Türkiye son bir ayý zam furyasý ile geçirdi. Gerekçe bütçe açýðýydý. Biz buna "memur zammý" dedik. Çünkü bütçe açýðýnýn ana nedeni kamu personel giderlerindeki aþýrý artýþtý.
Kamu personel giderlerindeki artýþýn iki nedeni vardý. Personel sayýsýndaki artýþ ve personel baþýna ücretlerdeki artýþ.
Her ikisine de peþin karþý çýkmamak gerekir. Kamu personel artýþý zaruri ise (ki detaylarý henüz bilmiyoruz) elbette yeni personel alýmý yapýlmalýdýr.
Maaþ artýþý ise verimlilikle iliþkili olmalýdýr. Kamuda kitlesel maaþ artýþýndan ziyade verim artýþý sayesinde de ücret artýþlarý gerçekleþmelidir.
(Tam da özel sektörde olmasý gerekirdi. Oysa son 10 yýlda özel sektörde verimlilik artýþý yaþanýrken maaþlar reel olarak düþüyor. Verimlilik artýþý çalýþanýn eziliþi olmuþtur.)
***
Türkiye ekonomisinde kronik bir tarzdan bahsetmek istiyorum: Yarým reformlardan...
Yarým doktor nasýl candan, yarým imam nasýl imandan kaybettiriyorsa yarým reformlarda ekonomide refahtan kaybettiriyor.
Büyüyen Türkiye kamusal verimlilik için yeni ihtiyaçlarý karþýlamak zorundadýr. Lakin özel sektör ile kamu kesimi arasýndaki denge de kurulmalýdýr. Hem çalýþma þartlarý hem de ücret þartlarý birbirinden kopuk olmamalýdýr.
Ýþte bu noktada son bütçe verileri kamunun (devletin) yeniden bir imtiyaz haline dönüþtüðünü gösteriyor.
Kýsa vadede zamlar ile kapatýlan bu sorunun uzun vadede sürdürülemeyeceði aþikardýr. Kamu personel reformunun artýk ne kadar zaruri hale geldiðini görüyor ve þimdilik bu gecikmeyi zamlar ile kapatmýþ oluyoruz.
Kamu personel reformu ile devlete kapaðý atmak bir imtiyaz olmaktan çýkarak bu hakkýn hak edenlere daðýtýlmasý gerekiyor.
Burada bir noktayý daha belirtmemiz gerekiyor. Kamu açýklarý yeni vergi artýþlarý ile kapatýlýrken yük kimin sýrtýna biniyor?
Elbette alt gelir gruplarýnýn.
Bakýnýz, son vergi artýþlarýnýn nerede ise tamamý dolaylý vergidir ve nerede ise hepsi alt gelir gruplarýnýn oransal olarak hanesinde yüksek yer tutan tüketimlerdir.
Oysa bazý vergi imtiyazlarýnýn kaldýrýlmasý düþünülebilirdi. Özellikle milyonlarca dolarlýk konutlarýn artýk zaruri ihtiyacýn ötesinde lüks bir yaþamýn ifadesi olduðunu düþünürsek, bu konutlarda yüzde 1 KDV'yi nasýl savunabiliriz.
Ve benzeri sayýsýz üretimsiz zengin teþvik sistemlerini.
***
Burada bir genel kanýyý hatýrlatmak isterim. 29 buhraný sonrasý ABD Baþkaný Franklin D.Roosevelt buhrandan çýkýþý alt gelir gruplarýna yüklenerek gerçekleþtirmedi. Tam tersine Roosevelt'in 1933 bildirgesi servet vergilerine, verimsiz þýmarýk, þatolaþmýþ zenginlere dayalý vergileri artýran bir devletçilik politikasýydý.
Bugün küresel buhranýn yine tek nedeni var: Servet ve güç yine belirli ellerde birikti. bedava zenginlerin þýmarýklýðý, gösteriþler, lüks tüketimler; ve diðer tarafta açlýk, sefillik almýþ baþýný gidiyor.
Böyle bir ortamda alt gelir gruplarýna yüklenen her yük, belki bugün krizi hafifletebilir ama buhraný derinleþtirmektedir.
Türkiye kriz dalgalarýna alýþýk olabilir ama buhrana yönelik hazýrlýklarýnýn olduðunu pek göremiyoruz. Bu yolda iktidar partisi içerisindeki ekonomi yönetimindeki deðiþim þimdilik tek ipucu olarak durmaktadýr.
Neden mi?
***
Bir baþka yarým reform örneðinden devam edelim.
Türkiye tasarruflar için bireysel emeklilik sistemini yeniden teþvik etti. Artýk devlet çoðunu alt gelir gruplarýndan topladýðý vergi gelirleri ile ikinci bir emeklilik hayali kuranlara yýlda 4-5 milyar TL destek verecek.
Ama bu destek doðrudan deðil, yine bankalar üzerinden gelecek.
Ýnsanlarýn tüketimlerinden kýsarak oluþturacaklarý tasarruflar ve devletin aktaracaðý milyarlarca liralýk fonlarý kim yönetecek? Bankalar ve onlarýn yan þirketleri olan fon yönetim þirketleri.
Oysa ne sermaye piyasamýz düzenlenmiþtir ne de fon yönetim piyasamýz. 15 yýldýr eriyen bir sermaye piyasamýz ortada. Ve her gün bu eriyiþ daha da artýyor.
Fonlarýn verimsizliði ortadadýr.
Fonlarýn yüksek ücretleri de ortadadýr.
Faiz piyasasý dünyada negatife dönmüþten ülkemizde borsanýn alternatif olamamasý da ortadadýr.
Böyle bir borsa sistemi ve mevcudu korunan fon yönetim sistemi dururken gerçekleþtirilen BES reformunun yine insanlar yerine bankalara akan milyarlar anlamýna geldiðini göreceðiz.
Maalesef yine bankalarý besleyecek bir yapý kuruluyor.
***
Yarým reform zihniyetine ayný sektörden devam edelim.
Ekonomide normal kayýtlý sistem gerçekleþmeyince, bankalar üzerinden kayýt altýna alma hamleleri yapýlýyor. Mesela artýk çalýþanlar ücretlerini bankalardan alýyor. Ama bankalar maaþýn yanýnda iþçileri kart almak zorunda býrakýyor ve kart aidatý yanýnda hesap ücreti gibi adýný bile bilmediðimiz sayýsýz ücretler alýyorlar.
Hem de bankalara emanet edilmiþ paralarýndan kesilerek... (Ben buna emanet parayý gasp ederek diyorum)
Oysa devlet baba bankalara aylar sonra gecikerek yatýrýlmýþ hiçbir iþçi ücretini hak gaspý olarak görmüyor. Ýþverene iþçi adýna zamanýnda ödeme yapmasý için yasal takibata gitmiyor. Hakkýný arayan iþçinin iþten kovuluþunu yargýya býrakýyor. Aylarca-yýllarca sürünceme yani.
Kim dayanabilir bu süreye, kim dayanabilir sermayeye..
***
Küresel düzene baktýðýmýzda tüm çözümlerin nerede ise fakire vurmakta arandýðýný görüyoruz.
Ve fakirin iþçinin tek çýkýþ çaresi sokaklar oluyor.
Avrupa'da bir çok ülkede yeniden baþlayan sokak hareketleri, isyanlarý bir þey ifade ediyor olmalý.
2013 de kusursuz fýrtýna bekleyiþlerine katýlmasam bile bu düzensizliðin de para ile düzelmeyeceðini peþinen söyleyebilirim.
Þimdi size bu konular hikaye gelebilir. Elbette sonbaharda dikilen tohumlar baharda yeþerir. Perdenin arkasýný görmeyen, topraðýn altýna bakmayan yarýnýn ne olacaðýný ancak bugünkü gibi görür.
Son nokta istatistik olsun:
Aðustos ayý itibariyle
Bankacýlýk sektörünün yýllýk kâr artýþý yüzde 19,4
Ýmalat sanayinin yýllýk büyüme oraný yüzde 0,4.