‘Ne olacak bu memleketin, ya da dünyanın hali?'

-Çok özel olanları hariç-, aşağı-yukarı her ülkede ve her toplantıda, gerek ülke içi ve gerekse dünya meseleleri üzerine konuşmalar yapılır ve hattâ lâfazanlık edilir. Ve bu konuşmaların çoğunda da bir karamsarlık, bir umutsuzluk havası yayılır etrafa.. Bu gibi sohbetlerde konuya genelde, 'N'olacak bu memleketin hali?' ya da 'dünyanın hali.' gibi soru cümleleriyle girilir. Bu, hemen her yerde böyledir.

Almanya'da bile, bir trafik tıkanıklığı veya kazâ, kar fırtınası, su baskını, buzlanma olduğunda 'N'olacak bu memleketin hali?' denildiğini işitir ve gülüşürdük.

*

Biz de çok önemli olmasa bile, yine de memleket kaygusu ile söylenmiş bazı sözleri, ya da sahnelenen bazı davranışları, karamsarlık havası oluşturmak için değil, ama, 'N'olacak bu ülkenin ve dünyanın hali?' diye sorarak hatırlayalım. Çünkü ülke ve dünya siyasetinde öyle şeyler cereyan ediyor ki, 'Boş ver, her şey olacağına varır.' havası içinde değil, anlayarak değerlendirilmesi gereken durumlar söz konusudur.

Meselâ ülke içinde. Muhalefet Lideri KK Bey'in, Mart-2024 sonunda yapılacak mahallî seçimler için, 'kafasında, kuyrukları birbirine değdirilmeden, 9 -10 tilkiyi dolaştırmak' şeklindeki ve eskiden İsmet İnönü'ye atfedilen davranış şeklini taklid ettiği anlaşılıyor.

İsmet İnönü'ye gazeteciler bazı önemli konularda görüşlerini sorduklarında, o, öyle bir cümle kurardı ki, 'oy alıyorum' mu dediği, yoksa 'oyalıyorum' mu dediği anlaşılamazdı...

Mâlûm, İP Gn. Başkanı M. Akşener, 26 Ağustos'da, -yani, işgalci Yunan Ordusu'na karşı kazanılmış olan askerî zaferin 101. Yıldönümünde- Afyon'dan yaptığı konuşmada hemen bütün salvolarını üstü kapalı olarak KK Bey'e yöneltince, KK Bey'in ne diyeceği merak ediliyordu. O da, 'Meral Hanım'a saygısızlık ve nezaketsizlik olur..' diye cevap vermekten kaçınıyordu. Halbuki, o sözün içinde, 'nezaketsizlikten başka bir cevabının olamıyacağı'nı da açıklamış oluyordu. Oncağızı da, Akşener anlayıversin..

*

KK Bey'in, bu kadar -güyâ- ölçülü konuşurken, iktidar kesimine yönelik olarak, 'seçilmiş olmanın meşruiyet için yetmiyeceği'ne dair bir sözü söyleyebilmesi, gerçekte, herkesten önce, arkasından sürüklediği bütün müttefiklerinin de, 'seçim sonuçlarına göre iktidara gelmek kanunîlik ölçüsü olmuyorsa, başka ne ve nasıl olur?' diye sormaları gereken bir konudur, ama, 'Her ne pahasına olursa, iktidar..' diye tutturanların, ülkede yeni huzursuzluk zeminleri oluşturmak ve iktidara millet ekseriyetinin rey ve iradesiyle gelmiş olanları askerî darbeler ve iç karışıklıklarla korkutmak istediklerinin, o eski entrikacı zihniyetlerinin ipuçlarını veriyor..

'Bu son fasıldır, ey ömrüm; nasıl geçersen, geç..' havasında..

Ya da, iki bin yıl öncelerde de, Hz. İsâ aleyhisselâm'ın mü'minlerinin, -yani, o zamanki Müslümanların- Roma'ya akın akın girmesi karşısında; çaresiz kalan İmparator Neron'un, Roma'yı ateşe vermesi ve yükselen alevler karşısında, bir kale burcuna çıkıp, elinde 'lyr'i, çalgı âleti, 'Benim elimde olmadıktan sonra, Roma'yı isterse alevler yutsun..' havasında son şarkılarını söylemesi gibi bir durum..

KK Bey'in bu iddiası, bütün askerî darbelerde ve hele de, 28 Nisan 2007'da gece yarısı, Büyükanıt isimli kişinin, Gen. Kur. Başkanı sıfatıyla TRT'den yayınladığı muhtırada da vardı. Hatırlayalım, o 'muhtıra'ya göre de, sadece seçilmiş olmak yetmiyordu; seçilmiş sayılmak için, 'sözde değil, özde Atatürkçü olmak gerekiyor'du. Ancak, geçmişte hükûmetler deviren 'askerî muhtıra', o sefer, kendisine tevdi olunan milletin emanetini canı pahasına korumak kararlığında olan 'Tayyib Erdoğan'ın iradesine çarpıp un-ufak olmuş ve 'muhtıra'yı bizzat yazdığı'nı gururla söyleyen darbe heveslisi kişinin de, sonra kendi paçasını kurtarmak için ne hallere düştüğü görülmüştü.

Aynı yöntemlerden, şimdi de Kılıçdaroğlu'nun meded umması, yakın tarihten, hattâ 28 Mayıs 2023 Seçimi akşamında karşılaştığı millet ekseriyetinin sillesinden de hiç ders almadığını göstermektedir.

Bu bakımdan, ülke içi durum açısından, endişeli olmaya ve 'N'olacak bu memleketin hali?' demeye gerek yok.. Allah'ın izniyle ve millet ekseriyetin de uyanıklığıyla, bütün bu sıkıntılar atlatılır..

*

Ve amma.. Bizdeki KK Bey'den söz açılmışken; dünyadaki bir takım benzerlerine de işaret etmekte ve 'N'olacak bu dünyanın hali? diye sormakta da fayda var..

Özellikle Rusya ve Amerika'dan birkaç örnek..

Ama, sözün burasında, 2000'li yılların başına kadar Vatikan Devleti'nin başı olarak 'Papalık' yapmış olan 2. Juhannes Paulus'un, en büyük Hristiyan Mezhebi olan Katoliklerin 2 milyarı aşkın bağlılarına, 'Amerika'yı zayıflatmak, Hristiyanlığı zayıflatmak olur..' diye nasıl bir inanç hükmü 'sâdır' eylediğini hatırlamak gerekiyor..

Çünkü, Papa 2. Juhannes Paulus'dan çeyrek yüzyıl sonra, şimdiki Papa Francis de hafta sonu bir grup genç Rus Katolik'e yaptığı konuşmada, "Büyük Rusya"nın yeniden yükselmekte olduğu'ndan bahsetti.

Gruba, video bağlantısıyla iletilen konuşmasında Papa, Ruslara, 'tarihî miraslarından "asla vazgeçmemelerini" söyledi. "Büyük Ana Rusya'nın torunları" oldukları için gurur duymaları' yönünde çağrıda bulunan Papa'nın, 'Sizler büyük Ana Rusya'nın torunlarısınız, onunla birlikte öne çıkın. Ve teşekkür ederim, Rus olma şekliniz için teşekkür ederim" şeklindeki sözleri, Ukrayna'da, 'Vladimir Putin'in 'Büyük Rusya Ana'yı kurtarmak için' Ukraynalıların katledilmesini meşrulaştıran tüyler ürpertici bir konuşma olarak algılandı ve öfkeye yol açtı.

(Rusya büyük çapta Ortodoks olmasına rağmen) Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov ise, "Papa'nın Rus tarihini bilmesi takdire şâyan ve bizi memnun ediyor.." dedi.

*

Bu hatırlatmalardan sonra gelelim, Rusya ve Amerika'da son siyasî gelişmelere..

Bilindiği üzere, Rusya lideri Putin, Rusya'da iktidarını 2036'ya kadar sürdürebilmek için gerekli kanun değişikliklerini yaptırmış bulunuyor.. Ama, Wagner lideri Prigojin'in ölümünden veya bazı yorumculara göre öldürülmesinden sonra, Rusya içindeki konumu ve gücünden çok şeyler kaybettiği söylenen Putin'in Ukrayna Savaşı'nı sürdürmekle daha da sıkıntılı duruma geleceği genel bir kanaat halinde..

*

Eski Amerikan Başkanı Trump'ın ise, hakkındaki yargı sürecini ve engellerini aşıp Cumhuriyetçi Parti'den yeniden aday olması halinde, seçileceği kuvvetle muhtemel görülüyor. Ama, Amerikan kamuoyunun oluşturulmasındaki etkili kanallardan birisi olan MSNBC'de, yorumcularından Rachel Maddow'un bu konuda, 27 Ağustos Pazartesi akşamı yaptığı yorum birçok siyasî çevreleri düşündürmüşe benziyor. Maddow, Trump'ta gözlenen ve bizdeki KK Bey'in koltuğunu bunca seçim yenilgilerine rağmen terk etmemek inadını hatırlatan cümleler kullanıyor ve (Google'un Türkçe tercümesiyle) şöyle diyordu, özetle:

"Eğer Trump, seçime bu şekilde yaklaşacaksa, seçim iki şeyden biri anlamına geliyor: Ya seçimi kaybeder ve hapse girer. Veya seçimi kazanır. Hapse girmez..

"Peki, ömür boyu başkan olma hakkı bu mu? Daha fazla seçim yapmaya devam edecek miyiz, yoksa, Hayır mı? (...)

"Eğer mesele buysa, eğer seçimi kazanmak onun hapishaneden uzak kalma planıysa, kazanamazsa o seçimde ne olacak? (...)

"Trump ve destekçileri meseleyi 'kaybetmek ve hapse girmek' veya 'kazanmak ve başkan olmak' ve muhtemelen ömür boyu başkan olmak olarak görüyorlarsa kendisinin ve Cumhuriyetçi Parti'nin ve hareketli eyaletlerdeki Cumhuriyetçi yetkililerin bu duruma karar vermesini nasıl bekleyebiliriz? " (...)

"Ve unutmaya eğilimli olduğumuz için, bu soruyu sanki siyasetimiz hayatımızın geri kalanının dışında bir yerde bir boşlukta (...) varmış gibi sorarak ihmalkâr davranacağımızı, kasıtlı olarak saf olacağımızı yüksek sesle söylemek zorundayız. (...)Unutmaya eğilimliyiz, ama unutmak zorunda değiliz."

*

Evet, 'Amerika ve Rusya'nın zayıflamasını Hristiyan dünyasının zayıflaması' olarak algılayan Papalık makamının bu yaklaşımı üzerinde bizler neleri ve nasıl düşünmeliyiz?

*