Zurna ‘zırt’ dedi, ama...

Süreç nihayet zurnanın ‘zırt’ dediği yere, yani silâhların bırakılması aşamasına geldi... Hiç değilse, içeride bulunan militanlar için...

Dünyanın her yerinde, teröre muhatap olmuş ülkeler, sorunu açık-gizli müzakereler yoluyla çözmeye çabalarken en ciddi sıkıntı silâhların bırakılması noktasında yaşandı. Devletler erişilmesi beklenen sonucun alınabilmesi için militanların silâhlarını bırakmasında ısrar ederken, örgütler de kendilerine özgü mülâhazalarla silâhlarını elde tutarak sonuca ulaşmanın yolunu aradılar...

Her ülke bu sorunu değişik biçimde çözdü.

Bizde nasıl olacak? Örgüt militanları sınır dışına silâhlarıyla mı çıkacaklar, yoksa silâhsız mı? Gittikleri yerde silâh taşıyacaklar mı? Silâhlar bırakılacaksa nasıl ve nereye bırakılacak?

CNN-Türk ile Kanal-D ortak yayınına çıkan Başbakan Tayyip Erdoğan sınır dışına çekilme konusunda çok net konuştu: Silâhlar bırakılarak sınır dışına gidilecek ve bunun için yasa da çıkarılmayacak...

Konuyu tartışanlar, buna, sanki uyulması imkânsız bir dayatmaymış gibi yaklaşıyorlar; oysa içinden geçilen sürecin doğası da bunun böyle olmasını gerektiriyor... Eğer gerçekten ‘terör’ yöntem olmaktan çıkacak ve onun yerini siyasetin dili alacaksa, bunun en kuvvetli mesajı ancak silâhlara bütünüyle veda edilerek verilebilir.

Galiba Türkiye’nin başını yaklaşık 30 yıldır ağrıtan sorunun çözümü için güçlü bir iradenin varlığı gözden kaçıyor. Tek taraflı bir irade değil bu; hem teröre bulaşmış örgütte hem de sorunun çözümünde muhatabı olan devlette böyle bir irade var. Sonuna kadar götürme iradesi... ‘Sonuna kadar’ gidecek bir ‘barış süreci’nde silâhın pazarlık konusu yapılması tuhaf kaçıyor.

İmralı’nın sürece katkısı, sanıldığı gibi, devletle ‘al gülüm - ver gülüm pazarlığı’ yürütmesi değildir; İmralı’nın görüştüğü devlet görevlileri aracılığıyla aldığı mesajlardan bir ‘güven’ sıkıntısı duymadığı anlaşılıyor. Silâh konusunda bir tereddüt ancak ‘güven açığı’ bulunsaydı söz konusu olabilirdi; sonuna kadar gidileceğinden kuşku duyulmayan bir süreçte sınırların dışına çıkışın silâhlı mı yoksa silâhsız mı olacağı çok mu önemli?

Yoksa hâlâ ‘güven açığı’ mı var?

Aslına bakılırsa iki tarafın da birbirine güvenmemesi için pek çok sebep bulunuyor. Geçmişte ne ateşkesler ilân edildi, sonradan vazgeçilen; dağdan ineceklere ne vaatlerde bulunuldu, uyup da gelenlerin halen cezaevlerinde ömür tükettiği... ‘Oslo süreci’ denilen müzakerelerin sızdırılması da, ‘İmralı tutanakları’nın manşet olması da ‘güven’ unsurunu zedeleyen yanlışlıklar...

Tarafların bu geçmişi düşünüp ‘güven’ aşısı yerine geçecek tedbir araması anlaşılabilir...

O eksikliği şimdilik İmralı gideriyor... İki tarafın da istediği ‘âkil insanlar’ veya ‘irfan sahipleri’ heyeti oluşturulursa ‘güven’ konusunda daha dengeli bir görüntü ortaya çıkabilecek...

Dikkat edilirse hükümet ve Başbakan Erdoğan silâhların teslim edilmesi şartını ileri sürmüyor, gömülmesini veya herhangi bir yere terk edilmesini yeterli buluyor. Önem verilen, çıkışların ‘silâh’ ile yapılmaması... Bu da bir ‘güvence’ sayılabilir...

Zamanı gelmiş işlem ve eylemleri geciktirmemek esastır. Şimdi öyle bir zamanda bulunuyoruz.