Muhalefet demokratik rekabet yerine nefret ve düşmanlık düzeyinde saldırıya geçince artık akıldan mantıktan makul olandan ve temkinden iz kalmıyor maalesef.
Düşünün ana muhalefet lideri binlerce insanın katili olan ve iktidarını silah zoruyla koruyan Esed'e meşru cumhurbaşkanı muamelesi yapıyor ama yüzde 52'lik bir oy oranıyla seçilmiş Başkan Erdoğan'a cumhurbaşkanı diyemiyor.
Bugüne kadar da bir kez olsun cumhurbaşkanı demedi!
Sabah akşam diktatör, zorba diye ünlüyor!
Günlük attığı tweetlerin seviyesi ise hak getire.
Yalan üzerine bina edilen siyasete tabiatıyla millet de itibar etmiyor. Ana muhalefet partisi ne uzuyor ne kısalıyor. Aynı noktada patinaj yapıp duruyor.
Çünkü inandırıcılığını yitirmiş bir siyasi organizasyon var milletin huzurunda.
Milli meselelerdeki Türkiye düşmanlarıyla aynı safta buluşması başlı başına bir felaket.
Doğu Akdeniz davasında Yunanistan ağzıyla, Libya konusunda Fransa ağzıyla, Karabağ konusunda Ermenistan ağzıyla, S 400 konusunda Amerika ağzıyla, Suriye konusunda Esed ağzıyla konuşan ve kendi ülkesini suçlayan bir siyasi parti konumunda ana muhalefet.
Seçmen nasıl güvensin bu partiye?!
Lideri çıkıyor yerel seçimlerde kazandığımız belediyelerde hiç kimse işten çıkarılmayacak 'Namus sözü' diyor. Ama sadece İstanbul'da 15 bin çalışan işinden ediliyor!
Ve tabii beyefendinin namus sözünün ne kadar inandırıcı olduğu ortaya çıkıyor.
'Bizim gencimiz yıllarca dirsek çürütüp çalışırken Katarlı öğrenciler sınavsız üniversiteye girecek' diye bir yalan atıyor ortaya. İddianın yalan olduğu ortaya çıkıyor, gelebilecek öğrenci sayısının sadece on civarında olduğu anlaşılıyor ama ana muhalefet liderinin yüzü kızarmıyor!
'Biden Erdoğan gizli anlaşma yaptı bir milyon Afgan göçmeni gelecek' diyor ABD dâhil bütün taraflar yalanlıyor ama beyefendinin yüzü yine kızarmıyor!
İngiliz Savunma Bakanı'na atfen bir yalan haber üzerinden 'Türkiye Afganların mülteci kampı oluyor' diye yine bir tweet atıyor. Hem haberin kaynağı hem İngiliz Savunma Bakanlığı yalanlıyor bizimkinin yüzü yine kızarmıyor.
Ana muhalefet liderinin tutarsızlığına örnekler saymakla bitmez.
Şairin söylediği gibi 'bir kızarmaz yüz, bir yaşarmaz göz bütün sermayesi.'
Son açıklaması ise tam bir rezalet.
Diyor ki, 'Karşı taraf gerilimi tırmandıracaktır. Siyasi cinayetten endişe ediyorum. Ben şundan eminim, eğer iş belli grupların ellerine silah alıp, belli kişileri öldürme yoluna gitmezlerse, bir gerilim olmaz..."
Allah aşkına bu nasıl bir söylemdir?!
Karşı taraf dediği Cumhur İttifakı. AK Parti, MHP ve BBP.
Siyasi cinayeti hangisi irtikap edecek? AK Parti mi, ülkücüleri sokaktan çeken Devlet Bahçelinin MHP'si mi yoksa BBP mi?
Mehmetçiğe kurşun sıkan PKK uzantısı partiyle dirsek teması kurmaktan çekinmeyen ana muhalefet yönetimi hangi siyasi cinayetten kuşkulanıyor ve bu sufleyi onların kulağına kim üflüyor?
Tenakuza bakın, bir taraftan, "Gerilimlerden olabildiğince uzak durmamız lazım. Ben bütün milletvekili arkadaşlarıma, il başkanlarına 'sakin' olmalarını, 'sokağa inmemelerini' söylüyorum..." diyor öte yandan İstanbul İl Başkanı bütün partilileriyle Adalar'da sokağa iniyor ve tam bir provokatörlük yapıyor.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi insana?!
AK Partilileri kastederek "bir daha gelmesinler diye köklerini kazıyacağız, korkutacağız, yıldıracağız, susturacağız" diyen CHP Etimesgut ilçe başkanı değil mi?
Odasına cumhurbaşkanının fotoğrafını asan CHP'li Honaz Belediye Başkanı Yüksel Kepenek'i "odalarına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın fotoğrafını asan CHP'li başkanların ellerini kırarım, hatta ellerini kırmakla kalmam kafasını da kırarım" diye tehdit eden CHP Gençlik Kolları Başkanı Tugay Odabaşoğlu değil mi?
CHP Genel merkezi bu taşkınlıklara karşı ne yaptı?
Ana muhalefet partisi demokratik siyasetten fersah fersah uzaklarda tam bir baskı rejimi vadedercesine tehditler savurarak siyaset yaptığını zannediyor.
Başkan Erdoğan her hafta onlarca yeni tesisin açılışını yaparken ana muhalefetin tehditlerle dolu söylemleri yalanları ve şantajları artık sırıtmaya başladı.
Kemikleşmiş tabanı dışında ana muhalefetin milleti ikna edemediği de artık netlik kazanmış durumda.
'Seçimle ya da başka şekilde' diyorlardı ya işte bu başka şekilleri, TÜGVA'da olduğu gibi Boğaziçi rektörünün arabasının üzerinde tepinmekte olduğu gibi iktidarın meşruiyetini sorgulayan provokasyonlarda görüyoruz.
Ana muhalefet ve yandaşları çok ses çıkarıyorlar.
Çıkan sesler çözüm önerileri değil, imar ıslah önerileri değil tam tersine yıkım önerileri.
Başkan Erdoğan gitsin istiyorlar.
Bir şey daha istiyorlar o da parlamenter sistem. Yani, kaos kargaşa ve kriz.
ABD, Fransız, Yunanistan, Ermenistan başta olmak üzere tüm Türkiye düşmanları da onu istiyor.
Garip değil mi?