Bu hafta Âkif'i andýk Türkiye'nin dört bir yanýnda. Aslýnda dünyada desek yeridir. Çünkü Türkiye Yazarlar Birliði, Mehmet Âkif kutlamalarý çerçevesinde Buhara, Taþkent, Bakü, Kosova, Burdur ve Ankara'da önemli toplantýlar düzenledi, sempozyumlar yaptý. Birçoðuna ben de katýldým ve tebliðler hazýrladým. Hafta içi iki gün de Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinde bilgi þöleni yapýldý (rektör Kazým Arýcak Hocam baþtanbaþa programa katýlarak alakadar oldular), Taceddin Dergâhý'nda Kur'an'lar okundu, konuþmalar yapýldý. Sempozyuma edebiyat, sosyoloji, tarih, felsefe gibi farklý alanlarda akademisyenler çeþitli tebliðleriyle katýldýlar.
Son iki yýlda onlarca kitap, onlarca bilgi þöleni, onlarca çalýþtay ve paneller düzenlendi. Yine, belki de 30'a yakýn Âkif kitaplarý yayýnlandý. Yüzlerce teblið ve makale basýldý. Ben de 2014 yýlýnda, Âkif'in Leylasý adýyla bir kitap çýkardým. Beni buna iten ana motivasyon oldukça sosyolojikti. Kendi kendime þöyle diyordum: "Türkiye çeþitli etnik kimlikler etrafýnda ciddi iç tartýþmalar yaþýyor, yeniden kolektif bir bilinç olarak ortaya çýkmamýz lazým. Ancak farklý unsurlarý da içinde tutmaya izin veren bir ortaklaþa bilinç olmalý. Bunu en iyi kiminle anlatabiliriz?" Bu duyguyla dolup taþýrken Âkif'i buldum. Belki de o beni buldu! Hatta bunun için onun millet yaklaþýmýný merkeze alarak bir kitap yazdým. Akademik olmanýn ötesinde bu ruhu veren düþüncelerini ve mücadelelerini harmanlayan bir anlatý tarzýný seçtim.
Hakikaten, son iki yýlda bu kadar çok Âkif üzerinde durmamýzýn temel nedeni benim daha 2013'li yýllarda peþinde koþtuðum duygular gelmektedir. Herkes bu duyguyla aslýnda Âkif'i yazýyor, Âkif'i konuþuyor, Âkif'i yâd ediyor. Ýmparatorluðumuzun daðýldýðý, çeþitli parçalama arayýþlarýnýn ve akýmlarýn nüksettiði, iþgallerle en acý günleri yaþadýðý bir dönemde Âkif, yeniden millet olmanýn kurucu ilkelerini ve ruhunu ortaya koymaya çalýþmýþtýr.
Millet olmanýn kurucu ilkeleri ve ruhu, Milli Mücadele sürecinde ve birinci TBMM'de ortaya konulmuþtur. Bu ruh Hasan Basri Çantaylarýn, Hüseyin Avni Ulaþlarýn, Mevlevi Abdülhalim Çelebi ve Bektaþi þeyhi Cemalettin Çelebioðullarý'nýn Mustafa Kemal'in yardýmcýlarý olduðu bir grup sosyolojisine dayanýyor. Milletin büyük konsensüsü burada saðlanmýþtýr. Türkleri ve diðer Anasýrý Ýslam'ý bütün Anadolu'da sürmek üzere harekete geçen emperyalistlere karþý cihat/gaza eylemi ortaya konurken inþa edilmiþtir. Mustafa Kemal de son gazidir bu gazada.
Milletin kurucu ruhu, devletimizin asýrlar içinde sürüp gelen ruhunu temsil eden bir sosyolojisidir. Âkif, bunun fikir babasýdýr. Ýstiklal Marþý, bunun mutabakatýdýr. Yani büyük millet olmamýzýn sözleþmesidir. Birçok açýdan önem taþýr. Fakat iki veçhesiyle belirginlik kazanýr. Birincisi, iþgal kuvvetleri, Batýlý emperyalistler Ankara'ya 70 km yaklaþmýþ iken yazýlýr. Peygamberin ve arkadaþý Ebu Bekir'in Sevr maðarasýnda az daha yok edilecek bir durumda iken Allah'ýn "korkmayýn" dediði gibi, Âkif de "Korkma" diye baþlar. Yani millet týpký Sevr Maðarasýnda peygamber ve dostunun düþtüðü durumdadýr. Ancak Allah onlarý korumayý murat etmektedir. O nedenle korkmayýn diyor. Âkif de büyük þairdir ve teþbih yapar. Örtük ve derin bir anlama sahip bu teþbih. Korkma ey millet, kimse seni yok edemez! Arkasýndan bir isyan manifestosu, bir birlik manifestosu ve bir hak manifestosu gelir. Ýstiklal Marþý budur.
Ýstiklal Marþý'nýn ikinci anlamý ise bir dergâhta yazýlmasýyla sembolize olmasýdýr. Taceddin Dergâhý. 17. Yüzyýlda kurulan, tekkelerin kapatýlmasýna kadar devam eden bir dergâh. Maneviyatýn Hüdai Hazretlerinden kopup geldiði bir makamda Ýstiklal Marþý doðuyor. Bunu doðuran ruh Mehmet Âkif'tir. Öyle bir metin, öyle bir ses, öyle bir lisan, öyle bir kudret ki... Bütün dünyadaki Müslümanlarýn lisanlarýna dökülse hepsi de kendisini onda hisseder!