Düþünsenize, uçakta giderken bir anda pilotun direktifiyle ayaða kalkmaya ve dini bir ritüel havasý verilen saygý duruþunda durmaya zorlanýyorsunuz. Ne yaparsýnýz?..
“Benim inancýmda böyle bir þey yok” deseniz anýnda linçe uðrar ve uçaðýn havalimanýna inmesiyle sizin cezaevine girmeniz arasýnda geçen süre birkaç dakikayý geçmez!
Böyle bir ülke mi olur derseniz, olur, var. Ben adýný da biliyorum, Türkiye!
Geçtiðimiz 10 Kasým’da bir pilot, üzerine vazife olmadan görevi dýþýna çýkarak yolcularý zorla ‘saygý duruþuna’ kaldýrttý! Pilotun emrivâkisine tabiî ki tüm yolcular itiraz etmeden kalktýlar, isterseniz kalkmayýn, cezaevi sizi bekliyor. Þu ana kadar pilot hakkýnda görevi dýþýna çýkmaktan dolayý herhangi bir iþlem yapýldý mý bilgim yok. Bu pilota iþlem yapýlmazsa yarýn bir gün, uçak gibi riskli bir ulaþým aracýnda can güvenliðinden sorumlu olduðu yolcularýna zorla baþka þeyler yaptýrabilecek pilotlara engel olmazsýnýz. Mevzunun diðer yönü ise anayasayla koruma altýna alýnan inanç hürriyetinin çiðnenmesi.
Uçaktakilerden hapse giren yok ama Edirne’de 10 Kasým günü saat 9’u 5 geçe yolda yürürken Mustafa Kemal’in heykelinin önünde ‘saygý duruþu’ yapanlarý görünce kendi kendine mýrýldanan genç haným kardeþimiz tutuklanmaktan kurtulamadý. Pazartesi günü cezaevinde kendisini ziyaret eden avukatlar arasýnda bulunan Hamza Uçan’dan aldýðým bilgiye göre, haným kardeþimiz uzak mesafeden geçerken iþgüzar veyahut ‘vazifeli’ bir polis aðzýný tutuyor ve gazeteci görünümlü bir eleman da çekim yapmaya baþlýyor. Sonrasý mâlûm…
Mevzuyu bu þekilde anlatarak haným kardeþimizi kurtarmaya veya mevzu kapatmaya çalýþtýðým düþünülmesin. Aksine ben mevzunun açýlabildiði kadar açýlmasýndan yanayým. Çünkü ortada bir suç yok, hakaret yok. Ne mi var? Linç var, zorbalýk var, azgýnlýk var.
Son bir iki yýldýr yazdýklarýma bir göz atýn. Fethullahçý Terör Örgütü’nden kurtulmak için eski vesayetçilerle kol kola olunmamasý ikâzýný sürekli yaptým. Lâkin gelinen nokta, sürekli kurban isteyen bir tanrýya kurban veren tâbiler olundu.
Birileri zorbalýkla kendileri gibi olmamýzý istiyor ve biz buna ses çýkarmýyorsak problemin kaynaðý bizdedir. “Provokasyon” denilerek bu badireyi atlatamazsýnýz; 28 Þubat’ta atlatamadýðýmýz gibi. Ya da, “Ben 9’u 5 geçe sokaða çýkmýyorum siz de çýkmayýn” tarzýnda parlak fikirler de mevzuyu çözmez, aksine mâlûm güruhu daha da azdýrýr, þýmartýr. Ne yani, yarýn “Saat 10’u 10 geçe bizim için kutsaldýr, kimse sokakta yürümeyecek” deseler sokaða çýkmayacaðýz mý? Öbür gün de 11’i 11 geçeyi kutsal ilan ederlerse ne yapacaðýz?
Provokasyon, tiyatro, perde, sahne gibi kliþelerle korktuðunuzdan emin olamazsýnýz, korktuðunuz baþýnýza gelir. Bu söylemlerle provokasyon ortamýný sizler hazýrlýyorsunuz! 16 yýllýk AK Parti iktidarýnda hâlâ eski vesayetçiler ensemizde boza piþirebiliyorsa suç kimde; hiçbir suç iþlemediði hâlde sadece Kemalist vesayet istedi diye hapse atýlan Edirne’deki 21 yaþýndaki haným kardeþimizde mi!..
Mitolojide geçer, azgýn tanrýlara kurban verenler kurban olmaktan kurtulamazlar. Caným milyonlarca yýl öncesine gitmeye gerek yok, 20 yýl öncesini hatýrlayýn. O kadar “Provokasyon, tiyatro” dediniz de ne oldu, darbeciler darbe yapmaktan vaz mý geçtiler! Geçmiþten ibret alalým, ibret…