100 yýldýr Ýstanbul- Çemberlitaþ yakýnlarýndaki Sultan 2. Mahmûd ve 2. Abdulhamîd ve diðer bazý padiþahlarla, o dönemin çok sayýda ünlü devlet adamlarýnýn mezarlarýnýn da bulunduðu ve kýsaca 'Türbe' diye anýlan mekânda yatmakta olan bir diðer isim de Ziya Gökalp'tir.
25 Ekim 1924 günü vefat eden Ziya Gökalp, ölümünün 100. Yýldönümü'nde bazý çevrelerde anýldý..
Gökalp'i, 'Benim fikirlerimin babasý' diye övdüðü söylenen M. Kemal'in takipçileri ise, o konuya pek yaklaþmadýlar. Bunu da tabiî karþýlamak gerekir. Çünkü, M. Kemal'in asýl fikrî veya ideolojik üstadýnýn Tevfik Fikret olduðu 'devrim' diye yaptýklarýnýn en çok da T. Fikret'e nisbet edilebilirliði açýktýr. Ayrýca, M. Kemal'in asýl ideolojik ve fikrî yöneliþlerinin uygulamaya konulmaya baþladýðý tarihle, yani, 1923-24'lerle, Gökalp'in dünyadan çekiliþ tarihi, ayný zaman diliminde olduðundan, her ikisi de, birbirini, 'çok yakýndan tanýyamamýþlardý' denilebilir.
Gökalp'in, 'Türkleþmek, Ýslamlaþmak ve Muasýrlaþmak' þeklindeki düþüncelerini, 'Türk milletindenim, Ýslam Ümmetindenim/, Garb Medeniyeti'ndenim' þeklinde formülleþtirdiði cümlesi, 1914'lerde yazý ve fikir hayatýna yansýmýþtýr.. Nicelerinin hoþuna gitse bile, bu formül içinde 1 doðru ve 2 adet de o zamana kadar söylenmemiþ olan yeni söylem barýndýrýyordu. Müslüman halklarýn 'Ýslam Ümmeti'ndenim..' demesi 'doðru' idi.
Yeni ve Osmanlý- Ýslam bünyesi için yanlýþ olanlar ise, asýrlarca dillendirilmemiþ olan 'etnik köken'lere mensubiyeti ve üstünlük iddialarý resmen kabul ettirilmek istenen 'Garb Medeniyeti'ne aid olunduðu' þeklindeki bir 'aþaðýlýk duygusu' idi. Ki, 'Garb veya Batý denilen dünya, -bünyesine alýrsa, eritemeyeceði düþüncesiyle- bir yabancý maddeyi, Müslüman bir ülke ve halkýný sosyal bünyesi içine eþit bir unsur olarak almaktan hâlâ da kaçýnýyor.
Bu iki yanlýþýn arasýna sýkýþtýrýlan 'Ýslam Ümmeti'nden olmak' sözü ise, Müslüman tebâ açýsýndan 'doðru' idiyse de, diðer 2 yeni söylemden ürkülmemesi için, bir 'rüþvet-i kelâm' gibiydi.
(Nitekim, Osmanlý saltanatý yerine, bir baþka 'fiilî saltanat' rejimine geçildiði sýrada hazýrlanan 1924 Anayasasý'nda, (Teþkilat-ý Esâsiyye Kanunu'nda) 'Devlet'in dini, 'Din-i Ýslâm'dýr / Ýslâm dinidir..' þeklindeki hüküm, fiilen sultanlýk yapan irade tarafýndan, 1928'de kaldýrýlývermiþti!
Yâni, Ziya Gökalp, o zaman hayatta olsaydý; ya, formüle ettiði o cümlenin mantýðýna aykýrý olduðundan, o hükmün anayasadan çýkarýlmasýna itiraz eder; ya da, niceleri gibi, -yeni saltanatýn iradesine teslim olarak- yeni formüller geliþtirmeye çalýþýrdý. Çünkü, artýk 'Ýslam Ümmeti'nden/ Milletinden olmak' söylemi suç sayýlmaya bile baþlanacaktý..
*
Kezâ, Gökalp'in ölümünden 43-44 sene sonralarda, 'Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluðu' -sonralarýn Avrupa Birliði' arasýnda- üye olmak için Aralýk-1963 sonunda imzalanan Ankara Andlaþmasý'nýn töreninde dönemin Baþbakaný Ýsmet Ýnönü, atýlan bu imzanýn bir 'ekonomik anlaþma' için deðil, '200 yýllýk Garblýlaþma rüyalarýmýzýn gerçekleþmesi için olduðunun idrakindeyiz..' mânasýnda konuþuyordu..)
*
25 Ekim günü Devlet Bahçeli yaptýðý bir konuþmada, Ziya Gökalp'i, ölümünün 100. Yýldönümü'nde anarken, 'Türklerle Kürtler bin yýllýk bir ortak, din, ortak tarih, ortak kültür ve ortak coðrafya sonucunda maddî ve manevî bakýmlardan birleþmiþlerdir. Bugün ise ortak düþmanlar ve ortak tehlikeler karþýsýnda bulunuyorlar. Bu tehlikelerden ancak ortak bir kararlýlýkla kurtulabilirler. O halde büyük bir inançla diyebiliriz ki, Türk ile Kürtlerin birbirini sevmesi her iki taraf için, hem dinî, hem de siyasî bir farzdýr. Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa, Türk deðildir. Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa, o da Kürt deðildir!' diyor ve bu sözün Ziya Gökalp'e aid olduðunu da belirtiyordu.
Hatýrlayalým, Devlet Bahçeli Bey, 3-4 ay kadar önce de, 'Üstünlük soyda deðil, takvâdadýr..' diyordu. Ki, bu ölçü, Kur'ân-ý Mûbîn'de, Hucûrât Sûresi'nin 13. âyetinde de belirtilmiþtir.
*
Bu açýdan, son 100 yýlýmýzda, bazý fikirleriyle resmî ideolojiyi epeyce etkilemiþ olan bu isim üzerinde biraz daha yakýndan bakýp, onun insanlarý neye ve nereye çaðýrdýðý konusuna dikkatlice bakmakta muhakkak ki, fayda vardýr.
*
Ziya Gökalp, 1876'da, Diyarbekir'de doðmuþtur. Babasý Çermik Kürtlerinden Tevfik Efendi, annesi ise Pirinççizâdeler olarak bilinen bir Kürt aileden gelen Zeliha Haným'dýr.
Sibyan Mektebi'ne (ilkokula), 'Elsine-i kurdiyyeden, (kürd dillerinden) kýrmanç lisanýna vâkýf Muhammed Tevfik Ziya Efendi' diye kaydedilmiþtir.. Yani, iþbu Ziyâ Efendi, Osmanlý vatandaþlarý içinde var olan 10'larca etnik veya dinî farklýklara mensub unsurlardan birisi olan kürd etnisitesinden idi.. Kendisi de, ilk zamanlar, Türk, Kürd, Arab, Arnavut, Boþnak, Lâz Çerkez, Gürcü, Rum, Ermeni, Bulgar, çok farklý etnik unsurlardan oluþan bir Osmanlý camiasý içinde etnik farklýlýða fazla dikkat edilmediðini ifade eder..
Ancak, Muhammed Ziya'nýn idadî (lise) hayatýnýn son demlerinde bütün hayatýný etkileyen bir büyük hadise meydana gelmiþ ve Ziya intihara teþebbüs etmiþ ve kafasýna kurþun sýkmýþtý!. Ama, mermi, beynin içine girmeden bir noktada sýkýþmýþtý. Onu, Diyarbekir'den beri dostu olan, dönemin ünlü 'ateist'lerinden Dr. Abdullah Cevdet ameliyat eder. Ancak, kurþunun kafadan çýkarýlmasýnýn beyinde hasara yol açabileceði düþünülerek orada býrakýlýr.
Daha sonra, Ziya ile Cevdet'in arasý bozulur ve Cevdet, kafasýnda kurþun olmadýðý zamanki Ziya ile kafasýnda kurþun olduðu dönemdeki Ziya arasýndaki farký anlatýrken, '30 yýla yakýn zamandýr, o eski Ziya'yý arýyorum..' ifadelerini kullanýr.. Dahasý, Abdullah Cevdet, 'Keþke, kurþun öldürseydi de, topluma Türkçülük gibi fikirleri yaymasaydý..' der.
Ýntihar giriþiminin sebebi olarak, Hilmi Ziya Ülken tarafýndan, Ziya'nýn idadi'deki hocasý Dr. Yorgi Efendi'den aldýðý felsefe eðitimi ve ailesinin verdiði dinî eðitim arasýnda yaþadýðý çatýþma gösterilmektedir.
Ziya ise, 'Sultan Abdulhamîd'i öldürmek yolunda ölmek imkâný' varken, kurþunu kendi kafasýna sýkmasýný, eseflenerek' zikreder..
Bu arada, henüz, soyadý kanunun da olmadýðý bir zamanda, Ziya, ismine bir de 'Gökalp'i ekler ve Muhammed Ziya yerine, Ziya Gökalp ismiyle anýlmaya baþlanýr.
Bu arada, 2. Meþrutiyet'te, Ergani'den meb'ûs/ m.vekili seçilir ve Meclis-i Mebusân'a girer. Keza, Ýttihad ve Terakkî siyasetinde de etkili bir isim olarak sivrilir.. Ancak daha sonralarý, ünlü Türkçülerden Dr. Rýza Nur'un da, Ziya'yý, Sýhhiye Vekili olduðu sýrada, Türkçülük yönündeki çalýþmalara yönelttiðini, 'Sýhhiye Vekili iken, Ziya Gökalp'e Kürtleri tetkik ettirdim.' diye açýklar.. Balkanlar'daki gibi, etnik kökene dayalý parçalanmalar ortaya çýkabileceði , korkusuyla..' Ancak, Gökalp'in, "Kürt Aþiretleri Hakkýnda Sosyolojik Tedkikler" baþlýklý bir inceleme yaptýðý da kendi yazýlarýndan anlaþýlmaktadýr.
Gökalp, ölümü sýrasýnda, M.Kemâl'in reyiyle 2. Meclis'te de mebus olarak bulunuyordu.
Ziya Gökalp'in, dönemin modern sosyolojik cereyanlarýnýn ünlü ismi olarak bilinen ve 'tanrý inancý' konusunda katý laik bir Fransýz sosyologu olan Emile Durckheim'ýn sosyolojik iddialarýnýn Osmanlý'daki temsilcisi ve hattâ onun 'tilmiz'i durumunda olduðunu belirtmekte de fayda var.
*
Z. Gökalp üzerine, bir gazete sütununun hacmi içinde bu kadar yeter, herhalde..
*