Selahaddin E. ÇAKIRGÝL
Selahaddin E. ÇAKIRGÝL
Tüm Yazýlarý

‘Barbaros Hayreddin Paþa Câmii' minarelerinin gölgesinden…

12 Mayýs Cuma günü, Levent'te son 3-4 sene içinde yapýlan muhteþem Barbaros Hayreddin Paþa Câmii'nin açýlýþý da ve camiin halk daðýldýktan sonra ziyareti, gezilip görülmesi de görmeye deðer güzellikteydi.

Avrupa ve Amerika'nýn dev beton yýðýnlarýný hatýrlatan, bazýlarý belki 70-80 kat yüksekliðindeki gökdelenlerin arasýnda, gerçekten muhteþem bir mâbed. Dýþarýdan bakýldýðýnda, 4 minaresiyle, mimârisiyle, çevresindeki geniþ alanýyla çok güzel. Finans'ýn, finans kapital'in güç gösterisi merkezi konumundaki o mýntýkaya bu câmi, inþaallah yeni bir ruh getirecek.

Yahyâ Kemâl, 100 sene öncelerde yazdýðý, 'Ezansýz Semtler' isimli çok düþündürücü ve güzel makalesinde, özetle þöyle diyordu:

'Kendi kendime diyorum ki: Þiþli, Kadýköy, Moda gibi semtler­de doðan, büyüyen, oynayan Türk çocuklarý milliyetlerinden tam bir derecede nasib alabiliyorlar mý? O semtlerdeki minâreler görül­mez, ezanlar iþitilmez, Ramazan ve kandil günleri hissedilmez. Ço­cuklar Müslümanlýðýn çocukluk rü'yasýný nasýl görürler? Ýþte bu rüyâ, çocukluk dediðimiz bu Müslüman rüyâsýdýr ki bi­zi henüz bir millet halinde tutuyor. Bugünkü Türk babalarý, hava­sý ve topraðý Müslümanlýk rüyasý ile dolu semtlerde doðdular, do­ðarken kulaklarýna ezan okundu, evlerinin odalarýnda namaza durmuþ ihtiyar nineler gördüler, mübârek günlerin akþamlarý bir minderin köþesinden okunan Kur'an'ý Kerim sesini iþittiler; bir raf üze­rinde duran Kitâbullâh'ý indirdiler, küçücük elleriyle açtýlar, gülyaðý gibi bir rûh olan sarý sahifelerini kokladýlar. Ýlk ders olarak Bes­meleyi þerifi öðrendiler; ramazan­larýn, bayramlarýn toplarý atýlýrken sevindiler. Bayram namazlarýna babalarýnýn yanýnda gittiler, camiler içinde þafak sökerken Tekbir'leri dinlediler, dinin böyle bir merhalesinden geçtiler hayata girdiler. Türk oldular. (Yahyâ Kemal, Rumeli'nden, Üsküb'lü olduðundan, hemen bütün Rumeli'nde /Balkanlar'da, Müslümanlarýn dýþýnda da büyük gayrimüslim kitleler de olduðu için, türk olmak ile Müslüman olmanýn, ayný mânâya gelmekte olduðunu ve gayrimüslim iken, Müslüman olanlara, gayrimüslim yerli halklarýn , Ýslâm'la müþerref olan o gibiler için, 'Türk oldu..' dediklerini de burada bilhassa hatýrlatalým.)

Yahyâ Kemâl, yazýsýnda daha sonra þöyle devam eder:

'Bugünün çocuklarý büyük bir ekseriyetle yine Müslüman semt­lerde doðuyorlar, büyüyorlar, eskisi kadar derin bir tahassüs ile de­ðilse bile, yine Müslümanlýðý hissediyorlar. Fakat fazla medenîleþen üst tabakanýn çocuklarý Ezânsýz yeni semtlerde alafranga terbiye ile yetiþirken Türk çocukluðunun güzel rüyasýný göremiyorlar. (...)

'Ah! Büyük cedlerimiz! Onlar da Galata, Beyoðlu gibi frenk semtlerinde yerleþirlerdi, fakat yerleþtikleri mahallede Müslümanlýðýn nûru belirir, beþ vakitte Ezân iþitilir, asmalý minare, gölgeli mescid peydâ olur; sokak köþesinde bir türbenin kandili uyanýr; hâsýlý, o topraðýn o köþesi imana gelirdi; Beyoðlu'nu ve Galata'yý sa­ran yeni yapýlarýn yýðýný arasýnda o mescidlerden, o türbelerden bir ikisi kaldý da gördük ki cedlerimiz o kefere frenk mahallelerinin topraðýna böyle nüfuz ederlerdi. Biz bugünün Türkleri bilâkis Þiþ­li, Niþantaþý, Kadýköy, Moda gibi küçük bir þehri andýran yerlere yerleþtik, fakat o yerler Müslüman rûhundan ârî, çorak ve kurudur. Bir Üsküdar'a bakýnýz, bir de Kadýköyü'ne; Üsküdar'ýn yanýnda Ka­dýköy Tatavla'yý andýrýr. (...)

Eski Türklerin rûhlarý ile yeni Türkle­rin rûhlarý arasýndaki farký anlamak isterseniz bu son asýrda peydâ olan semtlerle Ýstanbul içlerini mukayese ediniz. Medenîleþtikçe Müslümanlýktan çýktýðýmýzý tabiî ve hoþ gören eblehler, uzaða deðil Balkan devletlerinin þehirlerine kadar gitsinler. Görürler ki, baþtanbaþa yenileþen o þehirlerin her tarafýndan çan kuleleri yükselir, pa­zar ve yortu günleri çan sesleri iþitilir. (...)

Hayýr, büyük kütlede yine o rûh var, fakat biz son nesil, bir sürü gibi, büyük kafileden uzaklaþtýk, kaybolduk; fakat daha uza­ða gitmeyeceðiz, döneceðiz, tekrar büyük kafileye iltihâk ede­ceðiz. Yeni tarzda yaþayýþla cedlerimizin diyanetini meczedip, bizi bu çoraklýktan, bu karanlýktan, bu ufûnetten kurtaracak mürþidler, þairler, edibler, hatîbler yetiþmedi, fakat gayet tabiî bir reviþle, büyük kafileye kendi kendimize döneceðiz.

Dinsizliðin, kayýtsýzlýðýn aksülâmeli baþladý bile. Çocukluktan beri diyanet yolundan ayrýlmamýþ olan kardeþlerimiz, bizim gibi rücû hislerini itiraf edenlere henüz inanmýyorlar. Onlara tamamýyla iltica edeceðimiz zaman da, bizi birden tanýyamayacaklar. Çünkü onlardan çok ayrý, çok uzak düþtük.'

* * *

Evet, Yahyâ Kemâl'in bu düþündürücü tesbitlerinden bugün de alýnacak dersler var.

Kendi çocuklarýnýn, yeni nesillerin, dijital çaðýn rüzgârlarýna kapýlýp savrulmalarýndan dolayý ýzdýrab içinde olduðunu söyleyen nice ebeveynlere hemen her yerde rastlamak mümkün. Ahmed Hâþim'in, 'Melâli anlamayan nesle âþinâ deðiliz.' deyiþi iþte o acýlarýn edebiyatýmýzdaki en çarpýcý itiraflarýndandýr.

Evvelki gün, Levend'deki yeni ve muhteþem câmiin açýlýþýndan sonra, bu güzel mâbedin bu mýntýkada rakip tanýmaz þekilde yükselen dev gökdelenler ve onlarýn iþaret ve tebliði ettiði kapitalist ve materyalist dünya görüþüne karþý, burada, bir parantez açýlýyor diye düþündüm, 'Ýnþaallah.' diyerek ve Yahyâ Kemâl'in 100 sene öncelerde yazdýðý o güzel makalesinde anlattýklarý zihnimde canlandý.

Çünkü bu semt de, önceden Yahyâ Kemâl'in tasvir ettiði, ruhunu yitirmiþ semtler durumundaydý. Minare görmek neredeyse imkânsýz gibiydi. O dev binalarýn arasýnda, sýðýntý gibi duran bazý küçücük mahalle mescidleri belki vardý, ama iþte o kadar. Bu mekandan birkaç kez geçtðimde, mâlûm tipler, kokonalar ve ya da mösyöler, hýnçlarýný dile getiriyor ve 'Tayyîb Beyi eleþtiriyorlar, 'Boþ yer bulur bulmaz, hemen bir câmi dikmeye çalýþýyor. Burada mescid mi yokmuþ.' diyorlardý.

Bu açýdan, önceden bir Vakýf arazisi olduðu anlaþýlan geniiiþ bir mekânda bir câmi yapýlmasýný düþünenlerin ve bunun hayata geçirilmesinde, baþta Tayyîb Bey olmak üzere öncü olanlarýn her birisinden Allah râzý olsun.

*

Bu arada, câmiin nefîs iç dekorasyonunun, tam da Hayreddin Paþa'nýn denizciliðini hatýrlatacak þekilde yapýlmýþ olmasý, kubbe ve diðer pencereleri ve duvarlarýndaki bir renk cümbüþü sunan vitraylar, hat san'atýnýn fevkalâde güzel örnekleri ve dalgalý bir denizi hatýrlatan mavi halýlarý ve iç aydýnlýðý, insana huzur veriyordu. Cuma günü, binlerce kadýn ve erkeklerden oluþan bir büyük cemaat ve de Baþkan Erdoðan'ýn câmiin açýlýþý için orada bulunmasý ve Cuma namazýndan sonra yapýlan açýlýþ merasiminde yaptýðý konuþma, evet, her birisi, o tabloyu tamamlayan güzelliklerdendi.

Çevreden rahatsýz olanlar ve 'Burada bu kadar büyük bir câmi yapýlmasýna ne gerek vardý?' diyenler de hem korkulacak bir þey olmadýðýný, hem de bir ihtiyaca cevap verdiðini görecekler, alýþacaklar ve bu mâbedi görmek isteyeceklerdir, herhalde. Çünkü benzer sözler, Ataþehir denilen ve finansýn, finans kapitalin merkezi sayýlan semtte, yine Tayyib Bey'in öncülüðünde, Mimar Sinân Câmii diye isimlendirilen mâbed yapýlýrken de, 'Yaw burada, kim namaz kýlacak?' diyorlardý, 10-15 sene öncelerde. Þimdi ise, Cuma günleri cemaatin câmie sýðmadýðý; caddelere taþtýðý görülüyor.

Câmilerde 40 yýl öncelerde, çoðu yaþlý kimseler dýþýnda pek kimse olmazdý. Þimdi ise, cemaatin hele de Cuma ve Bayram namazlarýnda câmileri týklým- týklým dolduran cemaatin yüzde 50-0 kadarýný 40-45 yaþýn altýndakiler oluþturuyor, bütün ülke çapýnda. Yapýlan onca laik- baskýlar geri tepti.

Evet, mâbedlerimiz, materyalizmden kaçanlarýn da rûhen sükûnet bulacaklarý-sýðýnacaklarý yerlerdir.

*