Zekayı parlak gösteren haplar

Efendim, MİT, PKK’yla görüşüyor, terörün son bulması için bir çalışma yapıyorlar, PKK, ayrılık, özerklik gibi şartlar ileri sürmeden sınır ötesine çekilecek.

“Yok, o öyle değildir. Mutlaka arkasında bir şey vardır.”

Efendim, İsrail, Türkiye’den özür diledi, Mavi Marmara gemisine haksız yere saldırdığı ve oradaki masum insanları öldürdüğü için.

“Öyleymiş gibi gösteriyorlar, ama öyle değildir. Arka planında mutlaka bir şey vardır.”

Bu tavır, zeki görünmenin en ucuz yollarından biridir.

‘Ben kül yutmam’ demiş olursunuz, olayların arkasında başka bir şey olduğunu farketmişsiniz gibi konuştuğunuz zaman. ‘Zekiyim, çevikim, aynı zamanda ahlaklıyım.!’

Bu kanaat yerleşti. Salgın. Ve bu yöntemi, bütün salaklar da biliyor, uyguluyor artık.

Bir de şu var:

Efendim, terör sorununun çözümü...

‘Amerika istedi. BOP’un bir parçası.’

Efendim, İsrail’in özürü...

‘Amerika istedi, BOP, BOP...’

Geçenlerde, bir üst versiyonu çıktı, ‘BOP, BOP’ tipi zeka parıltısı tabletlerinin.

(Tablet. Yani hap. Yani yutturabildiğinize yutturuyorsunuz.)

Efendim İsrail’in özürü...

‘Halk Nevruz’a tepkili. Bu tepkileri gündemden düşürmek için.’

Fesübhanallah!

Eğer Türkiye, Amerika’yı, İsrail’i ve BDP taraftarlarını aynı hizada buluşturabiliyorsa.

Aynı günde, Netanyahu ile Obama’yı bir araya getirebiliyorsa.

Netanyahu’ya Tel Aviv’den telefon ettirtebiliyorsa.

Obama’yı da telefona çağırttırabiliyorsa.

Ve o telefonda, burnundan hayatta kıl aldırmayan Netanyahu’ya, “Aloo, biz İsrail olarak, Türkiye’den özür diliyoruz. Tazminatı da vereceğiz, ablukayı da kaldıracağız, bakın işte Barak Hüseyin Bey de burada” dedirtebiliyorsa...

Bunu da sırf, mevcut gündemi azıcık değiştirmek maksadıyla -gündem de harika... zapping yapar gibi hemen değişiyor- organize edebiliyorsa...

O zaman çok iyi. Daha ne istiyoruz. Yürüyen merdivene ters binen siyasetçiler yerine, bütün dünyayı Nevruz münasebetiyle aynı hizaya getiren bir siyasetçiye kulak vermek, daha isabetli değil midir?

Bir muhteşem örnek daha, zekayı parlak gösteren tabletlere. Ulaşabildiğimiz en üst model bu. Bundan iyisi icat edilmedi.

Efendim, AK Parti binasına ve Adalet Bakanlığı’na saldırdılar.

Niye mi saldırdılar?

“Gündem değiştirmek için” deseler iyi. Öyle demiyorlar.

“O saldırılar, sipariş üzerine yapıldı.”

Bu gibi yargılar, ticaretteki ‘çek’ler gibidir.

Çeki imzalarsınız. Çekin karşılığı çıkarsa, sorun yok. Ama karşılığı çıkmazsa, ticari itibarınız bundan zarar görür.

Her gün böyle karşılıksız çekler imzalamayı itiyat haline getirirseniz, artık kimse sizin çekinizi kabul etmez. Kimseden mal alamazsınız.

Mal alamayınca, dükkanınızda, raflar gün be gün boşalır. Müşterileriniz, gün be gün eksilir. Rafları dolu olan dükkanları tercih ederler.

Kıssadan hisse:

Zekayı parlak gösteren haplara fazla itibar etmemek lazım. Olayların arka planı, haplarla veya palavralarla değil, bilgiyle, araştırmayla bulunur.

Çek imzalarken de, zamanı geldiğinde ben bu çeki ödeyebilir miyim diye iyice düşünmek lazım. Siyasette sermayeyi kediye yüklememek için.