Zerdeşt’e mektup

Yeni bir yıla girdiğimizi  müjdeleyen havai fişekler, karanlık geceyi aydınlatırken annenle biz ellerinden tutmuş seni uyutmaya çalışıyorduk.

Yeni bir yıla girdiğimizin farkında olmadığını bilmek, oldukça hüzün vericiydi.

Saat dokuzda epilepsi ilaçlarını içtin.

Bir saat sonra annen, dudaklarına bir hap daha uzattı. Ve bir saat sonra da, seni daha kolay uyutacak olan Rivotil’e geldi sıra..

Rivotil senin için günün bitmesi demek.

Günün bitmesi ve acıların dinmesi, bazen bir karabasandan uyanır gibi uyandığın ama ne olduğunu, nasıl yaşandığını kelimelere dökemediğin, anlatamadığın derin rüyaların içine dalmak demek.

***

İşte bir yıl bitti Zerdeşt. Bir muhasebe yapmanın zamanı oğlum.

Altı ayla bir yıl arası demişlerdi. Hala da öyle diyorlar. Zerdeşt yürüyecek ve unuttuğu her şeyi yeniden hatırlayacak diyorlar. Bir yılın yarısı bitti. Umutla bekliyoruz. Yeni adım atan bir çocuk gibi ilk adımını atacağın ve yere basacağın günleri umutla bekliyoruz.

Annen ‘Eski oğlumu istiyorum’ diyor bazen ve cümleyi tamamlar tamamlamaz gözyaşlarını koyuveriyor..

Sen ameliyata girerken, yalvarmıştı Allah’a ve dua etmişti. ‘Oğlumun gözleri açık olsun, bana baksın o gözlerle ve o ameliyat masasından sağ salim çıksın bu bana yeter Allahım’ demişti.

Yetmiyor be Zerdeşt, yetmiyor be oğlum!

Annen de ben de bu gerçeği yaşadık ve öğrendik ki, insanoğlunun mutluluğunun bir sınırı yok oğlum.

İnsanoğlu daha fazlasını ve daha çoğunu istiyor hep.

Ama bazen bir gülümseme bile bütün dertleri alıp götürüyor..

Senin şimdilik hiçbir şeyi hatırlamadığını biliyorum.

Bize bakmıyor ve bizi tanımıyordun bile.. Göz görmez, beyin görürmüş meğer..

Beyni öyle ateşler sarmışken, göz görmezmiş..

Nereden bilecektik ki! Zerdeşt gözlerini açsın ve bize baksın bu yeter diyorduk.

O ateşli hallerin geliyor gözlerimin önüne. Antibiyotiklerle yorgun düşmüş bedenin, kıpırtısız duran kolların, bacakların, ve gözlerimizin önünde her geçen gün biraz daha zayıflayan kasların geliyor gözlerimin önüne.

Sevdiğin insanlar en çok onları hatırlamayışına kahrediyorlardı.

Birini bile hatırlayıp, eski günlerdeki gibi, elini tutmadın, göğsüne bastırmadın biliyor musun?

Hiva üç ay sürecek bir yolculuğa çıkarken seni kollarına aldı, yanaklarını yanaklarına sürdü.

Sıcaklığını yüreğinin içine çekti.

Eskisi olsa bu ayrılık anına dayanamaz, o güzelim dudakların bir anda büzülür ve ağlamaklı olurdun.

Ama Hiva’nın sana sarılışını fark etmedin bile oğlum. Bu sımsıcak veda anına bir karşılık vermedin. Bir göz ya da bir vücut diliyle de olsa..

Üç ay geçti aradan, ablan gitti ve üç ay sonra sana geri döndü.

Sendeki değişimi, üç ay sonraki halini bizden daha iyi görüyor, zamana yayılmış farkların daha bir ayrımında.

O gittiğinde vücudunda açılan yatak yaralarıyla mücadele ediyordun. O yaralar şimdi daha iyi, kapanmaya doğru gidiyor. Bir günde açılır, ama iki yılda kapanmaz denilen o yaralardan sanırım bir ya da bilemedin iki ay sonra tamamen kurtulmuş olacaksın.

22 yıl boyunca biriktirdiğin hatıralarına geri döndüğünü gösteren epey alametler belirdi.

Annen yanındayken beni, ben yanındayken anneni istiyorsun mesela.

Uyumak istediğini ifade edebiliyorsun. Bir hırıltı, bir horlama sesi çıkararak olsa da...

Annene, ben evde yokken, telefon açtırıp, beni eve çağırdığın zamanlar oluyor mesela.

Karşında annen olsun ben olayım, fark etmez, biri esnemeye görsün, yüzüne muzip bir gülümseme yayılıyor hemen. Taklit etmeye başlıyorsun o anda ve sen de esniyorsun. O zaman da biz gülüyoruz sana!

Mutluluğun resmini yapar gibi oluyoruz sen ve biz.

Esniyoruz ve birbirimize gülüyoruz.

Bu günlere şükür olsun oğlum!

Televizyonda müzik dinlemeyi, hele de sıra gecelerinde çalınan parçaları dinlemeyi çok severdin.

En çok da ‘Antep’in Hamamları..’

Odandaki televizyonu bütün gün açık tutmamıza rağmen, hayatının bu en güzel hatıralarına yeniden geri döndüğünü gösteren bir işaret yok henüz. Hatta televizyonu bazen kapatmamızı bile istemen, derin bir hayal kırıklığı yaratıyor, bilmeni isterim.

Yeni bir yıla girdik Zerdeşt..

Saatler on ikiyi vurduğunda annen, ablan ve ben ellerini tutmuş, ağır ağır kapanan gözkapaklarını, karanlığa rağmen nurlu bir ışık gibi parlayan duru ve temiz yüzünü seyrediyorduk.

Yeni yılın kutlu olsun oğlum..

Ayaklarını yere basacağın, 22 yıllık ömrünün birbirinden güzel o hatıralarını yeniden keşfedeceğin bir yıl olsun oğlum.