Serçe'nin vedasını Kültür Bakanlığı duydu mu acaba?!

Basın dünyasına ilk adımı, 1973 yılında A. Selami Toscuoğlu'nun 15 günde bir yayınladığı Türkçesi dergisinin Tokat temsilciliğiyle atmıştım. Dergi/gazete aboneliği nasıl olur, nasıl dağıtılır, nasıl tahsilat yapılır en uç noktada yaşayarak öğrenmeye başlamıştım.

Yine 1980 öncesi Selahaddin Eş ağabeyin yayınladığı Hicret dergisinin Medine-i Münevvere temsilciliğiyle işin yurt dışı boyutunu da bizzat yaşayarak tecrübe etmiştim.

1987 yılında rahmetli Ali Nar, İslami Edebiyat içerikli bir dergi çıkarmak istiyor ama imkân bulamıyordu. Hırka-i Şerif Vakfı'nın mütevelli heyetindeydim ve başkan Muhiddin Cesur beyin de desteğiyle İslami Edebiyat dergisini vakıf adına çıkarmayı kararlaştırdık. Muhteva ile Ali Nar merhum ilgileniyor, vakıf finanse ediyor, dizgi baskı dağıtım gibi işleri de ben yürütüyordum. Basının mutfağına da girmiştim.

Kısa süre sonra vakıf finanse etmekten vazgeçince Ali Nar hocaya mahcup olmamak için İslami Edebiyat dergisinin bütün sorumluluğunu üstlendim. Artık finansını da temin etmek durumundaydım. Dergi sahipliğinin ilk tecrübesini de orada yaşamıştım.

1987-1990 yılları arasında Milli Gazete'de M. Emin Sadık imzasıyla günlük yazılar yazdım. Reşit Tatlıdil imzasıyla da fıkhı meselelere cevap verdim.

Günlük gazetenin mutfak tecrübesini de orada yaşamış oldum.

1990 yılında haftalık Yörünge dergisininim sahibi ve yayın yönetmeni olarak zor bir işin altına girdim.

Basın yönetiminin ne olduğunu iliklerime kadar hissettim. Yazıların, haberlerin, dosyaların temini, yayına hazırlanması, dizgisi, tasarımı, baskısı, dağıtımı, posta işleri, abone çalışması, temsilci ilişkileri, tahsilatı, çalışanların ücreti, telif bedelleri, kağıt stokunun takibi, matbaa işleri, hülasa yedi yirmi dört aklınız fikriniz dergi işleriyle meşgul.

10 yıl yayınladığım bu haftalık derginin 28 Şubat sürecinde yeşil sermaye damgası yiyen şirketler reklamları kesilince yolun sonu görünmüştü. Kapatmaya karar verdim. Tam bu sırada İHH'dan bir grup genç gelip dergiyi devam ettirmek istediklerini söylediler. Onlara devrettim. Aradan 20 yıl geçti hala gece rüyalarımda kağıt stoku, yazarların yazısının gecikmesi, postaya zamanında verilmesi ve ücretlerin ödenmesi gibi sorunlarla boğuşuyorum.

Hülasa dergi işi zor, çok zor bir iştir.

Ha bu arada yurt dışındaki okurlarımızı talebi üzerine aylık olarak 4 sene yayınladığım Sena aile dergisini de 28 Şubat sürecinin zor şartlarına dayanamayıp dördüncü yılında kendim kapattım.

O arada aile dergisi olduğu için kültür bakanlığına Sena dergimizi satın alması için müracaat ettik. Biliyorduk, kültür bakanları kimi satmayan ideolojik dergileri yaşatmak için abone yoluyla satın alıyor, yıllar boyu kendi düşüncesindeki dergileri böylece ayakta tutuyor, kendi kültürüne hizmet ediyordu.

Bakanlık bizden 200 dergi almayı kararlaştırdı ve 200 adres gönderdi. Teklif ettiği ücret ise posta bedellerini bile karşılamıyordu. Tabiatıyla biz kabul etmedik.

Bütün bunları sözü buraya getirmek için yazdım.

2 Ekim Cumartesi günü 12. Uluslararası Dergi Günleri organizasyonunu görmek için Sirkeci garına gittik. Emeği geçenleri tebrik ediyorum.

Eski bir dergi yayıncısı olarak stantları sessizce gezdim. 315 dergi katılmış. Tamamına yakını genç girişimcilerin yürüttüğü dergi faaliyetlerini ve heyecanlarını yakından gördüm. Çoğu amatör sayılabilecek müteşebbis gençlerin gayretleri beni 30 yıl öncesine götürdü. Ben de heyecanlandım. Ama üzüldüm de. Çünkü çoğunun faaliyetleri gördüğüm kadarıyla yeterli destekten yoksundu. Kendi gayretleriyle bir şey yapmaya çalışıyorlardı.

Hele "Serçe" isimli edebiyat dergisinin veda sayısını görünce stanttaki gence sordum. 'Buraya kadar dayanabildik' dedi.

İçim burkuldu. 56 sayfalık küçük boyda bir edebiyat dergisi. Maliyeti de o kadar yüksek değil. Bu muhafazakâr gençlerin bu dönemde 'Buraya kadar dayanabildik' demesi doğrusu beni derinden yaraladı.

Kültür bakanlığımız bu dergiye bin adet değil on bin adet abone olsa bütçesi zerre kadar olumsuz etkilenmezdi. Kaldı ki etkilense bile bence bakanlığın yapması gereken bu tür teşebbüsleri desteklemek olmalıdır.

Başkan Erdoğan kültür ve milli eğitimde istenen başarıyı elde edemediğini söylediğinde yerden göğe kadar haklıydı. Fiziki imkanlar seferber edilmiş muhteşem eserler meydana getirilmiş ama içini dolduracak kültürel gelişme maalesef ihmal edilmişti.

Mesela, AKM yenilendi ve bu ay sonunda açılacak ama içini Serçe'den yetişenler değil Erdoğan karşıtları dolduracak!

Ben Serçe'yi örnek olarak verdim. Siz o durumdaki tüm yayınları anlayın.

Mesela bir İstanbul beyefendisi olan Mehmet Kamil Berse beyin yayınladığı aylık Şehir ve Kültür adında tamamıyla kültür içerikli aylık nezih mükemmel bir dergi yayınlanıyor. Siyasetle alakası yok. İBB ilanlarla destekliyordu İmamoğlu çekmiş bütün ilanları!

Hiç satmasa bile böyle kültür dergilerinin kültür bakanlığının abone sistemiyle yaşatması lazım. Kütüphanelere okullara gönderilerek önemli bir kültür hizmeti sunulabilir. Sordum M. Kamil beye kültür bakanlığı sadece 200 dergi satın alıyormuş.

Dil ve Edebiyat diye yine bir başka kültür yayını var onlardan da işte bu kadar satın alıyormuş.

Yazık çok yazık.

Bu dergilerin hangi güçlüklerle hazırlanıp yayınlandığını bilen biri olarak söylüyorum. Bu alınan 200 derginin o kıymetli yayınlara katkısı devede kulak bile değildir.

Serçeyi de Şehir ve Kültür'ü de Dil ve Edebiyat'ı da ve benzeri dergileri de bakanlık on binlerce satın alarak gençlere ulaştırmalıdır.

Sadece dergileri değil, sinema, tiyatro, dijital medya ve diğer alanlarda kültürel faaliyet gösteren tüm çalışmalara lütuf kabilinden değil onları yaşatacak ve geliştirecek boyutta bakanlığın destek vermesi gerekir.

Kültür ve Turizm bakanlığı birleştirilirken mecliste ben de bir konuşma yapmış ve devletin kültür faaliyetleri yapmak yerine kültürel faaliyetleri desteklemesini içeren bir konuşma yapmıştım.

Ama bugün maliyeti çok düşük olan Serçe kapanıyor. Şehir ve Kültür ve diğer yayınlar ne kadar dayanır bilemiyoruz.

İnsana yatırım yaparak kültüre hizmet edilir!

Geç kalındı çok geçe kalındı.

Ama zararın neresinden dönülse kârdır!