‘Ankara'da anayasso... Ellerinden öpiy Haso... Yap bize de iltimaso...'

150 yýl öncelerde, 'Kanûn-i Esâsî' denilirdi... Yani, asýl-temel kanun... 1920'lerde Ankara'daki Meclis de kendisini baðlý hissedeceði, esas nizamnâme mahiyetinde bir program belirlemiþti. Çünkü Ýstanbul iþgal altýndaydý ve Ýstanbul'daki Meclis-i Meb'ûsân kapatýlmýþ, bazý üyeleri iþgalci güçlerce tevkif olunup, Malta Adasý'na sürülmüþlerdi.

O sýrada, Filistin'deki Osmanlý ordusunun Ýngiliz güçlerine yenilmesi sonrasýnda, o ordunun kumandaný, vazifesini bir yardýmcýsýna devretmiþ ve Ýstanbul'a gelmiþti. (Ancak bu kumandan hakkýnda, son Sadrâzamlardan Ahmed Ýzzet Paþa, 'Feryâdým' isimli hâtýrâtýnýn 2.cildinin 210-211. sahifelerinde, 'Filistin'den ayrýlýrken, 5 atýný Cemâl Paþa aracýlýðýyla devlet tarafýndan, 5 bin altýn liraya satýn aldýrtmýþ olduðundan, cebi de dolu olarak Beyoðlu âlemlerine atýlmýþ ve iþgal kuvvetleri subaylarýyla da görüþmeye baþlamýþtý' demektedir; tabiatýyla, resmî bir yetkisi olmaksýzýn...)

Sonra, özellikle Orta ve Doðu Karadeniz'de, Sultan Fatih tarafýndan, varlýðýna, milâdî-1461'de son verilen Rum- Pontus Devleti'ni hortlatmak kurmak hayaliyle, Rûm unsurlar Ýngiliz ve Yunan hükûmetlerince teþvik ve tahrik ediliyor; bu entrikalara Müslüman halkýn direnmesini gerekçe gösteren Ýngiliz Hükûmeti ise, o bölgeyi de iþgal edebileceðini söylüyordu. Ýþte o zaman, Sultan Vahiduddin, böyle bir iþgalin Karadeniz'i de kuþatmamasý için, bir kumandanýný Samsun'a, bütün askerî ve mülkî makamlar üzerinde en geniþ yetkili bir ordu müfettiþi sýfatýyla göndermiþti.

(Ki, Karadeniz'deki o Rûm-Pontus entrikasýna karþý, Müslüman halkýn savunulmasý için kendiliðinden silâha sarýlanlarýn en etkin ve yaygýn olaný, Topal Osman ve etrafýndaki 'fedaî'leriydi.. Daha sonra, Ankara Meclisi'ndeki en güçlü muhaliflerden olan Ali Þükrü Bey'in katledilmesinin faili olduðu suçlamasýyla üzerine emniyet güçleri gönderilmesi üzerine, yýllarca gönüllü muhafýzý ve fedaîsi olduðu isme karþý, Çankaya Köþkü'nü basmak üzere harekete geçince, onu çarþafa bürünerek kaçmaya zorlayan ama pusuya düþürülerek öldürülen ve baþý kesilip, cesedi Ankara'da Ulus Meydaný'nda 3 gün boyunca teþhir edilen Topal Osman konusu bir ayrý konudur..)

*

Sultan Vahidüddin'e ve Saltanat-ý Seniyye'ye ve 'Maqaâm-ý muazzamâ'y-ý Hilâfet'e baðlýlýk yeminleriyle çýkýlan yolculuk, 11 ay sonra Ankara'da bir Meclis toplanmasýyla noktalanýyordu.

23 Nisan 1920 Cuma günü Hacý Bayram Câmii'nde kýlýnan cumâ namazýndan sonra Meclis üyeleri, yolun iki tarafýnda, kitlelerin ellerinde kaldýrdýklarý Kur'an'larýn altýndan gözyaþlarý ve 'Tekbîr' sadâlarý altýnda geçiyorlardý...

Açýktýr ki, bu Meclis'in üyelerinin (M. Kemal de dâhil), hepsi de Ýstanbul'da düþman güçlerince muhasara altýnda tutulan 'Maqaâm-ý Hilâfet ve Saltanat-ý Seniyye'ye baðlýlýk ve iþgalci güçlerle mücadele etmek yemini etmiþ kimselerdi.

Temsilcileri noksan olan veya olmayan vilayetlerden ise, temsilcilerini göndermeleri istenirken, bu temsilcilerin 'dinî salâbet sahibi' olmalarýna dikkat gösterilmesi bilhassa hatýrlatýlýyordu.

Evet, iþgalcilerin pençesine düþmekten kurtulanlar da çalýþmalarýna Ankara'daki Meclis'te devam ederken, bütün harcamalar, makamlar, rütbeler, unvanlar, yetkiler 'Saltanat-ý Seniyye' tarafýndan veriliyordu.

Ama Lozan Barýþ Müzakeresi devam ederken, o müzakerelerin asýl beyni durumunda olan Ýngiltere, hem Ýstanbul Hükûmeti'ni, hem de Ankara'daki fiilen Hükûmet'i dâvet ediyorlardý. Ankara'dakiler ise, müzakerelerde 'çift baþlý bir görünüm verilmemesi gerektiðini' hatýrlatýyorlar ve bunun için, Ýstanbul Hükûmeti'nin, Ankara Meclisi'nin temsilcilerini de kendi temsilcileri olarak da bildirmelerini istiyorlardý. Zâhiren, mâsûm gibi görünen bu istek, 'uluslararasý hukuk ve diplomasi'ye göre, Osmanlý'nýn tek temsilcisi olan 'Ýstanbul Hükûmeti'nin oyuna getirilmesi oluyordu.

*

Ýngilizler bir taraftan da -Kâzým Karabekir'in hâtýrâtýnda belirttiði üzere-, Ýstanbul'daki temsilcisi aracýlýðýyla, 'Saltanat, pahalý bir yönetim tarzýdýr, saltanatý kaldýrýn... Hilâfet makamý için ise, Ýstanbul'da belirli bir bölgede faaliyet gösteren bir merkez oluþturabilirsiniz...' diyorlar; kendi saltanat sistemlerinin bin yýla yakýn zamandýr devam ettiðini hatýrlamak istemezcesine...

Ve Lozan Barýþ Müzakereleri'ndeki teklifleri reddeden Birinci Meclis, Ýstanbul'daki Halife-Sultan'ýn temsilcisi eliyle feshediliyor; bütün muhalifler 'temizleniyor' ve kendi adamlarýndan oluþturulan Ýkinci Meclis tarafýndan 1 Kasým 1922 günü, yani Ýngilizlerin isteðine uygun olarak, Saltanat ve Hilâfet birbirinden ayrýlarak, saltanat kaldýrýlýyor. Yani, Osmanlý saltanat rejimi sona erdiriliyor ve Ankara'daki 'Meclis Hükûmeti' onun yerini alýyor...

Bu, son 100 yýldaki hükûmet darbelerinin ilk örneðidir.

Arkasýndan da Lozan'da dayatýlan 'barýþ' planý 24 Temmuz 1923'de imzalandý ve Ýkinci Meclis tarafýndan da, -karþý çýkanlarýn kellelerinin kopartýlacaðý' tehditleriyle birlikte kabul edilir. Henüz yeni rejimin adý, 'Meclis Hükûmeti'dir. Ve 3 ay kadar sonra da, yeni rejimin adýnýn 'Cumhuriyet' olduðu ilân edilir, 29 Ekim 1923'te...

5 ay sonra, 3 Mart 1924 günü de Ýslâm Hilâfeti'nin, 'Meclis'in manevî þahsiyetinde mündemiç olduðu' iddia edilerek, Hilâfet makamý'nýn belirli bir þahýs tarafýndan temsil edilmesine son veriliyordu...

1924 tarihli bir 'Teþkilât-ý Esâsiye Kanunu', yani bugün anayasa denilen bir metin hazýrlanýyordu. Ama yine de, 2'nci maddesinde, 'Devlet'in dini, Din-i Ýslâm'dýr...' ibaresi vardý.

1928'de, Anayasa'dan bu ibare de çýkarýldý... 'Hangi cumhûrun iradesi'yle olduðu sorulamýyordu bile... Ankara'daki fiilî yönetim, geçmiþteki saltanat sistemlerinde görülmeyen derecede, dâraðaçlarýnýn insan meyve vermesini seyrettiriyordu Müslüman halka... Ve 'laiklik' kelimesi de 1937'de o anayasaya açýkça eklendi...

Ama hayret, Lozan Antlaþmasý'nýn yýl dönümlerinde, geçmiþteki nice cumhurbaþkanlarý bile, Lozan Antlaþmasý'ný, nesiller boyu halkýmýza, 'Laik Cumhuriyet'i kendisine borçlu olduðumuz Lozan Antlaþmasý' diye 'laik kutsama'larla tanýtmaya kalkýþtýlar. Halbuki Lozan'da, 'Ne Cumhuriyet denilen ve cumhurun haberinin bile olmadýðý bir sistem vardý, ne laiklik...' Ve amma, zýmnen itiraf olunuyordu ki bu terimler, bu sistemler, Lozan'ýn egemen güçlerince dayatýlmýþtý...

Bu yapýlanlarýn her birisi, Müslüman halkýmýza karþý birer 'fiilî darbe' mahiyetindeydi..

Ve 1937 yýlýnda azledilmiþ olan ve en yakýnlarýnýn bile selâm vermekten kaçýndýklarý Ýsmet Ýnönü, Mareþal Fevzi Çakmak'ýn 11 Kasým 1938 sabahý, Meclis'i askerle kuþatmasý sonunda ve 'oy birliði'yle 2. Þef olarak seçtirilmiþti...

Yani, o da bir darbeydi...

Sonrasý mý?..

27 Mayýs 1960 günü, mâlûm 'ilke ve devrimleri korumak ve topluma zorla dayatmak' için bir askerî darbe... Hazýrlanan yeni anayasaya da, o 'ilke ve devrimlerin insan hak ve hürriyetlerine aykýrý olarak deðerlendirilemeyeceði' bir kesin hüküm olarak dercedilmiþti... Üstelik, 'Hâkimiyet, kayýtsýz-þartsýz milletindir...' denilerek..

Sonra... 12 Mart 1971 günü, yine ayný 'ilke ve devrimleri korumak için...' diyerek bir daha darbe yapýlmýþtý.

Ve dün, 12 Eylûl 1980 günü, (yani 43 yýl önce dün) yapýlan bir darbe de yine ayný ilke ve devrimleri korumak adýna yapýlmýþtý... Bunu 28 Þubat 1997 Askerî Darbe Zorbalýðý'nda da en zâlimce ve komik uygulamalarýyla gördük... Sonra, 28 Nisan 2007 Askerî Darbesi denemesi yapýldý bir muhtýra yayýnlanarak... Ama o muhtýra, geçmiþtekiler gibi hükûmetleri devirmeye yetmedi; çünkü, 'Erdoðan'ýn iradesi'ne tosladý... O zaman, darbeci zihniyetlerin zebûnu asker üniformalý hainler, 15 Temmuz 2016 gecesi bu kez, daha bir alçakça yollarla, bombardýmanlarla netice almaya kalkýþtýlar ama Allah'a þükür baþarýlý olamadýlar. Çünkü, Müslüman halkýmýz liderini ve lider de, emanetini taþýdýðý o halký terk etmedi...

Milletimizin son yüz yýldýr, yaþamadýðý darbe kalmadý...

Þimdi, yeniden ve yeni bir anayasa yapýlmasý gündeme getiriliyor...

'Ülkenin ve halkýn birlik ve bütünlüðünün korunmasý' ve devlete karþý silahlý mücadele ve ayaklanma çaðrýlarýnýn asla himaye göremeyeceði gibi sýnýrlandýrmalar dýþýnda, hiç bir ilke veya devrimin veya hiç bir kiþinin görüþlerinin millete zorla dayatýlmasýna izin vermeyecek bir dikkatle hazýrlanacak bir anayasaya kavuþmak ümidiyle...

*