Bu hafta gösterime giren Zerre filminin Almanya’da yaþayan baþrol oyuncusu Jale Arýkan: “Ýstanbul’da insanlarýn duygusallýðýndan etkileniyorum, Almanlar ise daha soðukkanlý, bu nedenle filmleri izlerken sýkýlabiliyorsunuz.”
-Senaryoda dikkatinizi çeken ilk þey neydi?
Zeynep karakterini bu kadar yakýndan seyretmemiz beni çok etkiledi. Oyunculuk açýsýndan performansý da ona göre yapmak gerektiðini düþündüm. “Bu zor bir þey” dedim kendi kendime. Ama nasýl yapabileceðimiz konusu da çok ilgimi çekti, hep seyrediyoruz çünkü kadýný. Bir de hep böyle bir þeyi oynamak istemiþimdir, Ýngilizce “On the run” denir. Hep bir þeyleri yakalamaya çalýþýr, hep bir þeylerden kaçar, hiç vakit yetmez. Biz de yaþamýþýzdýr böyle zamanlar... Koþtururuz, koþtururuz, yine de zaman yetmez... Ama kötü olaylarý bir tarafa býrakýrsanýz, o tecrübeyi yaþamak çok büyük bir þey diye düþünüyorum.
FAKÝR OLDUÐU ÝÇÝN CAHÝL OLMASI GEREKMÝYORDU
-Oynadýðýnýz karakterin çok benzerleri var aslýnda. Tren istasyonlarýnda sabah saatlerinde gördüðümüz, evlere temizliðe giden kadýnlar mesela. Ama sizin karaktere verdiðiniz renk rolü farklýlaþtýrýyor. Ekonomik olarak alt seviyede ama sosyal olarak daha üstte. Bunu nasýl yaptýnýz?
Tabii ki biraz etkim oldu ama bir düþüncem vardý Erdem’le de (yönetmen Erdem Tepegöz) paylaþtýk, fakir olduðu için, cahil olmasý da gerekmiyordu. Ýlla üniversiteye gitmiþ olmasý þart deðil. Zeynep gibi olanlarý biz tanýmayýz sokakta. Onun o þekilde fakir olduðunu bilemeyiz. Normal bir orta sýnýf insaný gibi. Biz Tarlabaþý’nda çekim yaparken öyle insanlar geldi ki o sokaklara ve öyle evlere girdiler ki aðzým açýk kalýyordu. Ben onu Taksim’in öbür tarafýnda görsem, dikkatimi bile çekmez. Zeynep de öyle bir karakter, o grup da böyle; düzgün insanlar.
-Bildiðimiz kadarýyla 15 yýl Almanya’da yaþayýp sonra buraya geldiniz.
Ben altý yaþýndayken Almanya’ya göç ettik. Orada büyüdüm, okullarý orada bitirdim, oyunculuk yaptým. Bir ara gelmiþtim Ýstanbul’da iki, üç film oldu, sonra Ýstanbul’da kalmamaya karar vermiþtim, geri döndüm, Amerika’da yaþadým. Bir buçuk, iki seneden beri buralardayým.
-Bunu sormamýn sebebi þu, bu filme gelene kadar Türk halkýnýn sosyal yapýsýndan uzak kalmýþsýnýz çok da içinde deðilsiniz. Zerre ise tamamýyla içinde olmayý gerektiren bir film...
Bunu film anlatacak, oyuncu deðil. Bilmem þart deðil çünkü Zeynep de bilmiyordur kendi dünyasýnýn dýþýnda ne olup bittiðini. Ben oyuncu olarak ancak Zeynep’in ruh halini yakalamaya çalýþýrým, onun için de illa ayný þeyleri yaþamak gerekmiyor. Benim de hayatýmýn zor zamanlarý olmuþtur. O dönemlerde hissettiðim þeyleri hatýrlýyorum; hayatýmýn enerjisini yakalamaya çalýþýyorum ve ondan sonra senaryoda yazan, Zeynep’in yaptýklarýný yapýyorum. Böyle bir çalýþma yapýyorum ama sosyal açýdan, toplumsal açýdan bildiðim fazla bir þey yok.
-Kariyeriniz burada mý devam edecek?
Nerede ilginç iþler çýkarsa oraya gitmek istiyorum. Ýstanbul’da olmak, burada çalýþmak benim her zaman yapmak istediðim bir þey tabii. Ne de olsa memleketim... Ýstanbul’a geri gelip burada bir müddet yaþamak, kendi köklerime sahip çýkmak, onlarý içimde yine bulmak ve o hisleri yaþamak çok güzel. Deðiþik roller veriliyor burada bana, o da çok güzel bir þey. Türkiye’de anlatýlacak kadýn konusu çok... Benim elimde de var, bakýyorum da etrafýma, aklýma çok þeyler geliyor.
-Almanya’da çalýþmak ile Türkiye’de çalýþmayý karþýlaþtýrýrsanýz... Sizi en fazla etkileyen þey ne oldu?
Genel olarak Ýstanbul’da, çalýþma hayatýnda, sette, hikayelerde, insan iliþkilerinde beni en çok etkileyen þey insanlarýn hislerine daha yakýn yaþamasý. Tabii ki Almanya’da bu biraz daha deðiþik, daha iyi demek istemiyorum çünkü beni etkiliyor, baþka bir toplumdan geldiðim için. Ama ikisinin de deðeri var, ikisi de mühim, sadece bir tarafa gitmek çok zor, tamamen hislerinizle yaþamak da çok yorucu bir þey. Bence esasýnda iki toplumun birbirine vereceði çok þey var ve biraz da deniyorlar Almanya’da iki toplumun bir aradalýðýný. Almanlarýn o soðukkanlýlýðý da zor tabii. Filmlerde bazen iyi olmuyor, insanlar sýkýlýyor seyrederken.