Çin komünist rejiminin Müslümanlara yaptýðý müdahale, baský ve zulümler yeni deðil.. Mao ve komünistlerin, Mareþal Chiang Kai Shek’e karþý henüz baþarýlý olamadýðý karýþýklýk döneminde, 1949’da, Doðu Türkistan’da baðýmsýz bir hükûmet kuran Müslümanlar’ýn lideri olan ve ama 9 ay sonra yenilgiye uðrayýp Hindistan üzerinden Türkiye’ye sýðýnan (merhûm) Ýsâ Yûsuf Alptekin aðabeyden, hele de yenilgiden sonra çektikleri korkunç zulümleri aðlaya-aðlaya anlattýklarýný, 1976-77’lerde Millî Gazete’de de 3-4 gün yayýnlamýþtým. Merhûm Ýsâ Yûsuf aðabey, ‘Ýstiklâlimizi ilân edip, mavi renkli, ayyýldýzlý bir bayrak kabul etmiþ ve dýþ dünyaya ilk mesajýmýzý da, ‘Gök Bayrak’tan Al Bayraða Selam..’ diye Türkiye’ye göndermiþtik. Ama bir cevap alamadýk..’ diye, yaþadýklarý hayâl kýrýklýðýný anlatýrdý.
Ýdeal olanla realite arasýnda daima bir mesafe ve hattâ bir uçurum vardýr.
Açýktýr ki, hele de o zaman, Türkistan Müslümanlarýna, halký Müslüman olan ülkelerden hiçbirisinin yardým edecek gücü yoktu; bugün de olmadýðý gibi..
Ama, bu zaafýmýzdan istifadeyle, birileri, bizim toplumumuza bile Çin rejiminin avukatý olarak orada yapýlan zulümleri inkâr etmekte ve hattâ ‘komünist rejim’in ne kadar mâsûm olduðunu anlatmaya çalýþmaktadýrlar. Onlarýn baþýnda, yýllardýr her girdiði seçimde binde bir civarýnda oy alan bir partinin mâlûm baþkaný geliyor.
Ancak bu konuda bir baþka uluslararasý gerçeði ve emperial güçlerin entrikalarýný da hatýrlamak gerekiyor.
Þöyle ki, Çin komunist rejimi, bugün, dünyanýn en büyük kapitalist gücü olmak noktasýnda, Amerika’yla atbaþý durumunda.. Ve, bir-kaç on yýl sonra Amerika’yý da geride býrakabileceðinin hesabýný bizzat Amerika’lýlar yapmaktalar. Bunun için de muhtemel rakiplerinin sadece zayýf göstermekle kalmýyor, onlarýn içinde, isyan ve ayrýlýk peþinde olan odaklar olup olmadýðýný araþtýrýyor; yoksa, var etmeye çalýþýyor.
Çünkü, bir sosyal bünyeyi vurmak için en etkili yöntem, iç karýþýklýk ve ayrýlýk eylemleridir.
Nasýl ki, Amerika’yý, kendi içinden zaafa uðratabilecek ve on milyonlarca olduklarý ileri sürülen (Ýspanyol kökenli) ‘hispanik’ler ve ayrýca, 250 yýl öncelerden beri Afrika’dan, zencirlere vurularak hayvan gibi getirilen ve ancak 1965’ten sonra, kanûnen ‘insan’ olarak kabullenilen 35 milyonu aþkýn ‘siyah derililer’ güçlendikçe; onlara bugün ‘Amerika’yý zaafa uðratacak bir odak’ umuduyla bakýyorsa, Amerika da, güçlenmekte olan ülkeler için bir takým zaaf odaklarýný kaþýmaya ve bugün karþýsýnda yeni büyük güç olarak çýkan Çin’i de vurabileceðini ümid ettiði zaaf noktalarýndan sýkýþtýrmaya çalýþmaktadýr.
‘Amerikan Fezâ Çalýþmalarý Dairesi Sorumlusu’ da, daha evvelki gün, ‘Amerika’nýn yakýn gelecekte uzayda da en büyük rakibinin Çin olacaðý’ndan söz ediyordu.
Amerikan merkezli kaynaklar Çin’deki rahatsýzlýklarý son zamanlarda daha bir güçlü olarak dünya gündemine taþýyorlar. Bu rahatsýzlýklar genelde yalan deðil ve uydurulmuyor; sadece var olan rahatsýzlýklarýn fitilini, kendi hesaplarýna göre kýsýyor veya yükseltiyorlar. Bu konuda da, Amerika’nýn, Çin’den faydalanabilecekleri en müsaid iç rahatsýzlýk konusu olarak karþýlarýna Doðu Türkistan çýkýyor.
Ve, ‘Katolik Hristiyanlarýn dünya çapýndaki lideri’ olan Papa Franciscus’ da, geçenlerde, ‘Çin zulmü altýnda ezilen mazlum Uygurlar’dan söz ediyordu, ilk olarak.. Ama, Bosna Faciasý baþta olmak üzere, baþka Müslüman topluluklara yapýlan korkunç zulüm ve soykýrýmlar, yakýnlarda da, Azerbaycan’ýn beþte birini yýllarca iþgali altýnda tutan Ermenistan hakkýnda hep susmuþtu, Vatikan..
Ayrýca, B. Amerika liderliðindeki bazý devletler de, -ki, sayýlarý 30’un üstünde- Doðu Türkistan’da insan haklarý durumunun uluslararasý bir komisyonunca araþtýrýlmasýný istiyorlar.
Bazý iç çevreler, bu devletlerin arasýnda Türkiye’nin imzasýnýn bulunmamasýný bir zaaf olarak görüyorlar. Halbuki, Türkiye, konuyla elbette ilgilenir, ama, bunu oradaki Müslüman halkýn durumunu daha da zorlaþtýrmayýp, iyileþtirmeye yönelik diplomatik çerçeve içinde ortaya koyar.
Bu konuya bu kadarca deðindikten sonra.. ‘Los Angeles Times’ gazetesinde ‘Alice Su’ imzasýyla 20 Kasým günü yayýnlanan ve Gansu eyaletindeki görgü þahidliðine dayalý uzun yazýyý özetlemeye çalýþayým:
‘Sabah ibadeti, düzinelerce erkeðin beyaz takkeleriyle sessizce camilere girip birbirlerine selâm vermesiyle baþlýyor, ama ‘Ezân’ yok..
Yükselen güneþ, þehrin üç büyük camiinin kubbe ve minarelerinin yýkýldýðýný ortaya çýkardý.
Bir otel iþletmecisi olan 36 yaþýndaki Ma Hassan, (câmiin kubbe ve minarelerinin yýkýmý için) ‘Birdenbire oldu ve kabul ettik - Nasýl kabul etmeyebilirdik?’ diyor.
Çin Devleti, Gansu eyaletinin halkýný, dindarlýktan koparýp Komünist Parti’ye baðlýlýða geçirmeye ve onlara daha iyi geçim kaynaklarý sunan bir sosyal mühendislik planý sunmaya çalýþýyor.
Ülke çapýndaki iki kampanya birlikte yürütülüyor:
‘Yabancý nüfuzunu yok etmek ve dini, devlet kontrolü altýna almak için, ‘dini günahlaþtýrmak’ ve Komünist Parti’nin iradesini göstermek..’
Köylere kadar giden ideolojik elemanlar halka, iþ eðitimi ve yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasý gibi konularda propaganda yapýyorlar. (…)
(Çin etnisitesine mensup Müslümanlara verilen isim olan) Hui‘lerden bir iþ adamý, 55 yaþýndaki Ma Zhongxian, ‘Bizi kontrol ediyorlar. Ancak, çoðunlukla gelecek nesil etkilenecek. Muhtemelen inançlarýný kaybedecekler, ya da seyrelecek. Yetiþkinlerin nisbeten ibadet özgürlüðü var. Ancak Komünist Parti, cuma namazý için camilerin dýþýnda namaz kýlýnmasýný ve çocuklarýn camie girmesini yasaklýyor. Birçok Hui çocuðun gittiði, ‘Yaz Kur’an Okullarý’ yasaklandý. Ma, -Linxia nüfusunun% 60'ýný Müslümanlarýn oluþturmasýna raðmen-, ezân’ýn, ‘halkýn baþ belâsý’ olarak yasaklandýðýný’ söyledi.
Çin’in Gansu eyaletindeki bu güzel Tiejia Câmii’nin kubbe ve minareleri bugün yok.. 13 Kasým 2020'deki son görüntü..
Ancak, Gansu Müslümanlarý, ‘sakal býrakma’, ‘telefonlarýna WhatsApp yüklemek’, ‘yurtdýþýnda aile üyeleri bulundurma’ gibi suçlarla, ‘düþük ücretli fabrikalara gönderildiði’Uygur Müslümanlarýna göre, daha rahatlar..
Hui Müslümanlarýndan ve fabrika iþçisi bir kadýn olan 30 yaþýndaki Mafutumai, ayda yaklaþýk 380 dolar kazanýyor. Ayný zamanda Ramazan’da oruç tutmaktan gurur duyduðunu ve fabrikada baþörtüsü taktýðýný, onu çýkarmasý istenirse, direneceðini söylüyor, ‘Ben Hui’yim ve buyum!’ diyor.
Farsça, arabça, türkçe ve mandarince kelimelerin serpiþtirildiði bir Moðolca ile konuþuyor. (…)
Gansu- Linxia'daki Laohua Camiinin içindeki bir tabelâda, ‘Parti’yi dinleyin, Parti’ye þükredin, Parti’yi takip edin, uyumlu bir toplum inþa edin!’ yazýyor. Civardaki bir çeþmenin taþýnda, ‘Su içerken, Genel Sekreter’i düþünün, / Komünist Parti’ye sonsuza dek teþekkür edin!" cümlesi okunuyor.
Çin’in resmî dili olan ‘mandarin’ diliyle eðitim mecburî.. Ayrýca, öðrencilerin ‘oruç tutmak gibi dinî faaliyetlere katýlmalarý’ da yasak..
67 yaþýndaki Maruru adlý bir kadýn, 3 yaþýndaki torunu Hassan ile Dongxiang diliyle konuþuyor. 30 yaþýndaki Ma Fei de çocukluðunda, erimiþ kar ve yaðmur suyu içtiðini hatýrlýyor, evde oðluna Dongxiang dilini öðrettiðini söylüyor. ‘Ýslâm ölçülerine göre yaþadýðým için mutluyum. Bazý insanlar dini, terör ve aþýrýlýkla iliþkilendirdi, ama yanýlýyorlar; Ýslam, kimseye ve ülkeye de zarar vermez’ diyor.
Yeni ‘Sinicized’ (çinlileþtirilmiþ) nesilde, din kaybolurken, yetkililer, ‘güvenlik’ gerekçesiyle Müslümanlarý ‘Sinicize’ etmeleri/ Çinlileþtirmeleri gerektiðini söylüyorlar.’
‘Bu uygulamalar bizim toplumumuza 100 yýldýr hiç yabancý deðil!’ mi diyorsunuz, yoksa?