Bu çaðýn ve geleceðin planlamasý, bize de gerekli deðil mi?

Lübnanlý Hristiyan Arap yazarlarýndan Emin Meluf (Amin Maaluf), Lübnan'ýn daðlýk yörelerindeki (Cebel-i Lübnan'daki) köylerinin 1800'lü yýllarýn ilk çeyreðindeki durumunu anlatýrken ilginç tespitler yapar. O köylerin halký, evet Hristiyandýr, ama Osmanlý'nýn asýrlarca süren hâkimiyetinde, diðer gayrimüslim halklar gibi Hristiyanlar da o sosyal bünyenin en tabiî bir uzvudur, organýdýr. O köylerine Ýngiltere'nin, Fransa'nýn Beyrut'taki konsoloslarý gelir, ihtiyaçlarýný sorar, deprem vs. tabii afetlerde de yardýmlarýna koþarlar. Ama Ýstanbul'dan hiç bir yetkilinin oralara gelmediði esefle kaydedilir.

Bu durum, sadece onlara hiç müdahale olmadýðýnýn mý iþaretidir; yoksa ilgisizliðin mi?

Elbette hükmedilen topraklardaki gayrimüslim halklarýn dinlerine müdahale etmemek, inancýmýzýn gereðidir, ama bunu ilgisizliðe bahane yapmak?

Ama Osmanlý'nýn özellikle son 300 yýlýnda, Sultan 2. Abdülhamid dönemi hariç, yaþadýðý çaðý okuyabilen bir yönetim, yazýk ki, pek görülmüyor. O entrika planlarýný 'Sultan 2. Abdülhamid' gördüðü içindir, ona içerde ve dýþarda 100 yýldýr sürdürülen düþmanlýklar.

Bu arada belirtelim ki, bir de, bir Müslümanýn, 'Dar'ul-Harb'de (kâfir diyarlarýnda) 'daimî' olarak yaþayamayacaðý' anlayýþýnýn, Osmanlý'nýn elini-kolunu asýrlarca baðlamasý yüzünden 'daimî ikamet' sefarethaneleri/elçilikleri olmadýðýndan, o diyarlarda neler olup bittiðinden saðlýklý haberler alýnamýyordu. (Düþünelim ki, 500 yýl önce bugünlerde baþta Almanya ve Fransa olmak üzere Batý Avrupa'da, Katolik Kilisesi ve Almanya'da Martin Luther'in fitillediði Protestanlýk Hareketleri arasýnda -þehirlerde cesetleri defnetmek için bile kimsenin kalmadýðý, korkunç mezhep savaþlarý ve boðuþmalarý olurken, 'Muhteþem Süleyman'ýn o görkemli döneminde Osmanlý, o dünyada neler olup bittiðini ancak ülkeler arasýnda gidip gelen tacirler ve seyyahlardan (turistlerden) veya geçici elçilik heyetlerinin aktardýklarýndan öðreniyordu. Ýlk 'daimî ikamet' sefiri'nin, 1725'lerde Paris'e gönderilen Çelebi Mehmed Efendi olduðunu hatýrlayalým.

Avrupa devletlerinin elçileri ise, Ýstanbul'da bilgiler toplamakta ve elbette uzun vadeli plan ve hesaplar yapmaktaydýlar.

Ýstanbul'dan bir devlete bir mesaj gönderilmek istendiðinde ise. Atlar, arabalar, gidiþ-geliþe yetecek kadar erzak, yol emniyeti için muhafýzlar ve mütercimler ve yetkili temsilci olarak sefir/elçi ve yardýmcýlarý yola çýkarlar, mesajlarýný verip, mukabil mesajlarý alýr ve dönerlerdi. (Osmanlý Hariciyesinin özellikle gayrimüslim diyarlara gönderilen heyetlerdeki tercümanlarý da genel olarak, 'Fenerli Rum Beylerinden ve diðer Hristiyan ve Yahudi vatandaþlarýmýzdan temin edilirdi.)

Evet, geçmiþimizdeki bu zaafý da görmek gerekiyor. Ve hele de 100 yýldýr, Batý dünyasýnýn peþinden giden bir devlet olmanýn utancýndan, Erdoðan zamanýnda yeni yeni kurtulmaya çalýþýyoruz.

*

Genelde bilinen bu hususlar þunun için tekrarlanýyor:

Hep söz edilir: Yahudiler binlerce yýllýk geçmiþlerine göre planlar yapýyorlar.

15 yýl öncelerde, Amerikan Dýþiþleri bakaný Condoliza Rice da, 'Ortadoðu'da 21 ülkenin sýnýrlarýnda deðiþiklikler olacaðýný' söylüyordu. Geçen hafta ölen Kissinger da 2014'de, 'gelecek 10-15 yýl içinde, Ortadoðu'nun yeni sýnýrlara ihtiyaç vardýr.' diyordu. Çünkü ona göre, Birinci Dünya Savaþý esnasýnda,1916'da Ýngiltere ve Fransa arasýnda Ortadoðu coðrafyasýnýn bölüþülmesi için yapýlan 'Sykes-Picot Antlaþmasý', bugüne cevap vermiyordu. Þimdi, Netanyahu bile, 'Gazze sonrasýnda Ortadoðu'nun yeniden düzenleneceði' gibi iddialý laflar ediyor. Ve o dünya, aralarýndaki 2 bin yýllýk düþmanlýklarý unuttular, tek cephe halindeler.

*

Gerçek bu iken, hatta bazý 'Müslüman' kalemlerin bile, hâlâ, 'Müslüman ülkeler arasýnda soðukluk oluþturacak þekilde' yazýlar yazmasý esef vericidir. Hâlbuki içimizdeki farklýlýklarý daha bir abartýp ve kabartmak yerine, karþýmýzdakinin Siyonist Ýsrail deðil, Amerikan emperyalizminin ve Avrupalý müttefiklerinin Ortadoðu'daki uzantýsý olduðunu asla unutmayýp, hesabýmýzý ve kararlýlýðýmýzý ona göre yapmalýyýz.

Amerikan emperyalizmi, nice yerlerden kaçmaya nasýl mecbur edildiyse, Müslüman coðrafyalarýndan da kaçýrýlabileceði unutulmamalýdýr. Yeter ki, Müslümanlar olarak, kalbî beraberliklerimizi güçlendirmeyi asýl mesele olarak idrak edebilelim.Lübnanlý Hristiyan Arap yazarlarýndan Emin Meluf (Amin Maaluf), Lübnan'ýn daðlýk yörelerindeki (Cebel-i Lübnan'daki) köylerinin 1800'lü yýllarýn ilk çeyreðindeki durumunu anlatýrken ilginç tespitler yapar. O köylerin halký, evet Hristiyandýr, ama Osmanlý'nýn asýrlarca süren hâkimiyetinde, diðer gayrimüslim halklar gibi Hristiyanlar da o sosyal bünyenin en tabiî bir uzvudur, organýdýr. O köylerine Ýngiltere'nin, Fransa'nýn Beyrut'taki konsoloslarý gelir, ihtiyaçlarýný sorar, deprem vs. tabii afetlerde de yardýmlarýna koþarlar. Ama Ýstanbul'dan hiç bir yetkilinin oralara gelmediði esefle kaydedilir.

Bu durum, sadece onlara hiç müdahale olmadýðýnýn mý iþaretidir; yoksa ilgisizliðin mi?

Elbette hükmedilen topraklardaki gayrimüslim halklarýn dinlerine müdahale etmemek, inancýmýzýn gereðidir, ama bunu ilgisizliðe bahane yapmak?

Ama Osmanlý'nýn özellikle son 300 yýlýnda, Sultan 2. Abdülhamid dönemi hariç, yaþadýðý çaðý okuyabilen bir yönetim, yazýk ki, pek görülmüyor. O entrika planlarýný 'Sultan 2. Abdülhamid' gördüðü içindir, ona içerde ve dýþarda 100 yýldýr sürdürülen düþmanlýklar.

Bu arada belirtelim ki, bir de, bir Müslümanýn, 'Dar'ul-Harb'de (kâfir diyarlarýnda) 'daimî' olarak yaþayamayacaðý' anlayýþýnýn, Osmanlý'nýn elini-kolunu asýrlarca baðlamasý yüzünden 'daimî ikamet' sefarethaneleri/elçilikleri olmadýðýndan, o diyarlarda neler olup bittiðinden saðlýklý haberler alýnamýyordu. (Düþünelim ki, 500 yýl önce bugünlerde baþta Almanya ve Fransa olmak üzere Batý Avrupa'da, Katolik Kilisesi ve Almanya'da Martin Luther'in fitillediði Protestanlýk Hareketleri arasýnda -þehirlerde cesetleri defnetmek için bile kimsenin kalmadýðý, korkunç mezhep savaþlarý ve boðuþmalarý olurken, 'Muhteþem Süleyman'ýn o görkemli döneminde Osmanlý, o dünyada neler olup bittiðini ancak ülkeler arasýnda gidip gelen tacirler ve seyyahlardan (turistlerden) veya geçici elçilik heyetlerinin aktardýklarýndan öðreniyordu. Ýlk 'daimî ikamet' sefiri'nin, 1725'lerde Paris'e gönderilen Çelebi Mehmed Efendi olduðunu hatýrlayalým.

Avrupa devletlerinin elçileri ise, Ýstanbul'da bilgiler toplamakta ve elbette uzun vadeli plan ve hesaplar yapmaktaydýlar.

Ýstanbul'dan bir devlete bir mesaj gönderilmek istendiðinde ise. Atlar, arabalar, gidiþ-geliþe yetecek kadar erzak, yol emniyeti için muhafýzlar ve mütercimler ve yetkili temsilci olarak sefir/elçi ve yardýmcýlarý yola çýkarlar, mesajlarýný verip, mukabil mesajlarý alýr ve dönerlerdi. (Osmanlý Hariciyesinin özellikle gayrimüslim diyarlara gönderilen heyetlerdeki tercümanlarý da genel olarak, 'Fenerli Rum Beylerinden ve diðer Hristiyan ve Yahudi vatandaþlarýmýzdan temin edilirdi.)

Evet, geçmiþimizdeki bu zaafý da görmek gerekiyor. Ve hele de 100 yýldýr, Batý dünyasýnýn peþinden giden bir devlet olmanýn utancýndan, Erdoðan zamanýnda yeni yeni kurtulmaya çalýþýyoruz.

*

Genelde bilinen bu hususlar þunun için tekrarlanýyor:

Hep söz edilir: Yahudiler binlerce yýllýk geçmiþlerine göre planlar yapýyorlar.

15 yýl öncelerde, Amerikan Dýþiþleri bakaný Condoliza Rice da, 'Ortadoðu'da 21 ülkenin sýnýrlarýnda deðiþiklikler olacaðýný' söylüyordu. Geçen hafta ölen Kissinger da 2014'de, 'gelecek 10-15 yýl içinde, Ortadoðu'nun yeni sýnýrlara ihtiyaç vardýr.' diyordu. Çünkü ona göre, Birinci Dünya Savaþý esnasýnda,1916'da Ýngiltere ve Fransa arasýnda Ortadoðu coðrafyasýnýn bölüþülmesi için yapýlan 'Sykes-Picot Antlaþmasý', bugüne cevap vermiyordu. Þimdi, Netanyahu bile, 'Gazze sonrasýnda Ortadoðu'nun yeniden düzenleneceði' gibi iddialý laflar ediyor. Ve o dünya, aralarýndaki 2 bin yýllýk düþmanlýklarý unuttular, tek cephe halindeler.

*

Gerçek bu iken, hatta bazý 'Müslüman' kalemlerin bile, hâlâ, 'Müslüman ülkeler arasýnda soðukluk oluþturacak þekilde' yazýlar yazmasý esef vericidir. Hâlbuki içimizdeki farklýlýklarý daha bir abartýp ve kabartmak yerine, karþýmýzdakinin Siyonist Ýsrail deðil, Amerikan emperyalizminin ve Avrupalý müttefiklerinin Ortadoðu'daki uzantýsý olduðunu asla unutmayýp, hesabýmýzý ve kararlýlýðýmýzý ona göre yapmalýyýz.

Amerikan emperyalizmi, nice yerlerden kaçmaya nasýl mecbur edildiyse, Müslüman coðrafyalarýndan da kaçýrýlabileceði unutulmamalýdýr. Yeter ki, Müslümanlar olarak, kalbî beraberliklerimizi güçlendirmeyi asýl mesele olarak idrak edebilelim.