Bizim değerlerimizin sözleşmesi lâzım…

İstanbul Sözleşmesi tartışmaları, AK Parti için ciddi bir sıkıntı kaynağı oldu.

Muhalefet partileri, surda bir gedik açılabilir mi hevesiyle, tartışmaları saldırıya dönüştürdü.

Maalesef AK Parti’yi baştan beri destekleyen bazı kalemler, Sözleşmeye, fikir ve ifade hürriyete bağlamında sahiplenen insanlara hakaret ve küfre varan tepkiler gösterdiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a parmak sallayanlar da oldu.

Bunların hepsi üzücü ve asla tasvip edilmeyecek tavır ve duruşlar…

Şu anda gelinen noktada, Cumhurbaşkanı Erdoğan hedefte ve AK Parti bünyesinde bir zaaf oluşturulmaya çalışılıyor.

Sayın Erdoğan bundan önce ne badireler atlattı. FETÖ’nün 15 Temmuz ihanetini göğüslemedeki cesareti, Ayasofya’nın aslına rücu etmesindeki kararlılığı, bu ikisi bile İstanbul Sözleşmesi konusunda da sağlam iradeyi ortaya koyacağına dair inancımızı kuvvetlendiriyor.

Bu aşamada sadece şunu söyleyebiliriz.

Lehte ve aleyhteki tartışma uzadıkça birbirini kıran, üzen insanlar çoğalmaktadır. Üstelik bu tartışmaya AK Parti üst yöneticilerinin, ayrıca AK Parti’ye destek veren sivil toplum kuruluşlarının farklı yaklaşması, parti tabanında kafa karışıklığına sebep olmaktadır.

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, 'Nasıl usulünü yerine getirerek imzalanmışsa, usulünü yerine getirerek sözleşmeden çıkılır' dedi.

65. hükümetin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olan ve halen Sosyal Politikalardan Sorumlu AK Parti Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan İstanbul Milletvekili Betül Sayan Kaya, bu yaklaşıma itiraz etti.

Yine KADEM, sözleşmeyi desteklerken, TÜRGEV sözleşmenin feshedilmesini istiyor.

Muhalefete acımasız eleştirileri için malzeme sağlayan bu durumun bir hafta daha devam etmesi bile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, hatta Cumhur İttifakı için ağır yük olacaktır.

İstanbul Sözleşmesine taraf olanların makul, kendilerince haklı görüşleri elbette var. Elbette sözleşme bütün kötülüklerin anası değildir.

Sözleşmeyi eleştirenlerin de güçlü itirazları, mütedeyyin büyük kitleden destek alan izahları var.

Aslında temeldeki mesele, farklı yaşam tarzlarının savunulmasından kaynaklanıyor.

AK Parti’ye ruh ve vücut veren büyük kitle, milletimizin inançlarının, değerlerinin örselenmemesi, yaşatılması konusunda büyük hassasiyet içindedir. Ayasofya’nın müzeden camiye çevrilmesindeki heyecan ve coşku, milletimizin inancını yaşamadaki iradesini ve kararlılığını bir daha göstermiştir.

İstanbul Sözleşmesinde satır aralarına yerleştirilen öyle sinsi hükümler var ki, aileye yönelik saldırılar için yeni ve kahredici tuzaklar, çabalar milletimizi tedirgin etmektedir. (Bu konuyu dikkatlice araştıran akademisyenlerin tespitlerine, bugüne kadar sözleşmeyi savunanlardan bir cevap gelmedi/gelemedi.)

Hele hele küresel sermayenin temsilcilerinden Koç Holding'den, "Ülkemizdeki herkesi ve tüm yetkili kurumları İstanbul Sözleşmesi'ni korumaya ve bağlı kalmaya davet ediyoruz" açıklaması, milliyetçi muhafazakâr kitlenin tedirginliğini ve endişelerini daha da artırmıştır.

Bu saatten sonra İstanbul Sözleşmesinin uygulanması devam edemez.

Bu tartışmayı bir fırsata çevirelim.

Batı’nın ruhsuz demokrasisine karşı biz kendi inanç değerlerimiz ile örnek bir sözleşme ile cevap verelim.

Aileyi, kadını, erkeği, çocuğu topyekûn toplum yapımızı koruyan/sağlamlaştıran, şefkati, muhabbeti ve merhameti önceleyen bir sözleşmeyi biz hazırlayalım…