‘Başkasının değirmenine su taşımak' mesâbesindeki yaklaşımlar

Ramazan Bayramı'nın 3. Günü'nde, Sultanahmed Câmii'nin kıble tarafında bulunan Birlik Vakfı'na aid çadır mekânda, İsmail Kahraman ağabey'in başkanlığında gerçekleştirilen 'Bayramlaşma Programı'nda pek çok kişi söz aldı ve bayram tebrikleriyle birlikte çeşitli görüşlerini dile getirenler de oldu...

Bunlardan 1-2 kesit sunmakta fayda olsa gerek...

60-65'in üstünde gözüken bir kişinin, 'Rusya- Ukrayna arasında 70 gündür cereyan eden ve bütün sivil hedefleri, toplu mesken sitelerini, hastahaneleri, okulları, demiryolu istasyonlarını, şehirleri yerle bir eden Rusya saldırganlığı'ndan habersizmişcesine, 'Rusya orada insanlığını gösteriyor, sivil insanlar ölmesin diye saldırmıyor; yoksa Rusya Ukrayna'yı birkaç gün içinde ezer geçerdi..' şeklinde görüşler belirtmesi karşısında hayret etmemek elde değildi. Bu kişinin, ya, dünyadan hiç bir haberi yoktu, ya da, sadece Rusya'nın yalanlamalarını esas alarak konuşuyordu...

*

Bir diğer kesit...

Yaşlı öğretim üyelerinden, emekli öğretmenlerden bazıları da yeni neslin yetiştirilmesinde, bir takım eğitim ârızaları olduğundan yakındılar.

Bu gibi yaklaşımlar karşısında İstanbul milletvekiliHasan Turan ilginç bir serzenişte bulunup, 'Yani, bizim yetiştiğimiz dönemlerde eğitim sistemi çok mu sağlıklıydı da şimdi bozuldu? Bizim neslimiz, gençlik yıllarında onca baskı ve yasaklara rağmen direniyor, ideal ve isteklerimizi, çocuklarımızla, ailelerimizle birlikte haykırıyorduk.. Bugün o baskıların hemen hiç birisi kalmadı, ama, 'genç nesilleri niçin yetiştirmediğimiz' konusu üzerine konuşuyoruz. O halde, yanlışı veya ârızayı bir başka yerde aramak gerekir... Meselâ, burada olan yüzlerce kardeşin en az yarısı çocuk ve hattâ torun sahipleri... Hangi birimiz çocuklarımızı- torunlarımızı getirdik bu gibi toplantılara? Sadece eleştirmek bizi haklı duruma getirir mi?' gibi görüşler dile getirdi.

*

6 Mayıs akşamı da, bir toplantıdaydım... Daha çok da, Selçuklular ve Osmanlılar dönemindeki mimarî uslûblar ve özellikle de câmi mimarîleri etrafında o sahanın söz sahihibi olduğu kabul edilen isimler görüşlerini belirtiyorlardı.

Bir yaşlı mimâr, Çamlıca Câmiî'nin yapılması yolundaki ilk teşebbüsler sırasında, yetkili mimârların davet edildiği bir toplantıda, 'seçilen mekânın 'millî park' olması hasebiyle uygun olmadığını -o büyük teşebbüsün en yetkili ismine- söylediğini, ama görüşlerine itibar edilmediğini' eleştirdi.

'Câmilerin başka maksadlar içinde kullanıldığı, minarelerden ezanların susturulduğu, harabelere çevrildiği, vakıflarının peşkeş çekildiği, satıldığı dönemi bilen birisinin Çamlıca Câmii'ne karşı çıkması karşısında söyleyecek söz bulmak zor...

O ve bir diğer meslektaşı da, o câmiin bugün neredeyse bomboş kaldığını sanıyordu. Günün her saatinde dolup taştığından habersizdi...

Gerçeğin hiç de öyle olmadığı lisân-ı münasible ifade edildi...

*

7 Mayıs günü de, Cağaloğlu'nda, 'Beyân Yayınları'nda, başta İhsan Süreyya Sırma hocamız olmak üzere, Ali Kemal Temizer, Bayram Karaçor, Osman ve Cemaleddin Hoca , Tevfik Ekiz ve sonra çıkagelen Yâsin Aktay'la, 8-10 kişilik bir grup ilâhiyât, edebiyat, felsefe vs üzerinde sohbet ederken.. İki lise öğretmeni daha geldiler.

Ve, ülke ve dünya siyasetine de geldi sıra...

Sonradan gelen ve -çoğu zaman olduğu üzere-, aykırı görüşler dermeyan etmeyi, 'aydın' olmak sanan bir arkadaş, hattâ, bazı liderlerin fedâkârlık yapıp, yerlerini başkalarına devretmesi gerektiğini filân söyledi; yeni bir siyaset teorisi geliştirmek istercesine..

Bununla da yetinmedi, bazı siyasetçilerin ve aile efrâdının mal varlığı üzerinde, isbatlanamadığı zaman, kişiyi müfterî durumuna düşürecek yolsuzluk iddialarında bulundu.

Bu gibi gelişigüzel suçlamalar kabullenilemezdi, tabiatiyle...

*

Şunu belirteyim ki, bu satırların sahibi, şer'an ve mevcud hukuk düzenine göre de isbatlayamıyacağı iddiaları, hiç kimse için söylememeye dikkat gösterir, kalemini, faili mechûl iddia ve dedikodular için, 'öyle olduğu söyleniyor' gibi jurnalistik kaçamaklarla kullanmaz. Siyasetçiler başta olmak üzere, kişileri, dünyaya bakışlarındaki aslî değer ve ölçülerine, ideolojik eğilimlerine göre değerlendirir; yakınlık veya uzaklığını buna göre ortaya koymaya çalışır. Yoksa, birilerine belgesizce, 'hırsız, soyguncu..' filân derse, müfterî durumuna düşeceğinin idrâkindedir.

İnsan ilişkilerini tanzim eden İslâm, 'beraet-i zimmet asıldır...' (aksine kesin delil olmadıkça kişilerin, suçlanamaması, temiz kabul edilmesinin asıl olduğu) hükmünü getirmiştir.

*

Ve, İBB Başkanı'nın öğrettiği...

İBB Başkanı İmamoğlu, Cumhurbaşkanı adaylığı için nabız yoklamak üzere yapıldığı ve başarısız olduğu söylenen son Karadeniz gezisiyle ilgili olarak kendisine yönelik eleştirilere, 'Vız gelir tırıs gider.. Umûrumda değil...' deyince, sosyal medyadan tepkiler almış..

Ama, üzerinde asıl durulması gereken konu, herhalde, onun kendi cenahından gelen eleştiriler için yaptığı değerlendirme...

Diyor ki:

"(...)Benimle aynı şeylere inandığını söyleyen, ne yazık ki anlık hırslara yenilmiş insanlar olabilir. Ya da, bir takımın renkleri üzerinden ayrıştırma gayreti içinde olanlar olabilir. Başkalarının değirmenine su taşıdıklarının farkında olmayanlar da olabilir. Farkında olup yapanlar da olabilir. Ama, bu kardeşiniz için vız gelir tırıs gider, hiç umrumda değil. Ben; (...) bu kadar büyük idealleri konuşur, bu heyecanla konuşur tartışırken, küçük detaylar üzerinden o dâvâyı güden insanın (...) 'Yahu bu insan ne yapmak istiyor?'unu anlamadan, bu tarz girişimi yapanları akıllı olmaya davet ediyorum."

*

Sanırım, İBB Başkanı'nın kendi tarafdarlarına yaptığı çağrıdan, kendi safları arasında 'sûret-i hakk'tan görünerek devamlı eleştiren başkalarının da alacağı ders olmalı ve 'başkalarının değirmenine su taşımak' durumuna düşmemelidirler.