Bir liayakat nasihati: ‘'Bakkal ile Papaðan'

Deðersizleþtirilmekten yakýnan kiþilerin sayýsý giderek artýyor. Alýn teri, göz nuru, zihinsel emek, masa baþýnda dirsek çürütmek, düþünce odaklanmasý da týpký bedensel çalýþmada olduðu gibi layýðýný bulmak, layýðýný görmek istiyor. Liyakat bizim siyasetname geleneðimizde, adil ve doðru yönetimin ilkelerindendir. Sadece devleti yönetmek için deðil, kaz çobaný olmak için bile liyakat bilgisi gerektiðini anlatýr Keykavus, Siyasetnamesi'nde...

Doðru iþleyen çarklarýn arasýna çomak sokarcasýna eklemlenmiþ bilinçsiz kiþilerin, iþleyen düzeneði sarstýðý hatta iflas ettirdiði gerçeðinde olduðu gibi...

Hafta içinde üniversiteli gençlerle George Orwell'ýn meþhur romaný ''1984''ü tekrar okuyup konuþtuk. Stalin dönemindeki Sovyetik baskýyý eleþtiren yapýtlarýyla tanýnmýþ bir yazar Orwell. 1948'de yazdýðý bu eserinde karanlýk ve umutsuz bir geleceði, insanlarýn düþüncelerini kontrol eden bir sistem üzerinden kaleme almýþ. Propaganda dýþýnda her þeyin içinin boþaltýldýðý, gerçek fikrinin tamamen kaybedildiði bir düzlemdir bu.

Yine bu hafta önemli bir sinema filmini seyrettik televizyon ekranlarýndan ''The Lives of Others'' (Baþkalarýnýn Hayatý) 1984 yýlýnýn Doðu Almanya'sýnda, insanlarý birbirinin kurdu haline dönüþtüren baský ve jurnal rejiminin eleþtirisidir bu filmin konusu da...

Hem 1984, hem de Baþkalarýnýn Hayatý hakkýnda pek çok deðerlendirme yapýlabilir. Ama ben bu iki sanatsal anlatýyý da, sanýrým gençlerle çalýþtýðýmýz siyasetnamelerin de etkisiyle ehliyet-liyakat kaidesi üzerinden sarsýcý ve bozuma uðratýcý iki eleþtiri olarak deðerlendirmek isterim. 1984'te, propaganda memurluðu, görev alabilmenin ve görevde yükselmenin koþulu gibidir, insan insanýn kurdu ve düþmanýdýr, jurnal, ihbar, þüphe ve zan gerçeðin yerine geçmiþtir. Keza Doðu Almanya'daki çürümede de iþini iyi yapan yönetmen, yazar, müzisyen, gazeteci, bürokrat adeta halk düþmaný ilan edilir. Ýþlerin iyi gidip gitmemesi de önemli deðildir aslýnda, iþleri yürütmek için kullanýþlý bazý insanlar varken, o iþi bilenlere býrakmak, adeta rejim düþmanlýðýdýr...

Liyakat ve ehliyet, hukuk devletinin olduðu kadar iþ idaresinin de etiðidir derdi felsefe hocalarýmýz. Eflatun'dan Makyeveli'ye, Ýhvan-ý Safa'dan Kýnalýzade'ye kadar hem Batý hem Doðu birikimi devlete dair ütopyalarýnda yetiþmiþ- o iþin ehli olan insanlarýn, yerinde ve zamanýnda iþ görmesini salýk verirler. Bunun aksi olursa, sosyolojik karþýlýðýný ne yazýk ki yozlaþma olarak yaþamak zorunda kalýr toplumlar. Liyakatin ve ehliyetin öneminin kalmadýðý durumlarda, insanlarýn geleceðe dair umutlarý da kararýr.

Sözümüzü Mevlana Celaleddin Rumi'nin 'Bakkal ve Papaðan' adlý menkýbesiyle bitirelim. Bir bakkalýn çok güzel konuþan, gelene gidene nükteler yapan, çok bilmiþ bir papaðaný varmýþ, herkes onu bu hünerlerinden dolayý binlerce altýn ödeyerek satýn almak istermiþ. Bir gün bakkal dükkanýn bekçiliðini bu bilmiþ papaðana emanet ederek, iþini görmeye gitmiþ. O arada dükkana bir kedi girince, papaðan çok korkmuþ ve saðý solu daðýtarak, çarpa, çarpa uçmaya baþlamýþ, hatta o kargaþada, bakkalýn çok deðerli bir þiþede yüksek bedel ödeyerek aldýðý gül yaðýný da kýrýp döküvermiþ...

Burada büyük sufi Mevlana; mukallit ve þen þakrak papaðanýn aslýnda bir taklitçiden baþka bir þey olmadýðýný, bir bekçi olmaya asla ehil olmadýðýný anlatýr... Ýlim ve hüner timsali gül yaðý da dökülmüþ mahvolmuþtur bu arada... Emanete layýk olmak kadar emaneti korumak da ehliyet ve liyakat istiyor anlayacaðýnýz...