Ailesiz insanın hüsranı...

Anadolu insanı ailesine önem verir. Aile ilk mektep olarak, sevgi, saygı, dayanışma, empati, fedakarlık, hürmet ve şeref kaidelerinin öğrenilip kazanıldığı yuvadır bizde. Dolayısıyla hem toplumun, hem devletin yapı taşı olarak görülmüştür.

Aile aynı zamanda mahremiyetin kalesidir, yüksek değerlerin onursal makamıdır. Hem Resulullah’ın (s) önerdiği İslam toplum modeli de aile üzerinden inşa edilen bir sosyal yapıydı... Hem de Anadolu tarihinde boy göstermiş milletlerin varoluşsal orijini aile çıkışlıydı. Yani hem dini hem tarihi olarak, aileyle ilgili böylesine güçlü bir belek bağı vardı insanımızın...

Lakin günümüzde, kadın ve erkek cinslerinin sınırsız-koşulsuz rekabete ve sürekli çatışmaya itiliyor oluşu, ailenin sevgi, saygı, emniyet değil de şiddet ve dehşet mekanı olarak tarif ediliyor oluşu, gençler için ciddi güvensizliklere sebep olmaktadır. Gençlere iyi örnek olamayışımız kadar asra dair kuvvetli etkileşimlerin de bunda payı vardır. Söz gelimi şehir mimarisinin 1+1 dairelerle planlanıyor oluşu bile, bize dayatılan tekilci yaşamın geometrisi şeklinde...

Küresel sistem, aileyi sarsarak bireyi tekil haliyle zihinsel anlamda avucunun içine almayı hedefliyor. Modern insan tüm ihtiyaçlarını avucunun içindeki mobil telefonla hallederken ne gerçek anlamda bir aile ferdine, ne de gerçek bir iletişime ihtiyaç duyuyor...

Bireyi ve aileyi sımsıkı halde çevrelemiş bu sistem mimarisinde, söz gelimi ‘’gereksinim’’ kavramı artık klasik anlamını yitirmiştir, içeriği, trendler aracılığıyla büyük oranda genişletilmiştir. Asrımız, mutluluğun anlamını da değiştirmiştir. İnsan sınırsız ve doyumsuz bir çarkın içinde savrularak sonsuz bir panayırda yolunu yitirmişcesine savrulacaktır. İnsana tükettikçe mutlu olacağı fısıldanmaktadır.

Çağımızda mutluluğun ölçütü konfordur; konforlu bir yaşamınız varsa mutlusunuz demektir. Ama bu konforlu mutluluk, insanı asla huzura kavuşturamamakta, hapsolduğu yalnızlık duygusundan çıkartamamaktadır. Tüketime dayalı bakış açısı, insanı ailesinden, dostlarından, akrabalarından da soyutlamakta, nükleer manada bireyciliğe, yalnızlığa, tekilliğe, paylaşımsızlığa, iç bükeyliğe itmektedir.

Dolayısıyla günümüzde aile olmak, akrabalık ve komşuluk ilişkileri gibi insani temellerimiz, aslında bir bakıma dayatmacı kapitalist sisteme karşıtlığı taşıyan son kalelerimizdir. Aile olmak emek ister, fedakarlık ister, tahammül ister, dayanışma ister, sevgi ister, saygı ister. Kuşkusuz, insanların tümünün birer robota dönüştüğü, nesillerin üreme laboratuvarlarında üretildiği distopik bir gelecekten çok daha değerlidir bu emek...