Bu kadar açýk saldýrganlýktan sonra, ‘zorbalýk'tan þikayet edenlere bakar mýsýnýz…

Rusya- Ukrayna Savaþý, giderek Karadeniz bölgesini ve hattâ bütün dünyayý tehdit edecek boyutlara doðru geliþip; -Türkiye hariç-, bütün NATO dünyasý da, Rusya'yý, Putin'in beklemediði bir 'yýpratma savaþý'na çekerken; Ukrayna'ya verilen en geliþmiþ silahlar da, Rusya'yý kendi içinde vuruyor. Yani, artýk sadece Ukrayna'da deðil, Rusya'da da siviller ölüyor ve Putin, 'Savaþý Batý'nýn sürdürdüðünü ve Ukrayna'nýn da zorbaca yöntemlerle saldýrdýðýný ve bunun karþýlýðýnýn verileceðini' açýklýyor, kesin kararlý bir edâ ile...

Putin'in, Ukrayna'ya saldýrmadan önceki son gece, tarihteki eski Rus Ýmparatorluðu'nun hayallerine dalmýþ olarak yaptýðý konuþmayý hatýrlýyor muyuz?

Sanýlýyordu ki bir haftada Kiev'e girecekti...

Þimdi, Ukrayna'nýn Rusya içindeki bazý hedefleri vurmasý karþýsýnda; kendilerine, 'zorbaca yöntemlerle saldýrdýðý' ve milyonlarca Ukraynalý sivili evlerinden-yurtlarýndan periþan edenin kendisi olduðunu Putin'e kim, nasýl anlatacak?

Sadece, 45-50 milyonluk Ukrayna'dan ülke dýþýna kaçanlarýn 7-8 milyon olduðunu hatýrlamak bile yeter...

*

Doðrudur ki Ukrayna lideri Zelenski, evet ülkesini savunuyor ama NATO dünyasýnýn kendisini kullandýðý da bir vakýadýr... Ama o azgýn saldýrýlar karþýsýnda, Ukrayna, 'Yeteri kadar silahýmýz yok!' diye teslim mi olsundu...

*

Kaldý ki Sovyetler Birliði 1991'de daðýlýrken, ortaya çýkan 15 ayrý devletin her birisi, birbirlerinin o andaki sýnýrlarýna saygýlý olacaklarýna söz vermiþler ve Ukrayna'nýn elinde bulunan -ve bin kadar olduðu söylenen- nükleer silahlarýn, bazý radikal unsurlarýn eline geçmesi ihtimaline engel olmak için, Amerikan emperyalizmi, Ukrayna'ya baský yaparak, o silahlarýn, kontrol etmekte daha güvenilir ve güçlü bir ülke durumunda olan Rusya'ya devredilmesini saðlamýþ, Rusya da bunun karþýlýðýnda 'Ukrayna'nýn sýnýrlarýna ve baðýmsýzlýðýna saygý göstereceði'ni taahhüt etmiþti.

Ama Ukrayna da geçmiþteki duruma düþmemek için, NATO'ya üye olmak isteðini dillendirmeye baþlamýþtý...

Bu da Rusya'yý, 'Benim müsaade ettiðim kadar baðýmsýzsýn...' mantýðýna sevk etmiþ ve artýk Ukrayna'nýn olan Kýrým Yarýmadasý'ný, 'Kýrým halkýnýn, Rusya'yla bütünleþmek istediði' gibi tuhaf ve göstermelik bir referandumla kendisine katývermiþti.

Hatýrlayalým, Kýrým'ý ilhak ettiklerini açýkladýðý günlerde, Putin, 'Kýrým elimizden çýkmýþtý ve o günlerde güçsüz olduðumuz için, bu elden çýkýþý, yutkunarak izlemiþtik...' diye anlatmýþtý.

Esasen, her devlet kendisini güçlü hissettikçe, kendisine ileride tehlike teþkil edecek konularý törpülemek ister; her zayýf devletin de kendisini savunmak için, bir takým ittifaklardan medet ummasýnda olduðu gibi...

*

Ama Rusya, hele de Putin zamanýnda yeniden güçlenince... 'Baðýmsýzlýk'larýna saygý göstereceðini taahhüt ettiði eski Sovyet Cumhuriyetleri'nin her birisine, uluslararasý siyaset sahnesinde, kendisinden izin almadan hareket edemeyeceklerini, bir tuhaf baðýmsýzlýk anlayýþýný dayatmaya baþladý... Ve Ukrayna'ya saldýrdý... Hesabý da bir hafta içinde Kiev'e girmek idi. NATO (yani, tabiatýyla Amerika) da bu durumda, kendisini tehlikeye atmadan, Rusya'yý bir 'yýldýrým savaþý'ndan, bir 'yýpratma savaþý'na sürüklemeyi denedi... Þu andaki durum itibariyle savaþ bu noktada...

*

Hani, saf bir adam sigarasýný yakmak için ateþ ararken, þýmarýk çocuklar, 'Amca, sigaraný yakalým...' derler; ceplerindeki pilli feneri yakarak... Çocuklar, 'Çek amca, kuvvetli çek...' deseler de sigara elbette yanmaz... Sonra oradan geçen birisi, 'Amca, bu pilli fenerle sigara yanmaz, Bunlar senin gýrgýr geçiyorlar...' der...

Saf görünümlü adam, 'Evlâdým, ben de biliyorum yanmayacaðýný ama ben onlarýn pilini tüketiyorum...' cevabýný verir.

Rusya þimdi bu durumda, pili tüketiliyor.

Elindeki nükleer silahlarý kullanacaðýný sýk-sýk söylüyor ama ayný silahlar, NATO'nun elinde de fazlasýyla var. Çýlgýnlýk o noktaya varýrsa, sonunun nasýl olacaðýný kim kestirebilir?

Türkiye, 'Rusya- Ukrayna Savaþý'nda ilk andan itibaren, NATO'nun aldýðý kararlara, 'Kusura bakma, ben burada yangýnýn kenarýndayým...' dedi, aktif bir tarafsýzlýk sergileyerek... Ama bu, ne zamana kadar sürdürülebilir?

NATO Genel Sekreteri'nin Özel Dairesi Direktörü Stian Jenssen, Ukrayna'nýn NATO üyeliði için, geçen hafta yol haritasýný açýkladý ve 'Ukrayna'nýn, ancak, topraklarýnýn bir kýsmýný Rusya'ya býrakmasý halinde NATO üyesi olabileceðini ve savaþýn da bu þekilde sona erdirilebileceðini' belirtti. Amerika eski Baþkaný Trump da benzer bir çözüm önermiþti, geçenlerde...

Ukrayna bu öneriyi 'Kesinlikle kabul edilemez' olarak reddetti; 'Bu çözüm önerisiyle Rusya daha fazlasýný isteyecektir' diye...

Putin'in Güvenlik Konseyi Baþkan Yardýmcýsý Dmitri Medvedev ise evvelki gün, 'NATO'ya üye olabilmek adýna Ukrayna'nýn baþkent Kiev'den bile vazgeçmek zorunda kalacaðýný, ülkenin yeni baþkentinin ise Lviv olabileceðini' bile öne sürdü. Yani, Rusya'nýn gözü hâlâ, Kiev'de...

Evet, 'Rusya- Ukrayna Savaþý', dünya siyasetinin kanserli bir odaðý olmak yolunda... Her an, baþka bölgelere de 'metastaz' yapabilir...

Emperyalist-þeytanî güçlerin bir hesabý varsa, 'Allah'ýn da bir hesabý vardýr...'

*

Ve birkaç konuya da deðinelim...

2-3 NOT: 1- Trabzon'da özellikle Fener Ortodoks Patriði Bartolomeus'un katýlýmýyla Sümela Manastýrý'nda yapýlan âyine, bazýlarýnýn hattâ Ýslamî hassasiyet adýna karþý çýkmasýný Müslüman mantýðý açýsýndan izah etmekte zorlandým, doðrusu...

Efendim, güyâ Trabzon'un fetih gününe denk getiriliyormuþ bu âyin..

Öyle olduðunu sanmýyorum ya; farz-ý muhâl öyle bile olsa, bir þeyi korkular ve vehimlerle koruyamazsanýz...

Kaldý ki 15 Aðustos'ta yapýlan bu âyin, Trabzon'un fethine karþý bir manevî itiraz olmayýp, Hristiyanlar'ýn inancýna göre Hz. Meryem'in göklere çýktýðý gün olarak 'Maria Himmelfahrt' diye kutlanan bir bayram günüdür. Trabzon'un Fatih Sultan Mehmed tarafýndan fethinin tam da o güne rastladýðý konusu, tarihen gerçekten de sâbit midir; yoksa 1460 yýl öncelerde gerçekleþtiðine inanýlan o inanç konusunun yýl dönümüne rastladýðý mý kabul edilmiþtir; bilmiyorum.

Ama Müslümanlar, baþkalarýnýn dinine, mâbedine, ibadetine, hattâ diline de karýþmazlar. Bu, onlarýn þahsî meziyetlerinden dolayý deðil, Ýslâm'ýn hükümlerinin gereðindendir. Sadece, kendisine saldýrýlar olursa, onlara karþý savunma hakkýný kullanýr elbette... Bu açýdan baþka dinden insanlarýn Sümela Manastýrý'nda veya baþka bir yerde ibadet etmesinden rahatsýzlýk duymak, hele de Ýslâm adýna nasýl mümkün olabilir?

2- Pakistan'da meclis, Pakistan'ýn Hindistan'dan ayrý ve baðýmsýz bir devlet olarak varlýðýný dünyaya ilân ettiði 14 Aðustos 1947 tarihinin 76. Yýl dönümünde feshedildi ve senatör 'Enver'ul Haqq', Geçici Baþbakanlýða getirildi. Bu geçici hükûmetin, 90 gün içinde seçimleri yapmasý gerekiyor.

Ama 2 sene öncesine kadar 3 yýl boyunca baþbakanlýk yapan Ýmran Han, devlet sýrlarýný koruyamadýðý gibi gerekçelerle ve en çok da ordu þeflerinin baskýlarýyla hapiste...

Eski, etkili baþbakanlardan Newaz Þerif'in kardeþi Þahbâz Þerif'in ülkenin en etkili eyaleti olan Pencâp'taki gücüne dayanarak yeniden seçilebileceði söyleniyor ama Ýmran Han'ýn hapisteyken seçilmesi ihtimali de söz konusu...

3- 14 Aðustos akþamý, bir TV kanalýnda bir tartýþma programý vardý... Fulya Öztürk'ün sunuculuðunda; karþýlýklý konuþmalar da oluyordu. Ama baþlangýçta, kendi önerdiði ekonomik çözümleri çok iddialý þekilde uzuuun uzuuun anlatýrken, Hazine ve Maliye Bakaný için, ismini açýkça telaffuz ederek, '...ülkeden kaçacaktýr...' gibi sorumsuzca kehanetlerde bulunan bir eski CHP milletvekili A.R.Ö.), programda kendisine devamlý, 'Sn. vekilim...' denildikçe, daha bir frensiz konuþuyordu... Ülkenin 11-12 ilinde bu zamana kadar görülmemiþ þiddette ve sadece o bölgedeki 15 milyon insaný deðil, bütün ülkeyi derinden sarsan depremden dolayý, milyonlarca insana kýþtan önce girecekleri evleri yetiþtirmek için, 500 bine yakýn konut yapmak derdiyle çýrpýnan hükümetin yaptýklarýyla alay edercesine, kaðýttan kale yapan çocuklarýn saflýðýyla, 'devlet ve belediyelerin mesken üretmesi' gerektiðini kolaycacýk keþfedivermiþti.

(Bu vesileyle belirteyim ki, eski milletvekillerinin, bakanlarýn, baþbakanlarýn, cumhurbaþkanlarýnýn, sanki o makam ve unvanlar onlara ölünceye kadar verilmiþ gibi, kendilerine, 'Sn. vekilim, Sn. bakaným, Sn. baþbakaným... Sn. cumhurbaþkaným...' vs.. diye hitap edilmesinden rahatsýz olmamalarý, toplumdaki bu hitap þeklinin tabiî olduðu gibi bir komikliði de yansýtýyor.)

*

Programýn 2. bölümünde ise söz, Ukrayna- Rusya Savaþý'na gelince... Bu eski milletvekili, yorum yaparken, güvenlik uzmaný A. A.'nýn bir sözü üzerine, 'ex-parlamenter'imiz, bir anda, 'Benim sözümü kesme!' diye öyle bir parladý ve patladý ki canlý yayýnda, onca yalvarýp yakarmalara, ricalara; 'Sn. Vekilim, bu sözde bir þey yok ki...' demelere raðmen, dakikalarca yatýþtýrýlamadý ve 'Senden öðrenecek hiç bir þeyim yok... Seni dinlemiyorum...' diye tuhaflýðýný sürdürdü ve sergilediði bu kaba davranýþ için, sonunda özür bile dilemedi... Böylesi kötü örnek sergilenmeleri karþýsýnda, program sunucularý, hemen o anda, o gibileri programdan çýkarsalar; keþke...

*