Zealot ile Herod

Yenilen bir medeniyetin mensupları, diyor ünlü İngiliz tarihçi ArnoldToynbee, galip medeniyet karşısında iki tür tavır gösterirler: Ya “Zealot” tavrı ya da “Herod” tavrı...

Zealot bugünkü İngilizcede bağnaz anlamına gelen bir kelime olarak yaşıyor. Aslında bir özel isim. Milattan sonraki ilk yüzyılın başında Roma imparatorluk ordusunun Kudüs’ü istilasına karşı diğer cemaatlerden farklı bir yol tutarak isyan edip direnen Yahudi cemaatinin adı.

Herod da öyle. Bir şahıs ismi. Zealot isyanından hemen önce hüküm sürmüş Yahudi kıralı Herod’dan söz ediyoruz. Haddizatında Roma Senatosu tarafından atanmış bir kral olan Herod’un siyaset anlayışı karşısındaki egemen güçle uzlaşmaya yöneliktir.

Toynbee işte bu iki ismi prototip olarak alıyor ve hakim medeniyete karşı gösterilen başlıca iki tür tavrın örneği olarak kullanıyor. İslam âleminde batı medeniyetinin kurumlarını ve hatta değerlerini benimseyerek ayakta kalmaya çabalayan “herodian” tutuma örnek olarak Mısır’da orduyu ve eğitim kurumlarını batılı modelde yenilemeye girişerek Avrupa’daki teknolojik yenilikleri getiren Mehmet Ali Paşa’yı, Türkiye için aynı şeyi yapmaya çalışan III. Selim ile II. Mahmut’u ve Osmanlının bakiyesinden laik bir devlet kuran Atatürk’ü gösteriyor.

Batı medeniyetinin birçok alanda tezahür eden üstünlüğü karşısında içine kapanarak dünyadaki gelişmelere gözlerini kapatan ve arkaik usullere sarılarak tepki gösteren “İslami Zealot”lara örnek olarak ise Kuzey Afrika’nın Senusilerini ve Merkezi Arabistan’ın Vahhabilerini zikrediyor.

Neticede her iki yaklaşımın da işe yaramayacağını ileri süren Toynbee’nin parlak teorisini açıklarken irtikâp ettiği çok sayıda bilgi ve değerlendirme hataları da var maalesef. Mesela seleflerinin modernleşme girişimlerini tereddütsüz sürdüren ve hatta bu çerçevede Latin harflerine geçmeyi bile düşünen II. Abdülhamid’i Zealot sayması haksızlık. Halife unvanını yeniden canlandırmış olması ve Panislamizm siyaseti gütmesi bu Osmanlı padişahının Zealot olarak tanımlanması için yeterli olmasa gerek. Belli ki Toynbee İngiliz imparatorluğunun çıkarları açısından konuya bakmaktan kendini alamamış.

Tarihçi ve tarih felsefecisi olarak saygın bir isme sahip olan Arnold Toynbee’nin akademik donanımını kendi devletinin istihbarat teşkilatının hizmetine cömertçe sunabildiğini unutmamak lazım. I. Dünya Savaşı sırasında İngiliz hariciyesinin propaganda servisinde görev yapan Toynbee ABD’nin savaşa girmesini sağlamak amacıyla “Osmanlı Ermenilerine karşı işlenen zulümleri belgeleyen” bir kitap hazırlamakla görevlendirilmişti. (Çünkü bu sırada Almanlar da Amerikalıları yanlarına çekmek veya hiç olmazsa tarafsız kalmalarını sağlamak için Rusların Yahudilere uyguladıkları zulümleri ABD kamuoyunda yayarak propaganda yürütüyorlardı.) Toynbee bu amaçla Ermeni tehciri sırasında yaşanan olaylarla ilgili büyük ölçüde Amerikalı misyonerlerin anlatımlarına yer veren ve “mavi kitap” diye anılan bir kitabı Viscount Bryceile birlikte hazırladı. Bugün hâlâ soykırım iddialarının en önemli dayanaklarından biri olarak kullanılan bu kitabın propaganda amaçlı bir çalışma olduğunu Toybee’nin kendisi de daha sonra itiraf etmiştir.

Ama akademisyen kimliğini gölgeleyen bu tür özelliklerine rağmen Toynbee’nin özellikle tarih felsefesi alanındaki çalışmaları bugün de değerini koruyan eserler. Bu çerçevede, bazı yanlış örneklemelere yer vermesine rağmen, Zealot-Herodian kavramlaştırması yabana atılmayacak değerde ve çok kullanışlı bir teorik açıklama.

“Peki, durup dururken nereden çıktı bu konu” diyeceksiniz... İran’ın son hamlelerini düşünürken aklıma geldi. Komşumuzun bugüne kadar sürdürdüğü Zealot tavırdan vazgeçip Herodian bir tavır alması kolayca mümkün olacak mı diye düşündüm.

Bir de hem Zealot hem de Herodian tavırları kültürel ve politik alanlarda ayrı ayrı kullanan aktörleri düşündüm. Mesela Suudi Arabistan kültürel anlamda Zealot ama siyasi olarak epeyce Herodian. Başka örnekleri de var bu modelin.

Belki İran’ı yönetenler de bu modele özeniyorlar. Ama Suudilerin bile artık sürdürmekte zorlandıkları bu yapının dünyaya açık İran toplumuna uygun olduğunu söylemek zor.