Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu o kadar tehlikeli bir seçim stratejisi izliyor ki sadece milleti memleketi değil partisini de gözü görmüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı hasisliği öyle noktaya vardı ki ilgilileri için Kılıçdaroğlu çoktan "kullanışlı" bir figür artık.
Karşısında defalarca seçim kaybettiği, iddialarına mahkemelerde delil getiremeyince milyonlarca lira tazminat ödediği, girdiği polemiklerden her defasında saçı başı dağılmış çıktığı için siyasi rekabeti şahsi kine dönmüş durumda.
Hem bunca yenilginin tortusu, hem parti içinden dışından birden fazla rakibin hızla yükselişi, hem de tutunacak dalın kalmayışı onu bir şekilde yolun sonuna getirdi. Darbe yapacak ordu, parti kapatacak yargı, meydan basacak işçi-gezici, sokakları ateşe verip bombalar patlatacak, kumpas kurup operasyon çekecek takkeli/mekaplı "dostlar" yok artık.
Sıkıştıkça söylemini sertleştiriyor. Gerilimi bilerek yükseltiyor.
Bu iradenin ve siyasi aklın ona ait olup olmadığını şimdilik tartışmayacağım. 2010 sonrasında Türkiye'ye uzanan kanlı elle, Baykal sonrasında CHP'yi çekip çeviren elin aynı olduğunu, siyaseti takip eden herkes görüyordur.
Geçen hafta Mersin gezisinde Erdoğan'ın iktidardan gitmemek için her yolu deneyeceğini iddia eden Kılıçdaroğlu lafını "kaygılarım var siyasi cinayetler işletebilir" diye bağlamıştı.
Muhataplarından ağır bir tepki, ittifak ortaklarından ise "ne lüzumsuz şey, böyle şeyleri tekrar etmemek lazım" ayıplamasıyla karşılaşınca da nasıl tevil edeceğini bilemedi.
Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu ile birlikte yaptığı basın toplantısını hatırlayın. Çok tutuktu, zihni-dili darmadağınıktı.
Gazeteciler "efendim, ne tür duyumlar aldınız" diye üsteleyince Erdoğan'ın geçmişte, farklı zamanlarda ve bağlamlarda söylediği sözlerden kolaj yapmaya çalıştı, olmadı. Yüzü iyice seyirdi.
Dün de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı -hayli gecikmiş olarak!- Kılıçdaroğlu'nun iddialarıyla ilgili resen soruşturma başlattı. Kemal Bey kamuoyuna açıklamadığını savcılara anlatır belki!
Üstelik ortaya çıktı ki 15 Temmuz darbesinden üç ay önce de aynı iddiada bulunmuş CHP lideri. Kulağına fısıldayanlardan başka şahidi yok.
Zaten Kılıçdaroğlu'nu "biz de böyle duyumlar aldık" diyen Koray Aydın destekledi sadece. Ki aynı Koray Aydın'ı biz MHP'deyken "Meral Akşener'i FETÖ destekliyor, İyi Parti'nin teşkilat masraflarını FETÖ karşılıyor" dedikten kısa süre sonra "ağlaya ağlaya" İyi Parti'ye geçmesinden tanıyoruz.
Bu kadar muğlaklığı, meşru kavramların arkasına saklanarak pusta insan avlamayı sinsi sızıntılardan, ajan artıklarından gayet iyi hatırlıyoruz.
Onlara kimin sahip çıktığını da cümle alem görüyor.
İçişleri Bakanı Soylu dün Kemal beyin duyumlarına pat diye bir ad koydu zaten: "Emniyette ve MİT'te böyle bir istihbarat yok. Bu bir FETÖ taktiğidir."
FETÖ ve PKK ile mücadele sadece sahada değil siyasette de sürmesi gereken bir mücadele. Çünkü terör örgütleri malum, gevşek dokulara sızmasıyla ünlü!