Bir ohhh çektin meclisteki dağlar yıkıldı

Zırhınız hakikatse hiçbir savaşta mağlup olmazsınız. Tek imtihanı sabırdır.

Artık kabul ediyorum ve teslim oluyorum. Kafalarında bir demlik bayat çayla gezen keyfi heriflerin kale almadığı tek şey hakikat. Akıl süzgecini nayloncuda arayan organizmalara da artık laf anlatasım yok.

Bugün yazıyı alkışladıklarım , güldüklerim , acıdıklarım, çukura gömeceklerim şeklinde dörde ayırıyorum. Siz anlayacağınız kadarını tabağınıza alabilirsiniz kalıyor sonra :)

Alkışladıklarım,

Bu hafta yaptıkları konuşmalarla meclisi beyin jimnastik salonuna çeviren isimleri yazıyorum. Neticede fit bir beyine sahip olmak istiyorsanız hiçbir şey yapmayın sadece dinleyin diyeceğim türden bir yazı.

Özlem Zengin: Meclisin en keskin nişancısı, ıskaladığına şahit olmadım. Sadece misafir geldiğinde ortaya çıkan kadri bilinen porselen tabakları kelimeleri. Prozodi mükemmel, hislerinin sesiyle konuştukları arasında bir kot farkı yok. Konuşurken de duyuyor, sesi yükseldiğinde kelimeleri alçakta kalmıyor en önemlisi bu.

Süleyman Soylu: Dağlar seni delik delik delerim türküsünün yürüyen introsu Sayın Süleyman Soylu. Söz heybeti muhteşemdi. Bir ara abi oldu hani böyle mahallede topu huysuz teyzenin balkonuna kaçan çocukların can simidi diye sarıldığı abiler vardır. Öyle ağabey. Sonrasında baba oldu ve konuşmasını baba olarak noktaladı. Hem izletti hem dinletti. Yara bandımızı geriye sardırıp bu ülkenin yaralarını yeniden sardı. İç sesimizi hoparlöre verip tam ohhh diyecektik ki o söyledi.

Şimdiye kadar yüzüne, acılarına, nasırlı ağıtlarına, mazlumluklarına, topraklarına ohhh çekilen babaların çocukların annelerin zalimlerine öyle babaca gürleyerek ohhh dedi ki milli maç sonrası göğe saçılan konfeti parçalarına gark olduk.

Ne yalan söyleyeyim iç yağlarımıza bavul hazırlatıp bünyemizden firar ettiren bu “Ohhh” çıkışı adeta ruh şarjımız oldu.

Hendek kazmalarını bulundukları yere gömen bu “Ohhh” Yasin Börü’nün annesinin yüreğinden kopan ah ile dost oldu. Bu “Ohhh” o ahı göğe şahlandırdı.

Bu çıkış , milletin duası olan Recep Tayyip Erdoğana sarılan mazlumların aminiydi adeta.

Ne diyeyim bundan sonrasını ruh sağlığımız bozuldu diyen dağ tornaları düşünsün. Az öteye yıkılın...

Onlar Suriyeli Değil Suriyesizler.

Bir duvar bile sırtlarını yaslamak için çok büyük bir lüks, bunaldıklarında gökyüzüne bakacakları pencereleri yok , sizin yaşadığınız hayatın eskisini bile öpüp başlarına koyan Allahın mazlumları “ Suriyesizler”.

Yine klavye hijyeni için adını ağzıma almayacağım eski sürüm ekran kartı bu kardeşlerimize ağzındaki toz bezini sallayarak yalanlar püskürttü.

Diyor ki “Suriyelilere Sağlık hizmetleri bedava Türk vatandaşlarına değil”. Bayat kin torbası. Başındaki örtüsündeki ölmüş annesinin kokusu gitmesin diye yağmura çıkmayan bir mazlum çocuğun yaşadığı hayatı yaşa da görelim.

O yağ çuvalı göbeğini, Patates artıklarını yedi diye ağzı burnu kan içinde kalan Mazlum Halil’in midesinin yerine koy da görelim.

Bir ayağına şehit babasının bir ayağına şehit annesinin ayakkabısını giyip cennete gidip gelen kız çocuklarını , ağzındaki kılçıklı yalanlarla vuramazsın buna izin vermeyeceğiz.

Diyor ki “ Suriyeliler , 4 milyon askerle gelip Türkiyeyi esir aldılar” hangisi asker zeytin ağaçları altında donarak ölen göz yaşını içerek ölmüş 2,5 yaşındaki Erva mı asker?

Gargara yapıyorsan önce kendi cüssene tüküreceksin.

Mazlumu üzeni sevmekten, mazlumu seveni de üzmekten Allah’a sığınan kardeşlere selam olsun.

Bulaşıklarınızı ekrana değil izbenize dizin.. 

Yarın (Bu hafta içinde güldüklerim acıdıklarım ve çukura gömdüklerim)

Devamı Gelecek..