Biz Yine Buradayız; ‘28 Şubat, Bin Yıl Devam Edecek!' Diyen ‘Zamâne Firavunları' Nerede?

-1-

Bugün, 28 Şubat 1997 Askerî Zorbalığı'nın 24. Yıldönümü..

Bugünler, aynı zamanda, '28 Şubat 1997- Askerî Darbe Zorbalığı'nın asıl muhatabı olan Müslüman halkımızın siyasetteki temsilcisi durumunda olan Necmeddin Erbakan'ın vefatının da 10. Yıldönümü..

O dönemi derinden ve tekrar hatırlamak gerekir.

Evet, geçmişe takılıp kalmamak ve geleceğe bakmak gerekir; ama, uzak veya yakın geçmişte başımıza gelenleri sadece hatırlamak değil, onlardan elimizde kalan tecrübeleri anlamak durumundayız, aksi halde, yılanlar tarafından yeniden sokulmak kaçınılmaz olur. Ki, bugünün gençleri o dönemleri biraz fazla büyütülmüş, abartılmış, hattâ bir korku filmi senaryosu ya da bir efsane gibi değerlendiriyorlar.

Çünkü, bugün ülkemizde 30 yaşın altında olanların -bir bakıma- talihsizliği, AK Parti iktidarı döneminde yaşamaları.. Ondan öncesini bilmiyorlar.. 2002'de 10-11 yaşında olanlar ve daha küçükleri, o zamandan beri hep AK Parti iktidarında ve kendilerinden öncekilere göre daha rahat ve maddî açıdan daha az problemli olarak yaşadılar, yaşıyorlar. Ama, kendilerine göre herhangi bir yanlışı gördükleri zaman da, bütün bu yanlışları AK Parti'nin hesabına yazıyorlar.

Bu vesileyle, 26 Şubat Cuma günü, İstanbul'un Asya yakasında, yarım milyon kadar nüfuslu Sancaktepe ilçesi belediyesinin hazırladığı bir program ve sergi vardı; Necmeddin Erbakan Kültür Merkezi'nde..

Sancaktepe Belediye Başkanı, İstanbul ilçelerindeki ilk ve tek başörtülü Belediye Başkanı olan Av. Şeyma Döğücü Hanım ve İstanbul m.vekili Ravzâ Kavakçı Kan ve İstanbul AK Parti Kadınlar Kolu Başkanı hukukçu Dr. Rabia İlhan, İstanbul m.vekili Hasan Turan, AK Parti Grup Başkan Vekili Özlem Zengin ve diğerleri, 28 Şubat Zorbalık günlerini anlattılar konuşmalarında.. Özlem Zengin hanım konuşmasında, Müslüman gençliğin 28 Şubat günlerindeki direniş yıllarında, Şeyma Döğücü ile kol-kola aynı direniş içinde yer aldıklarını anlatıyor ve 'Bize bugün de yapılan saldırılar, sahib olduğumuz değerlerimizden dolayıdır..' diyordu, özetle..

O halde, yeni nesillerden bazılarına sevimsiz gelse bile, hâfızâlarımızı biraz tazeleyelim..

Evet, 28 Şubat 1997 Askerî Darbe Zorbalığı, artık 25. Yılına giriyor; çeyrek yüzyıl..

12 gün sonra da, 12 Mart 1971 Askerî Darbe Zorbalığı'nın 50 yılı yaşanacak..

12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi'nin 40. Yıldönümü ise, 6 ay; 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi'nin ise, 60. Yılı 9 ay geride kaldı.

Bunlar bugün ömürlerinin üç çeyrek yüzyılına ulaşmış olanların içinde yaşadıkları büyük sosyal çalkantılardı. Ama, genç nesiller bu yaşananların ferd ve toplum planındaki derin etkilerini anlamaktan uzak bir tablo gösteriyorlar, özellikle de büyük şehirlerde..

Bu açıdan o günleri tekrar hatırlamak gerekiyor. Çünkü bu büyük hadiseler hepimizin ortak hikâyesi..

Hatırlayalım..

22 Eylûl 1980'de İran'a saldırtılan Saddam Irak'ı, 8 yıl süren ve iki tarafın Müslüman halkından en az 1 milyona yakın insanın öldüğü o savaştan eli boş dönüyordu. Gorbaçov Sovyet Rusyası'nın da Afganistan'dan çekilme kararı aldığı zaman dilimi..

Bu arada, dünya, Sovyetler Birliği'nin çöküş süreci şokunu yaşarken, Saddam bu kez de Ağustos- 1990 başında Kuveyt'i işgal edivermişti!

Amerikan emperyalizmi, 1991 Baharı'nda Kuveyt'i kurtarmak adına, Irak'a korkunç bir saldırı gerçekleştiriyor, Bağdâd yerle bir ediliyor; Saddam rejimi, -sadece asker olarak bile- 200 binden fazla insan kaybediyordu.

800 yıl sonralarda, ikinci bir Mogol İstilâsı yaşıyordu Bağdâd ve bütün Müslüman dünyası..

O sırada, Fransa'dan 1962'de siyasî istiklâlini kazanan, ama, Türkiye'deki katı laik uygulamaları hatırlatan kadrolara karşı, Cezayir'de 1992 başında, Abbas Medenî liderliğindeki İslâmî Selâmet Cebhesi'nin, Meclis'in yüzde 85'ini kazandığı anlaşılınca.. Hemen o gece, Amerika ve Fransa'nın emriyle Cezayirli generaller askerî darbe yapıyor seçim sonuçlarının kanun dışı sayıyor ve yüzbinlerin hayatına mal olan bir iç-savaş başlıyordu.

O demlerde, 3 milyonluk Ermenistan, 8-9 milyonluk Azerbaycan'ı ezip geçiyor, Karabağ ve Azerbaycan topraklarının yüzde 20'den fazlası Ermenistan güçlerinin kontrolüne geçiyor ve emperial dünya bu tabloyu keyifle seyrediyordu.

Filistin ise, Müslümanların kalbine saplanan bir sionist hançerin acıları içindeydi yine..

Balkanlar'da ise, Bosna'da, sırf Müslüman olduklarından dolayı yüzbinlerce insan, 'medenî Avrupa'nın ortasında vahşice katlediliyordu.

Bütün bu felâketler Müslüman halkımızın içinde bir takım diriliş sancılarına da vesile oluyordu, kaçınılmaz olarak..

Müslüman ruhunun dünya çapında sıkboğaz edilmeye çalışıldığı o zaman diliminde, Mart-1994'deki mahallî seçimler, Erbakan liderliğindeki Refah Partisi'nin, hemen bütün büyük şehirlerin Belediyelerini kazanmasıyla noktalanıyordu.

İstanbul'da Tayyib Erdoğan kazanmıştı, Ankara'da ise.. Son anda 6 bin kadar bir oy farkıyla Melih Gökçek kazanmıştı.

Kemalist-laik kesim bu sonuçları kabul edecek durumda değildi. 'İstanbul'u, Ankara'yı gericilere terketmiyeceğiz!' sloganları yükseltiliyordu.

Bütün bu gelişmeler '28 Şubat 1997 Askerî Darbe Zorbalığı'nın iç ve dış merkezlerle ahenkli şekilde tezgâhlanmasına da zemin hazırlıyordu. (Bu konuya yarın da devam edelim, inşaallah..)