok kötü olur. Þanslýysam yaparým. Bana hep þans getirdin. Ýnþallah yine devam ettirirsin bu iþte de.

Hep beni düþün ve þans dile..

Seni çok seviyorum.

Ben.’

***

Askeri vesayetin Kürt sorunundaki egemenliðini en erken zamanda anlayan ve yazan aydýnlarýn ve gazetecilerin baþýnda gelir Birand.

Çok risk aldý, çok çalýþtý ve çok merak etti. Bindiði atlarý çatlattý ve ardýna bakmadan, mayýnlý arazilerden yürüyüp geçti. Bir mola veriyor gibiydi sanki. ‘Kendi hayatýndan yorulduðunu’ fark edip az biraz soluklanmaktý belki  niyeti. Ama olmadý. Beklenmedik bir zamanda hayatýný kaybetti.

Yazmasam içimde kalacak. Mehmet Ali Birand, son zamanlarda konuþan, söz söyleyen, yazýp çizen Kürt aydýnlarýndan hiç rahatsýzlýk duymadý. Kürt aydýnlarýna oryantalist gözlerle bakan, Kürt aydýnlarýnýn konuþmasýndan rahatsýzlýk duyan bir aydýn deðildi o. Bu yüzden belki, itiraf etmem gerekirse, onu bu yönüyle de, çok seviyordum. Dünden beri televizyonlara çýkan, onu anlatan dostlarýný çok kýskandým. Biri beni davet etse de, Mehmet Ali Birand’ý ben de yad etsem dedim. Ama kimsenin aklýna ne beni ne baþka bir Kürt aydýný ve siyasetçiyi davet etmek gelmedi.

Ýnsan bu gibi durumlarda kendini sadece Kürtleri anlatmayý bilen bir tuhaf insan gibi düþünmeden edemiyor. Bu duyguyu bir kez daha yaþadým. Zaman zaman itirazlarým oldu bu anlayýþa. Ama galiba medyanýn Kürt algýsý böyle. Kürt aydýnýyla sadece Kürt meselesi ve en çok da ‘Kürtlerin kabahatleri’ konuþulur! Baþka bir þeye bu adamlarýn aklý ermez!.

Kürt aydýnlarý hep Kürtleri anlatsýn diye davet edilirler ya. Ben de Diyarbakýr’daki cenaze merasimini yorumlamak için dün bir televizyona davet edildim. Programa çýkmak için stüdyoda tam bir saat bekledim. Benden önce çok deðerli insanlar söz aldýlar ve Mehmet Ali Birand’ý andýlar. Az sonra sýra bana gelecekti ve ben Diyarbakýr’daki cenaze merasimini yorumlayacaktým. Kabullenemedim bu tuhaf durumu doðrusu ve stüdyoyu üzülerek terk ettim.

Keþke, hiç deðilse, Diyarbakýr’dan gelen barýþ mesajýný görebilecek kadar yaþasaydý, ne çok sevinecekti Allah bilir.

Ailesinin, dostlarýnýn ve bu zamansýz ölüme üzülen herkesin baþý saðolsun.

Mehmet Ali Birand’a Allahtan rahmet diliyorum.