Zor zamanda yazmak cidden zor

Uzunca bir zamandır yazılarından mahrum kaldığımız bir dostum aradı; konuşma bitip telefonu kapatırken ‘’Ne zaman başlıyorsun?’’ diye soracak oldum. Önce ‘’Yaz diyen mi var?’’ dedi, sonra da ekledi: ‘’Belki de böyle bir zamanda yazmadığım için kendimi şanslı bile sayabilirim...’’

Doğru lâfa ne denir...

At izinin it izine karıştığı bir dönemden geçiyoruz. Böyle dönemlerde kıymeti artanlar  kargaşayı biraz daha çoğaltmaya yarayan kişilerdir. Yazılarıyla, konuşmalarıyla... Aynı argümanın farklı bir üslupla söylenmesi bile kabule şâyan bulunmaz. En ileri, en aşağılayıcı cümleyi kuranı omuzlarda taşırlar...

Bir bakmışsınız, böyle bir ortamda, en yakınlar birbirine düşman oluvermiş...

Hani yaranma diye bir derdim hiç olmaz, ama yaranmak isteseniz bile yaranamazsınız...  

 

Tam tersine, içimden bir ses, ‘’Dur, kendine gel, ne yapıyorsun’’ diye sürekli uyarıp durur beni... Dünün kavgalarında da aynı sesin uyarısına muhatap olmuştum, şimdilerde de kulaklarımdan hiç gitmiyor aynı ses...

Sokaklara dökülenlerin olan-bitenden illâ haberi olması gerekmiyor; ancak onları sokakta tutmak için ellerinden geleni yapanların elbette bir amacı var... Amaçlarını gerçekleştirmelerine geçit vermemek yapılanı tasvip etmeyenlere düşüyor. Bunu kavga-gürültüyle yapmak var veya serinkanlı, aklın başından gitmesine izin vermeden yapmak... Ben olsam durur ve ‘’Amaçları ne olabilir?’’ diye başlayıp ‘’Niyetleri nasıl boşa çıkarılabilir?’’ diye sorarım...

Tayyip Erdoğan‘’Amaçları, Ak Parti’yi zora düşürmek ve beni tasfiye etmek’’ diye düşünüyor. Haklı olma ihtimali var... On yılını çoktan doldurmuş bir iktidar, o uzun yıllar boyunca, birilerinin ayağına basmış, mutlu edememiş, mutlu ettiklerinin bile hoşuna gitmeyen işler yapmış olabilir...

‘’Gitsinler’’ diye karar verilmiş ve bunun için uygun zaman kollanmış olabilir...

Uygun zaman Taksim’deki Gezi Parkı’nda itirazların yükselmesi olarak karşılarına çıkmış oldu.

Doğru teşhis, eğer yarım bırakılmışsa, her zaman doğru sonuca ulaştırmayabilir...

Amacın Ak Parti ve Tayyip Erdoğan olduğu doğruysa bile teşhis yarım; sonuca varabilmek için bunu hangi yöntemle gerçekleştirebileceklerini de hesaba katmak gerekiyor... Seçimle işbaşına gelinen bir ülkede seçimle gidileceğine göre, kullanacakları yöntem, amaca seçimlerle ulaşmaya yarayacak bir yöntem olabilir ancak... Yani, ilki 2014 mart ayında yapılacak yerel, ardından cumhurbaşkanlığı ve bir yıl sonra da genel seçimler yoluyla...

Plancıların esas programlarını seçime beş kalaya sakladıklarına emin olabiliriz... Bugün yapılan yalnızca bir provadır; bu çıkışa verilecek karşılık, esas plan hayata geçirileceği zaman nelere dikkat edilmesi gerektiğini prova plancılara öğretecektir... Şimdi yapılanların kapsam ve ağırlık olarak onlarca katıyla karşılaşmaya hazır mı Ak Parti?

Ak Parti’nin 2002 yılında iktidara gelmesi, 1994 yılında yapılan yerel seçimlerde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere bazı büyükşehir belediyelerinin Refah Partililer tarafından kazanılması sayesinde kolaylaştı...

Tayyip Erdoğan’ı başbakanlığa taşıyan yol İstanbul belediye başkanlığıyla açıldı...

İktidar partisini ve liderini tasfiyeyi amaçlayanlar, yapılmış olanı yapılmamışa döndürerek bunu sağlayacaklarını düşünüyorlarsa hiç şaşırmam... Yani, Ak Parti’yi başta İstanbul ve Ankara olmak üzere bazı büyükşehir belediyelerinden mahrum ederek...

Kaybederse İstanbul’u ve diğer büyükşehirleri Ak Parti, plancılar onu iktidardan etme yolunda bayağı mesafe katetmiş olurlar...

Şimdi sorum şu: Gezi Parkı’nın ardından patlayan olaylara verilen cevap yerel seçimlerde Ak Parti’yi başarıya yaklaştırıyor mu, yoksa başarıdan uzaklaştırıyor mu? İstanbul’da oy kullanacak olanlar, Ankaralılar, yarın önlerine sandık geldiğinde, Ak Parti’yi hâlâ eskisi kadar tercih edecekler midir?

Düşünüyordur Ak Parti’nin büyükleri muhakkak da, ben şu toz duman içinde sizler de düşünesiniz istedim.