Önce tarihi bir hatýrlatma.
1961’e kadar Türkiye’de Anayasa Mahkemesi (AYM) yoktu.
Adý lazým deðil, geçen beraber katýldýðýmýz CNN Türk’te programda kendini Kemalist olarak tanýmlayan bir hukuk profesörünün “AYM’nin olmadýðý bir ülkede demokrasiden ve hukuk devletinden söz edilemez!” demesi hayli manidardý.
Bizim bir vesayet odaðý olarak sistemin içine 1960 askeri darbesinden sonra monte edilen AYM’ye yönelik eleþtirilerimizi kendince savuþturmak, dahasý bizi demokrasi ve hukuk üzerinden hýrpalamak adýna sarfettiði bu sözlerin aslýnda Mustafa Kemal dönemine sýkýlmýþ bir kurþun olduðunu fark edemeyecek kadar kör olmasý þaþýrtýcýydý.
Benim “AYM Atatürk döneminde yoktu. Bu sözlerinizle siz Atatürk dönemi tek parti iktidarýnýn demokrasiden ve hukuk devletinden yoksun olduðunu söylemiþ olmuyor musunuz?” diye hatýrlatmam üzerine “O dönemin þartlarý öyle gerekiyordu!” biçiminde cevap vermesi ziyadesiyle düþündürücüydü.
“O dönemin þartlarý!” nedense belirleyici bir gerekçe olabiliyor da devletimizin ve milletimizin ciddi bir beka sorunu yaþadýðý “bu dönemin þartlarý!” ne hikmetse belirleyici bir gerekçe olamýyor.
Türkiye’nin eski müstevlileri tarafýndan dört bir koldan kuþatýldýðý bu dönemi Batý’da bile olmayan demokrasi ve hukuk kriterleri üzerinden suçlayan mahut Kemalist bir kafanýn bence Kemalistliði de demokrasi ve hukuk anlayýþý da sorunludur.
Erdoðanofobik bir anlayýþýn patolojiye dönüþtüðü bu dönemde “beka sorunu”nu görmezden gelip Erdoðan liderliðindeki Türkiye’yi eleþtiri konusu yapmak o dönemin Mustafa Kemal Atatürk’ünü de anlamamaktan öte bir anlama sahiptir.
Üstelik bugünkü Türkiye demokrasisi ve hukuk sistemi Batý’yla mukayese edilemeyecek ölçüde ilerdedir.
Hiçbir Batý demokrasisinde ülkeyle savaþ halinde olan bir terör örgütünün siyasi partisine izin verilmez. O partinin parlamentoya girip terör örgütüne sýrtýný dayamasýna ve ülkenin terör örgütünün aðzýyla suçlanmasýna zinhar müsamaha gösterilmez.
Bir kaç Avrupa ülkesini dýþta tutacak olursak pek çoðunda AYM yoktur.
Sözgelimi Ýngiltere, Hollanda ve Ýskandinav ülkelerinde AYM yoktur.
ABD’de AYM yoktur.
Þimdi bu ülkeler demokratik hukuk devleti deðil midir mi diyeceðiz?
Almanya ile Fransa’nýn AYM’leri birbirinden farklýdýr.
AYM’lerin olduðu sayýlý Avrupa ülkelerinde ise seçilmiþ irade en üst irade kabul edildiði içindir ki AYM üyelerinin parlamentolarca belirlenmesi esasý getirilmiþtir.
Türkiye’de seçilmiþ Baþkan ve parlamento üye belirlediðinde hukukun siyasallaþtýðýný söyleyenler herhalde Avrupa’nýn ilgili ülkelerinde yaþýyor olsalardý neler derlerdi neler!
AYM bir CHP projesiydi.
Bir daha sandýk yoluyla iktidara gelemeyeceðini gören CHP’nin siyasal iradeyi kendi ideolojisi doðrultusunda bürokratik kurumlar üzerinden zapturapt altýna almak isteðinden kaynaklanan bir projeydi.
Ýlk olarak 12 Ocak 1959’da yapýlan 14. Kongresi’nde vaadedilen bu proje 3 ay sonra gerçekleþtirilen askeri darbe (1960) sonrasýnda anayasal bir organ olarak vücut bulacaktý.
1961 darbe anayasasý özü itibariyle vesayetçi bir anayasadýr. Sistemin içine sadece AYM deðil MGK gibi askeri iradenin belirleyici olduðu kurumlar da monte edilmiþtir.
Amaç bellidir: Ýktidara CHP dýþýnda bir parti gelirse devlet ideolojisine dönüþtürülen CHP ideolojisini bu güçlü vesayet organlarý marifetiyle nötralize ve paralize etmekti.
Sandýktan çýkan siyasal irade hükümet olabilirdi ama devlet asla!
Devletin asýl sahibi o millet iradesine ortak koþulan vesayet organlarýydý.
Ülkeyi ilgilendiren devlet politikalarý MGK’da belirlenirdi. Hükümet de sadece uygulardý.
Ýktidardaki parti haddini bilmezse AYM onu kapatýrdý. Gerekirse “Yüce Divan”da yargýlardý.
AYM’ye tanýnan siyasileri -buna Baþbakan ve bakanlar da dahil- yargýlama yetkisine sahip kýlýnmasý iþte bu yüzdendir. AYM’ye parti kapatma yetkisinin tanýnmasý da bu nedenledir.
Verilmek istenen mesaj açýktýr:
“Sandýktan çýkmýþ olabilirsiniz ama asýl devlet/muktedir biziz. Size çizdiðimiz sýnýrlar içinde kalýrsanýz ne ala, yoksa bir yolunu bulur ya partinizi kapatýr ya da yüce divanda yargýlar iþinizi bitiririz.”
Yassýada Mahkemesi’ndeki mantýðýn AYM’ye taþýnmasýdýr bu.
Anayasal kýlýfýn Yassýada zihniyetinin üzerine geçirilmesi nedense o mahut Kemalist profesörün pek bir hoþuna gitmiþ olmalý ki bana yönelik “Eski Türkiye’yi çok seviyorum. Çünkü o Türkiye’de siz yoktunuz!” diyerek ayný zamanda ne kadar demokrat (!) ve hukuksever (!) olduðunu da göstermiþ oluyordu.
Siz derken kimi kasdettiðini söylememe gerek var mý?
Bir dönem Baro baþkanlýðý yapan mahut zatýn nasýl baþörtü karþýtlýðý yaptýðýný hatýrlatýrsam yeterlidir.
Baþörtülü bir avukatýn varlýðýna tahammül göstermeyen o eski Türkiye aþýðý Kemalist hocanýn karþýmýza geçip “demokrasi” ve “hukuk” deyip durmasý ne yaman bir çeliþkidir.
AYM üzerinden “ýþýk “ yaymak isteyenler hangi evlerden çýktýlarsa oraya dönsünler.
AYM’nin bu kaskatý ideolojik vesayetçi özelliðine, dahasý demokratik temsilden yoksun yapýsýna 2008 yýlýnda Polis Akademisi öðretim üyesi iken en sert eleþtirilerde bulunan Sayýn Zühtü Arslan’ýn bugün AYM baþkanlýðýndaki tutumunu gözden geçirmesini salýk veririm.
En önemlisi kendini herkesin ve her kurumun üstünde gören, yerindelik denetimi yaparak mahkemeleri bile iptal edecek konuma kendini oturtan bir AYM için acaba Sayýn Arslan ne düþünüyordur merak ediyorum.
AYM’yi “özgürlükçülüðün kalesi” olarak gören Abdullah Gül gibi düþünüyorsa “Dün dündür bugün bugündür!” der geçeriz.
AYM’yi bir vesayet organý olarak eleþtirip yeniden yapýlanmasýný istediðimiz için kendilerini AYM’nin yanýnda konumlandýranlar bilesiniz ki demokrasi ve hukuk kaygýsýyla bunu yapmýyorlar, gerçekte iktidardaki varlýðýmýza tahammül edememedikleri için, kendilerinin imtiyazlý olduklarý o eski Türkiye’yi özledikleri için yapýyorlar.