Zeytin Dalı, sadece askeri bir mücadele değil

Zeytin Dalı Harekatı’nda ilerleme oldukça, dış dünyadan gelen tepkiler sertleşiyor. Örneğin İran, Türkiye’yi giderek suçlayan bir tavır sergilemeye başladı. Bu durum, gelişmelerin İran aleyhine bir seyir izlediğinin karinesi olarak kabul edilebilir. Anlaşılan, İran sadece harekatın izlediği yoldan değil, aynı zamanda ABD ile Türkiye arasında artan görüşmelerden de oldukça rahatsız. Ancak rahatsızlığını ifade ediş biçimi, Türkiye’ye şüpheyle bakanların kuşkularını kaşımaya yönelik. Zira İran’ın eleştirilerindeki vurgu, zihinlerde Türkiye’nin Suriye’de kalıcı olduğu tortusu yaratmaya yönelik. 

İran’ın bu yaklaşımı öncelikle Esad’ı ve YPG’yi mücadele kararlılığına davet anlamına gelir. Ancak aynı oranda Rusya’ya da Türkiye’ye güvenmeme uyarısı yapılmakta olduğu söylenmeli. ABD ne oranda İran’ı düşman ilan ettiyse, İran’ın da ABD’yi o oranda “öteki” olarak kabul ettiği unutulmamalı. İran, Türkiye ile ABD’nin anlaşma olasılığına dikkat çekiyor ve ABD’nin Türkiye’ye alan açması halinde Türkiye’nin bölgeden ayrılma ihtimalinin kalmayacağını ima ediyor. 

 

Siyasi baskı başlıkları

İran’ın eleştirileri, dünyanın başka yerlerinden gelen şüpheli yaklaşımları pekiştirmeye yönelik. Dış dünyadan gelen eleştirilerin başında, Türkiye’nin kalıcılığı bulunuyor. Ancak bu durumu doğrudan dile getirecek bir delil bulunmadığından, siyaseten baskı yapmayı daha olanaklı hale getirecek iki konu öne çıkarılıyor. 

Bunlardan biri, Türk askerinin Suriye’de Kürtleri öldürdüğü iddiası. Bazı basın yayın organları “yine Kürtlere karşı savaş” diyerek Türkiye’nin bunu hep yaptığını, dolayısıyla bugün de yapmasının mümkün olduğunu işliyor. 

İkinci konu ise ÖSO ile DEAŞ’ın eş kuruluşlar şeklinde algılanmasını sağlamaya yönelik çaba. YPG, DEAŞ’la mücadelede en güvenilir yapı olarak görülüyor, Türkiye’nin YPG’yi hedefe alarak DEAŞ’la mücadeleyi zayıflattığına inanılıyor, ayrıca ÖSO’nun bileşiminde radikal unsurların olduğu ileri sürülerek düz mantık kurulması ve Türkiye’nin aslında radikal unsurları desteklediği ima ediliyor. 

Söz konusu yaklaşımların bir sonraki evrede Türkiye’ye ne türden baskılar yapılacağının işaretlerini taşıyor; o halde şimdiden önlem almak gerekiyor. 

 

Olası önlemler

Alınacak önlemlerin başında, Türkiye’nin kendisine karşı saldırıda bulunmayan her kesimle alanda çalışmasının mümkün olduğunu, hatta zaten çalıştığını göstermesi olabilir. Anlaşmazlıklara rağmen Türkiye’nin pek çok devlet ve grupla ilişkileri devam ediyor, dolayısıyla bu çeşitlilik ve çok taraflılık öne çıkarılabilir. 

Önlemlerin bir diğer ayağını ise harekatın sivillere yönelik olmadığının daha fazla işlenmesi oluşturabilir. Farklı ülkelerde Kürt kimliği ile sosyal ya da siyasi varlık gösteren ve terör örgütlerinin faaliyetlerine mesafeli yaklaşan temsilcilerin bu süreçte yer almaları, görünür olmaları, olup bitenleri uluslararası kamuoyuna taşımaları sağlanabilir, bu türden bir zemin yoksa oluşturulmaya çalışılabilir. 

Askeri harekatların tümü enformasyon savaşlarının da yapılmasına olanak tanır. Türkiye aleyhine bir ortam yaratılmasına tümüyle engel olunamasa dahi, belki alana resmi askeri ve sivil gözlemcilerin davet edilmesi Türkiye’ye yönelik tehdidin başka gözlerce de tespit edilmesini mümkün kılabilir. 

Bu anlatımdan başka ülkelerin durumu izlemedikleri sonucu çıkarılmamalı. Önemli olan daveti Türkiye’nin yapması, açıklamalarla alan gerçekleri ve uygulamalar arasında bir mesafe olmadığını göstermekten çekinmediğini ifade etmesi.