104 Emekli Amiral, Montrö Sözleþmesi çerçevesinde ve bazý yüksek rütbelilerin kendilerince yakýþýksýz bulduklarý hallerinden þikayetlendikleri bir bildiri yayýmladýlar.
Emekli insanlarýn, bir araya geldiklerinde vatan millet meselelerinden konuþmalarý elbette normaldir. Normal olmayaný ise, bu kendi aralarýnda konuþtuklarý muhabbeti, bir gece yarýsý 'Yüce Türk Milletine'' anonsuyla yayýnlamalarýdýr.
Siyasal tarihi, aslen bir darbeler tarihi de olan ülkemizde, emekli de olsa silahlý kuvvetlere ait komuta merciinin bir araya gelerek yüksek sesle uyarýlarda bulunmasý elbette, sýradan bir ihtiyarlar- tekaüdler muhabbeti olarak algýlanmaz. Ayrýca yakýn tarihimizde pek çok þerli kalkýþma, güneþ battýktan sonra baþýmýza gelmiþtir. Niçin ikirciklenmeyelim, niçin teyakkuza geçmeyelim?
Meral Akþener Haným, bildiri hakkýnda konuþurken ''zevzekliktir' dedi... Evet ilk bakýþta gerçekten zevzeklik de var iþin içinde; çünkü Kubbealtý Lügati'ne göre zevzek; tatsýz tatsýz konuþan, geveze kimse demekmiþ. Lakin iþ bununla geçiþtirilmeyecek kadar da vahim öte yandan... Türk Dil Kurumu'na göre; ''herhangi bir þeyi hatýrlatmak, uyarmak amacýyla yazýlan yazý''ya muhtýra deniyormuþ... Yani sizin anlayacaðýnýz zevzeklik deyip geçilemeyecek bir yönü de var bu bildirinin, zira muhtýra veya andýç ayný zamanda... Bundan sonrasý ise karýþýk biraz; Zevzekler Muhtýrasý gibi bir þey çýkýyor ortaya...
Durup dururken mi çýkmýþtý peki Montrö hassasiyeti?
Her þey gazeteci Muharrem Sarýkaya'nýn TBMM Baþkanýmýza Ýstanbul Sözleþmesi'nden yola çýkarak, uluslar arasý sözleþmelerin ne þekilde feshedilebileceðini sormasýyla baþlamýþtý... O sýrada sayýlan bir kaç sözleþmeden sadece birisiydi Montrö... TBMM Baþkanýmýz hem Anayazacý hem de ayný zamanda bir Hukuk Tarihi profesörü de olduðundan Mecelle'deki 'mümkün' ile ''muhtemel' kavramlarý dolayýmýnda hukuk zevki olan bir cevap vermiþti buna. Evet egemen bir ülke olarak Türkiye Cumhuriyeti, hangi sözleþmeye imza atacaðýna, hangisinden ise çýkacaðýna, kendi baþýna karar verecek hakimiyet gücüne sahipti. Ama ayný zamanda sözleþmelerin dayandýðý gerekçeler saðlam bir þekilde durduðu sürece de az evvel zikrettiðimiz 'mümkün' olan þeyin ihtimali yoktu... Gerekçeler deðiþtiðinde, hayatýn içinde farklý koþullara gelindiðindeyse, farklý ihtimaller elbette çýkacaktý... Hatta Prof.Þentop bu arada esprili bir örnek de verdi; Marmara Denizinden ayran yapmak mümkündür ama bunun ihtimali yoktur dedi...
Güldük geçtik...
Lakin ertesi gecelerden birinde derhal, gök gürültüsünü andýran bir ses tonuyla andýçlandýk...
21.yüzyýlda bu þekilde parmak sallayarak, siyaseti tokatlayýp, demokrasiye çelme takarak, toplumu terbiye etmeye kalkmak, bunu yapanlarý, tarihin çöplüðüne gönderir... Salgýnla birlikte -özellikle tedbir, korunma, karantina, aþý gibi zorunluluklarla da düþündüðümüzde- küresel kodlarýyla bir yumak gibi hepimizi çepeçevre sarmalayan bir dispozitife tabiyiz... Yapay zekanýn hayatýmýzýn her anýnda bize yoldaþlýk ettiði bir eþikteyiz. Nano teknolojinin insaný hayrete düþüren mesafesiz ve sýnýrsýz iletiþim gücü, hayatý artýk o kadar radikal bir þekilde deðiþtirdi ki... Eski çamlar bardak oldu! 'Yüce Türk Milleti' artýk radyolarýndan, televizyonlarýndan bugün kim darbe yapacak, yarýn kim muhtýra yazacak diye beklemiyor. Çünkü bu millet 15 Temmuzda iþgal güçlerine karþý bir zafer destaný yazdý.
Ýcap ediyorsa yeniden yazar.