Zayıf mı görülüyoruz da üzerimize geliniyor?

Olan biteni doğru okumak geliştirilecek tavrın doğruluğu için de kaçınılmaz bir gerekliliktir. Dün medyayı tararken bir okuma tarzı dikkatimi çekti. Şu ifade ediliyordu:

“Şu an bir curcuna var, bir şeyler atlanıyor olabilir. Her yerle problem yaşanıyor. Bizi zayıf gören herkes saldırmaya başladı. Tatsız bir gidişat söz konusu.”

Kimi ait bu söz? Mehmet Eymür'e. MİT Kontrterör Dairesi eski Başkanı. Milliyet'ten Tunca Bengin'e konuşmuş. “Adil Öksüz CIA ajanı mı?” diye başlıklanan bir yazıda geçiyor yukardaki ifade.

Bu bir okuma tarzı. Curcuna iddiası... Bir şeylerin atlandığı iddiası. Her yerle problem yaşandığı iddiası. Bizim herkes tarafından zayıf görüldüğümüz ve bu sebeple herkesin üzerimize geldiği iddiası ve gidişatın tatsız olduğu iddiası.

Bütün bu iddialar tartışılabilir.

Ama bazı olaylar var ki gerçekten şaşırtıcı.

Amerika'nın NATO ortaklığımızı, stratejik ittifakımızı ıskalayarak Türkiye'yi tehdit eden bir yapıyı silahlandırması. Daha doğrusu bölgesel politikalarda farklı oynaması.

Almanya'nın, ekonomik, siyasi, askeri tüm ilişkileri ıskalayarak Cumhurbaşkanımızın “İntihar ediyorlar” tanımlamasının içini dolduracak tavırların içine girmesi.

Avrupa Parlamentosu'nda,kahir ekseriyetle “Türkiye ile ilişkilerin askıya alınması tavsiyesi”ne yönelinmesi.

Suudiler'in ve Körfez ülkelerinin, darbeci general Sisi ile el ele tutuşup Katar'la mücadelesinin bir boyutuna “Türkiye karşıtlığı”nı ilave etmesi.

Kürt yönetiminin, Türkiye'nin karşı tavrını biliyor olmasına rağmen “Bağımsızlık referandumu”nu gündeme getirmesi.

France 24 televizyonunun Cumhurbaşkanı Erdoğan'la yaptığı mülakatta muhabirin “Kuzey Irak referandumu” ile ilgili sorunun ardından “Türkiye'de de böyle bir referandumun olabilme ihtimali” üzerine bir soru sorabilmesi...

Sayın Cumhurbaşkanı, böyle bir sorunun cevabını tabii ki veriyor. Ama bu sorunun sorulabilir hale geldiği bir durumun acayipliğini not etmek gerekiyor.

Eminim ki Cumhurbaşkanlığı nezdindeki müzakerede böyle bir sorunun nasıl sorulabildiği de irdelenmiştir ya da irdelenecektir.

Aynı şekilde, diğer tüm alanlardaki problemli durumların nasıl oluştuğunun irdelenmesi de hayati önem taşıyor.

Mehmet Eymürdiyor ki, “Bizi zayıf görüyorlar ve herkes üzerimize geliyor.”

Zayıf görüp üzerimize gelmek var, kontrol dışı güçleniyor görüp üzerimize gelmek var.

Başlı başına “üzerimize geliniyor olması” gibi bir olguyu da değerlendirmek gerekiyor.

Amerika bize rağmen neden FETÖ'ye ya da PKK uzantısı bir yapıya oynar?

Almanya, ne umar Türkiye Cumhurbaşkanı'na “ölüm tehdidi” yönelten pankartların sokaklarına asılmasından?

Amerika'ya, Almanya'ya en tepeden, bizzat sayın Cumhurbaşkanı'nın dilinden güçlü tepkiler veriyoruz; dostluğu, müttefikliği, terör karşısındaki tutarsızlığı sorguluyoruz. Daha ötede “Nazi, Faşist” suçlamaları da dillendiriliyor.

Ama Türkiye'yi ıskalayan tavırları değiştiremiyoruz.

Bunu da değerlendirmek gerekiyor:

- Neden yankı bulmuyor isyanlarımız? Kıymet-i harbiyemiz mi önemsenmiyor, yoksa tepkilerimizin daha acıtıcı bir icraata dönüşmeyeceği gibi bir ön yargıları mı var? Ya da, Türkiye'yi yöneten kadroları “bir şekilde” değiştirebilecekleri gibi bir yargıdan mı hareket ediyorlar?

Belki bir değerlendirmeye daha ihtiyaç var:

- Türkiye olarak elimizde diyelim Türkiye'yi ıskalamakta birbiri ile yarışan iki ülke, Amerika ve Almanya'nın canını acıtacak enstrümanlarımız mı yok? Dolayısıyla öteki cenahtaki bildiğini okuma tavrı, “Söylem'den ibaret bir tepki ile yetinirler, ilerisi olmaz” gibi bir algı ile mi ilgili?

Toplum olarak canımızın acıdığı muhakkak.

FETÖ savaşı başlattığında “Tayyip Erdoğan'ı gözünüze kestiriyorsunuz. Amerika ile Avrupa ile bir olup bir müslüman lideri döveceğinizi düşünüyorsunuz” diye yazmıştım.

Böyle bir savaşla yüz yüzeyiz.

Mukabil mücadeleyi stratejik akılla yürütmek zorundayız.

Kimsenin gözüne kestirdiği ülke olmamak lazım.

“Gözüne kestirilmişlik”izlenimi veren alanları görmek ve sür'atle tahkim etmek lazım.

Allah yardımcımız olsun!