Zor zamanda Müslümanlýk

Böyle bir kapak sözünü, 28 Þubat günlerinde yayýnlamýþtýk Altýnoluk dergisinde. Gerçekten zor zamanlardý. “Ýslam’ý yaþamanýn elde kor taþýmak kadar zor olduðu” zamanlardý. Zorluk, kurulu düzenin baskýlarýndan kaynaklanýyordu. Kurulu düzenin bir “Ýslam þablonu” vardý. Onu aþan her islami duruþ, “tehdit” olarak algýlanýyor ve üstüne gidiliyordu. O dönemde düþenlerimiz oldu, ayakta durabilenlerimiz oldu.

Müslümanlýk için “Zor zaman” sadece böylesine baský dönemlerinde oluþmuyor, bu yazýda ona dikkat çekmek istiyorum.

Yaz sýcaðýnda oruç tutmuk, zor zamanda Müslümanlýðýný yaþamak demektir.

Dünya iþlerinin sizi dört baþtan kuþattýðý bir ortamda, namazý unutmamak ve gönül huzuru içinde Rabbin divanýna durmak, zor zamanda Müslüman olmak demektir.

“Dünya malý” tutkusunun evrensel bir salgýn halini aldýðý mevsimlerde, malýn içindeki fukara hakkýný, hatta daha keskin ifadesiyle “Allah hakký”ný ayýrabilmek, zorluðu göðüsleyebilmek demektir.

Mirac gecesi sabahý, Hazreti Ebubekir olmak demektir zor zamanda Müslüman olmak.

Taif’te ayak takýmýnýn taþlamasýna, ayaklarý kan revan içinde kalmasýna raðmen, Taif halkýna bedduayý tercih etmeyen, aksine “Ya Rabbi, bu halkýn çocuklarýný tevhidle buluþtur” diyen Allah Rasulü’nün tavrýdýr “Zor zamanda Müslümanlýk” kývamý.

Peygamberimizin dar-ý bekaya irtihal ettiði gün, Asr-ý Saadet Müslümanlarýnýn belki de en zor zamanýydý. O zaman “Allah bakidir” diyebilmekti imtihan.

Savaþ ortamýnda, düþman askeri kelime-i þehadet getirdiðinde, ya da altýnýza aldýðýnýz düþman askeri yüzünüze tükürdüðünde kýlýcý durdurabilmektedir “zorluk!”

Öfkelendiðin zaman öfkeni yutmak, diyor, Hazreti Peygamber, yiðitliðin en yiðitçesi... Hadi yut bakalým, yutabiliyor musun, ayaðýna basan bir Müslüman’a karþý gelip boðazýna dayanan öfkeni.

Dünyanýn kaç yerinde kaç Müslüman kiþi ve grup, birbiriyle kanlý-býçaklý hale gelmiþ bulunuyor. Camilerini bombalýyor Müslümanlar birbirinin. Bir Müslüman grubun camiini bombalayabilmek için içinizde biriken öfke ne kadar güçlüdür ve onu aþabilmek ne kadar zordur, deðil mi?

Ne dersiniz, mü’minler birbirinin kanýna girerken, ahireti düþünürler mi acaba? Allah’ýn huzuruna varmayý, orada birbirinin kanýna girmiþ ellerini savunmayý düþünürler mi?

Ama gelin de, içinizdeki kinleri sökün atýn, deyin. Kaç kiþiye duyurabilirsiniz ki?

Evlerde, eþlerimizle - çocuklarýmýzla iliþkimizde Müslümanlýðýmýzýn ölçülerini dikkate almakta baþarýlý mýyýz?

Trafik týkandýðýnda, yan þeritteki insanýn hukukuna riayette baþarýlý mýyýz? Daralmýþ bir mü’minin sýkýntýsýný giderme imkanýmýz olduðunda elimizi ceplerimize götürmekte baþarýlý mýyýz?

Ülkemizde þu an yaþanan gerilim, iki veya daha çok Müslüman topluluðun birbiriyle iliþkisini Allah’ýn razý olacaðý çerçevede yürütemiyor olmasýnýn sonucu deðil mi?

Her birimiz, diðerimizin davranýþýný butlana -batýl olmaya- mahkum etmek için gerekçe üretip durmuyor muyuz? “Acaba bende bir sorun var mý?” diye sorup da kendisine bakan var mý? Her birimiz, karþýmýzdakinin dosyasýný toplayýp çýksak Rabbin huzuruna, orada da Rabbimiz “Ýkiniz de haklýsýnýz, sizlere ellerinizdeki dosyalara göre muamele edeceðim” dediðinde halimiz nice olacak, sorusunu soranýmýz var mý?

Kedi yavrusunu yemek istediðinde onu önce fareye benzetirmiþ. Mü’minler olarak birbirimizi ifna etmeye yöneldiðimizde içimizde böyle bir kedi-yavru psikolojisi yaþýyor muyuz ve bu duyguyu aþmak, nasýl bir zorluðu göðüslemek anlamýna geliyor?

Zor zamanda Müslümanlýk.

Bu sadece, mü’minlerin aðýr zulüm altýnda yaþadýklarý hale mahsus bir durum deðildir, unutmamak lazým.

Hayatýn bütün evrelerinde Müslüman imtihan halindedir.

Kur’an Beled suresinde insanýn önüne bir “Akabe - Sarp yokuþ” koyuyor. Ve “Ýnsan sarp yokuþu aþamadý” deniyor. Kur’an’da sarp yokuþ, köle âzat etmek, ya da yetimi ve yoksulu doyurmaktýr. Sayýn ki, Suriye’de, yarým kilo ebe gümeci alamadýðý için göz yaþlarýna boðulan çocuðun farkýna varmaktýr.

Kaçýmýzýn uykusu kaçýyor o çocuðu hatýrlayýnca?

Zor zamanda Müslüman olmak, Suriye’yi görmektir belki, Filistin’i görmektir.

Ama bizlerin, birbirimizi vurma yarýþýna girerken, dünyayý gözümüz görmeyebiliyor.

Bilmiyorum, belki de oturup, haklýlýklarýmýza kafa yorduðumuz kadar, karþýmýzdakilerin haklýlýðýna ya da içine düþtüðümüz haksýzlýklara kafa yormamýz gerekiyor.

Bir ilim adamýmýzýn sözünü hatýrlýyorum:

“Ben ahirete savunulabilecek bir hayat defteri götürmek isterim.”