33 sene sonra gelen mektup!

1989 yılında Dünya İslami Edebiyat Birliği'nin İstanbul'da icra edilen kongresinin koordinatörlüğünü yapma şerefi bana nasib oldu.

Hindistan'dan Fas'a İslam dünyasının dört bir yanından edebiyatçıları ağırladık. Benim İslami Edebiyat ile ilgim edebiyatçı olmamdan değil, 1987-1990 yılları arasında İslami Edebiyat dergisinin idari işlerini üstlenmem sebebiyleydi. Muhteva birliğin Türkiye temsilcisi olan merhum Ali Nar beye aitti.

Kongreyi, kurucuları arasında bulunduğum Milli Gençlik Vakfı'nın (MGV) Fatih Fevzipaşa Caddesi'ndeki binasında yaptık. Yanlış hatırlamıyorsam iki gün sürdü ama etkinlikler bir haftaya yayıldı.

Misafirleri İstanbul'u gezdirmek dâhil değişik etkinliklerle ağırladık. Ebul Hasen en-Nedvi de misafirlerimiz arasındaydı ve onunla yaptığım söyleşiyi dergide yayınladığımızı hatırlıyorum.

Fatih Ormanları'na yaptığımız geziye merhum Necmeddin Erbakan hoca da gelmiş misafirler üzerinde olumlu etkiler bırakmıştı.

Uzatmayayım, kongreye katılan Birliğin Fas temsilcisi Hasan el-Emrani bir sene sonra 1990 yılı Ağustos ayında beni aradı ve Fas Krallığı Evkaf Bakanlığı'nın düzenlediği, "İslami Uyanışın Bugünü ve Geleceği" konulu bir sempozyum düzenlendiğini Erbakan hocayı orada görmek istediklerini hocayı oraya götürüp götüremeyeceğimi sordu.

Erbakan hocayı aradım olumlu cevap verdi. Birlikte ed-Daru'l-Beyza'ya (Kazablanka) gittik.

Üç gün (28-29-30 Ağustos) süren altı bölümden oluşan sempozyum önceden planlandığı için Erbakan hocaya ancak tebliğler konusunda ikinci gün 5 dakikalık bir değerlendirme konuşması ayarlanabildi.

Otele dönünce Erbakan hoca beni masaya oturttu, Adil Düzen'in özetini altı saat süren bir çalışma ile Arapça'ya çevirdim. Her cümleyi itina ile bizzat dikte ettiriyordu.

Arapçaya çevirdim ama seçkin bir topluluk önünde okunacak metin olduğu için yanlış ifade kullanmış olmayayım diye bizimle yakından ilgilenen Ebu Zeyd el-Mukri' el-İdrisi'den tercümeyi gözden geçirmesini rica ettim. Bir iki imla hatası dışında işaret görmedim!

Erbakan hocaya uluslararası toplantılarda resmi ve özel görüşmelerde hayli tercümanlık yaptım. Hoca Arapça konuşmuyordu ama dilin inceliklerine hâkim gibiydi. Bir defasında 'evhad' kelimesini 'bir' olarak tercüme etmişim, dikkatimden kaçmış; hoca 'tek' diye düzeltince şaşırmıştım!

Neyse, konuşma sırası Erbakan hocaya geldi. Oturumların tamamını Evkaf Bakanı yönetiyor. Krallık sokağa hâkim olduğu gibi toplantıya da hâkim. 5 dakika süre verildi. Ama hoca neredeyse bir saatlik Adil Düzen dersi vermek için hazırlandı ve tepegöz bile getirtti. Hoca birkaç cümle Türkçe konuşuyor mütercim olarak asıl metni Arapça olarak ben okuyorum. 5 dakika dolunca bakan 'süreniz doldu' diyerek müdahale etti.

Aman Allahım, salon ayağa kalktı! Özellikle yabancı katılımcılar 'Biz Erbakan'ı dinlemek istiyoruz!' diyerek bakanı protesto ettiler. Faslılar krallığın disiplinli yönetimi sebebiyle konuşamıyorlardı ama alkış tufanıyla protestoya eşlik ettiler.

Bakan bey mecbur kaldı, Erbakan hocaya süre tahdidini kaldırdı. Ama alınmıştı, Erbakan hoca Siyonizm tehlikesine işaret ettiğinde bakan araya girerek girerek, 'Siz de bir dönem başbakan yardımcısı olarak yönetimdeydiniz, siyonizme karşı hangi tepkiyi gösterdiniz?" mealinde bir soru sorarak güya rövanş almak istedi. Ama Erbakan hocanın verdiği cevap ile salon tekrar ayağa kalktı, Erbakan hocayı öyle bir alkış tufanına tuttu ki yarım saatten fazla süren konuşması sırasında bakan bey bir daha araya girmedi!

Erbakan toplantının yıldızıydı. Hem yabancı misafirler hem Faslılar bir dakika boş bırakmıyorlardı.

Sonra el-Mukri', Erbakan hocayı Faslı gençlerin toplantısına davet etti. Hoca kabul etti. 'Akşam biz sizi alırız dediler.' Biz herkese açık bir salonda yapılacak zannettik. Tam tersine büyük bir evde özel bir toplantıymış ve takip edilmemek için bize bir sokak tarif ettiler. Siz otelden çıkın filan sokağa gelin biz sizi oradan alacağız dediler. Öyle yaptık.

Bizi içi tıkım tıklım gençlerle dolu bir eve götürdüler. Gençlerle yapılan o sohbet tarihi bir geceydi. Faslı gençler Erbakan hocayı beğenerek takip ettiklerini örnek aldıklarını söyleyerek dinlediler. Hatta gençler bana dönüp, "Erbakan hocayı iyi koruyun, ona sahip çıkın, size lazım değilse de o İslam dünyasına ve bize lazım!" dediklerini hatırlıyorum.

O yıllar Türkiye'de Erbakan hocanın direktifiyle Milli Gençlik Vakıf (MGV)şubeleri açılıyordu. Ben İstanbul şubesi kurucularından olmuştum.

Hoca MGV'lerden ve gençlik çalışmalarından bahsetti. Faslı gençlerin ilgisini görünce dedi ki, "Şu anda Türkiye'de 399 MGV şubesi var. Sizi 400. Şube olarak kabul ediyorum."

Sene 1990. Oradaki gençlerin bir kısmı daha sonra Fas yönetiminde söz sahibi oldular. El-Mukri de Fas Adalet ve Kalkınma Partisi'nde birkaç dönem milletvekilliği yaptı.

Arada telefonlaşıyor münasebet düştükçe görüşüyorduk. Geçen hafta İstanbul'a gelmiş beni aradı.

"Evrakımı karıştırırken 1990'da sana göndermek üzere hazırladığım ama gönderemediğim mektubu ve fotoğrafları buldum, gönderiyorum." dedi. Mektup Arife günü elime geçti.

Evet, 33 sene önce yazılmış mektup 3 gün önce geçti elime.

Mektubunda diyor ki el-Mukri':

"Sevgili kardeşim Resul Tosun Beye.

Allah'ın selamı rahmeti bereketi üzerine olsun.

Sevgili kardeşim, seni tanıdım ve Allah için sevdim.

Ben ve kardeşlerim fikir üreten akıl, Prof. Necmeddin Erbakan ile tanışma onuruna eriştik ve mutlu olduk, o kadar ki mutluluğumuzun sınırını Allah'dan başkası bilemez.

Hala sizinle buluşmalarımızdan bahsediyor sizinle sohbetten aldığımız lezzeti yaşıyoruz. Sizinle görüşmelerimizin bizim üzerimizde etkisi çok fazla oldu.

Sevgili kardeşim,

Mücahid Erbakan'a bizim selamlarımızı, ona olan sevgimizi beğenimizi ve takdirimizi ilet. Biz onu okuyor ve hakkında söylenenleri duyuyorduk ama onu tanıyınca daha çok sevdik ve daha çok beğendik.

Refah Partisi'nde çalışan her üyeye selamımı söyle; bizden beklediğiniz dualara devam ediyoruz.

İlişikte talep ettiğin fotoğrafları gönderiyorum, geciktiği için özür diliyorum. Sizden de Erbakan'ın sempozyumdaki konuşmasından bir nüsha istiyorum.

Kardeşiniz el-Mukri' el-İdrisi

26 Eylül 1990 Kazablanka"

Rahmetli Erbakan ne zaman beni görse Kazablanka'yı hatırlatarak "Omuz omuza cihad ettik" derdi.

33 sene sonra gelen mektubun hikâyesini paylaşmadan geçemedim.

Hayırlı bayramlar efendim.