İbrahim Güneş
İbrahim Güneş
Tüm Yazıları

“Bu Türkler de çok oluyor”

Türkiye'nin ünlü bir kot markası ABD'de şube açtığında reklam filminde yıllar yıllar önce bu sloganı kullanmıştı: "Bu Türkler de çok oluyor"

Hans'ı, Thomas'ı rahatsız etmiştik ne de olsa.

Bugünlerde uluslararası siyaset sahnesinde özellikle de emperyal güçlerde tam da bu söylem hakim desek yeridir.

Listeyi ben yapayım. Eksikleri de siz ekleyin.

Irak'ta kilidi kapatıyor

Suriye'de normalleşme peşinde.

NATO savaşına direniyor.

Rusya ile Ukrayna'yı barıştırmaya çalışıyor.

Libya'da dengeleri değiştirdi, iç savaşı önledi

Akdeniz'de hesapları bozdu.

Gazze, Hamas konusunda geri adım atmıyor.

Balkanlar'da, Afrika'da üsler kuruyor.

Somali ile komşusu Etiyopya'yı barıştırmaya çalışıyor.

Somali'de 3 ayrı yerde doğalgaz aramak için anlama imzalandı.

Şimdi kalkmış bir de Fransız ve ABD askerlerinin kovulduğu Nijer'e gidiyor. Petrol arama anlaşması yapıyor.

Burkina Faso, Mali ve Nijer resmi olarak Sahel Eyaletleri Konfederasyonu'nu kurduklarını duyurdu. Sadece savunma değil, finans, eğitim, altyapı, sağlık gibi birçok önemli alanda birlikte hareket edecek. Ve Türkiye'yi örnek alıyorlar. 15 Temmuz direnişi aslında birçok ülkeye, lidere ilham oldu. Burkina Faso'nun yeni lideri İbrahim Traore'nin Afrikalı liderlere ""Emperyalistlerin elinde kukla olmayın" açıklamasını biraz da bu açıdan okuyun.

Neyse konuyu uzatmayayım. Türkiye şimdi Nijer'de bayrak gösteriyor.

Dünyanın en zengin uranyum yataklarına sahip Nijer...

Fransa'nın enerji kaynağı ama kendisi dünyanın en fakir ülkeleri arasında...

Bu yüzden sömürgecilere karşı umutları Türkiye...

Dışişleri, Milli Savunma ve Enerji Bakanları'nın MİT Başkanı'nın Nijer ziyareti bir günde olmadı elbette.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye Yüzyılı'nı inşa etmek için 20 yıldır üstüne koya koya ilerliyor. Afrika'daki referanslarımız yeni kapıları bize açıyor. Tabii bu bir tek iyi niyet ve diplomasi ile olmuyor. Baştaki listeye bir kez daha göz atın isterseniz. Türkiye'nin savunma sanayisinde yaptığı dev atılımlar, yola çıktıklarını asla yolda bırakmaması, Maarif Vakfı Okulları ile Afrika'da insana yaptığı yatırımlar yani yumuşak gücü bize kaybettiğimiz gönül coğrafyalarında yeni kapılar, yeni imkanlar açıyor.

Özetin özeti...

Batı "Kukla liderler" istiyor, Erdoğanlar değil... Zira manşette yazdığı gibi "Bu Türkler de çok oluyor"

2021'İ HATIRLIYOR MUSUNUZ?

Türkiye'nin ormanları alev alev yanıyordu.

Muhalefet, hükümeti aciz kalmakla, yangınlarla mücadele etmemekle suçluyordu. Hatta Engin Altay gibi isimler "Vallahi de, billahi de bir tane bile helikopter görmedim" diye açıklamalar yapıyor.

"Help Turkey" etiketleriyle sosyal medyadan Türkiye'ye müdahale edilmesi isteniyordu. Dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, uçuşa elverişli olmayan THK uçaklarının önünde poz veriyor, "Biz hepsini uçuracağız" diyordu. Aynı yıl Türkiye'nin ekonomik sıkıntılar da yaşadığını hatırlamakta fayda var. Hani dolar 45-50 lira olacak tayfasının milleti "Dolar alın" diye gazladığı, Kılıçdaroğlu'nun "Hemen erken seçim yapalım. Erdoğan'a iyilik yapıyorum. Gün geçtikçe daha kötü olacak" dediği günlerdi.

Dönemin muhalefet anlayışının özeti CHP'li gazeteci Can Ataklı'nın "Bu hükümetin gitmesi için büyük orman yangınları, seller, depremler, büyük felaketler olması lazım" açıklamasıydı.

Neyse sözü uzatmayalım.

Can Ataklı'nın dediği gibi memleket büyük yangınlar, sel felaketleri ve asrın felaketi olan 11 ili vuran depremi yaşadı.

Ama yine de Erdoğan'ı deviremediler.

Zira "THK uçaklarını biz tamir ettireceğiz" diyen CHP sözünü unuttu.

Uçakları TUSAŞ tamir ettirdi.

Bakanlar ayağında çizmeleri sel bölgesinde günlerini geçirirken, vatandaşın yaralarını sarmaya çalışırken CHP'liler ya gitmedi ya da bir tur atıp gitti. Hatırlayın asrın felaketinde "Deprem Turistleri" deyimi gündeme geldi.

Peki CHP değişti mi?

Aslında cevabını herkes biliyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yerel seçimden sonra deprem bölgesinde bir tur attı. Hükümeti gömdü, sonra sırtını dönüp gitti.

Oysa en azından ben Özel'in "Bu kadar CHP'li belediye var. Biz de depremzedenin yaraların sarmak için şunları şunları yaptık, şunları da yapacağız" demesini bekliyordum.

Zira hükümet bir yılda 75 bin kalıcı konut teslim etti. "Bu yıl 200 bin konuta sayı tamamlanacak. Ve gelecek yıl tek bir depremzede dahi sokakta kalmayacak" sözü veriyor.

Sözün özü başıboş sokak köpeği sorununda da benzer bir süreç yaşanıyor.

Sanki CHP'ye köpekleri toplayıp "Toplu katliam yap" diyen varmış gibi bir algı oluşturuluyor. Hatta sokaktaki kedileri bile toplayıp öldürecekler yalanı dolaşıma sokuluyor.

Oysa herkesin tek bir isteği var. Evlatları köpekleri dişlerinin arasında parçalanmasın... CHP kendi belediyelerinde modern barınaklar kurdu da elini tutan mı oldu? Köpek sorunun çözmek için adım attılar da birileri önünde gövdesini siper mi etti?

Her konuda batıyı kendine örnek alan CHP zihniyeti mesele köpekler olduğunda o batı medeniyetine sırtını dönüveriyor.

Zira dertleri her daim sorunu çözmek değil, kaosu büyütmek gibi görünüyor. Yani mesele hep aynı yönetilemeyen bir Türkiye algısı oluşturmak ve buradan iktidar olmak hayali kuruyor olmaları.

Yani dertleri üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek gibi görünüyor.

Benden hatırlatması 2021 yılında muhalefetin gazıyla evini, arabasını satıp dolar alanlar hala kafasını duvara vuruyor. Üstelik Türkiye gemisinde açtıkları deliği kapatmak için hala çırpınıyoruz.

O yüzden kimin ipiyle kuyuya indiğinize lütfen dikkat edin

Takdir sizin elbette...

"2 GÜNLÜK ÖMRE 3 GÜNLÜK RIZIK GEREK"

Dijital kıyamet için küçük bir prova mıydı?

Yoksa gerçekten bir sorun mu çıktı?

Bu sorunun cevabı beni aşar.

Sistemler çöktü.

Bazı bankalara ulaşılamadı.

Market kasasında kalanlar oldu.

Yazılım krizinde, anne-babamın söylediği bir söz bir kez daha aklıma geldi. "İki günlük ömre üç günlük rızık gerek"

Hepimiz dijital paraya güveniyoruz.

Çoğumuzun kıyıda köşede bir nakit parası, dövizi ya da altını yok.

Oysa eski insanlar dediğimiz.

Anne babalarımızın her daim kıyıda köşede küçük de olsa bir gömüsü var. Bir telefon açsanız size birkaç çeyrek altın ya da bir miktar para gönderebilirler. Peki niye böyle? Zira onlar gün görmüşler...

Net söyleyeyim kendi adıma kaç para kazanırsam kazanayım hiçbir zaman yetmedi? Maaş ve mevki büyüdü ama birlikte harcamalar ve harcananların fiyatı da arttı. "500 liralık ayakkabı yerine 1500 liralık ayakkabı giyer olduk" gibi bir örnek vereyim gerisini siz hesap edin. Her daim bir borç ödeme, ek hesap kullanma, kredi kartına yüklenme durumu oldu.

Yani ayağını yorganına göre uzatma konusunda bizim nesil ne kadar başarılı herkes kendisinden pay biçsin.

Çocuklarımızın hali bizden beter.

Paranın kıymetini bilen yok gibi...

Bu yüzden yaşlılarımızın gün görmüşlüğünden sanki daha fazla faydalanmalı ders çıkarmalıyız. Zira gün gelir, kredi kartı, ek hesaplar elde kalır siz de market kasasında...

Ve son bir not: Yerli yazılımların ne kadar kıymetli olduğu bir kez daha görüldü. Daha bizim bu yolda çok peynir ekmek yememiz lazım.

Ne dersiniz?