Çok kutuplu ve daha adil bir dünya için...

Ülkemiz ve dünya kritik bir dönemden geçiyor. Bir yanda ABD ve Avrupa kendi içlerindeki anlaşmazlıklara rağmen bir kutubu simgeliyorlarsa da diğer kutupta Çin, Rusya ve müttefikleri duruyor. Ama bir de "Küresel Güney Grubu" adı da verilen Latin Amerika ülkeleri, Endonezya, Malezya gibi ülkelerin de içinde yer aldığı ve çok kutupluluğun başını çeken, adaletsizliklerin sebebi olarak eski düzeni sorgulayan ülkeler var, Emin Maalouf'a göre Türkiye de bunların içerisindedir. Onun yorumuna bir dış politika uzmanı olmasa da değer verilmeli diyorum. Çünkü kültürel kesişmeleri sükûnetle izlemiş, çok kültürlü ve çatışmaları, kesişimleri de bol bir havzanın yetiştirdiği bir yazar, önsezilerini önemseyenler çok...

Kutuplaşmaların yeniden şekillendiği bir dünyada, doğal olarak yeni bir soğuk harbin içinden geçiyoruz. Bu soğuk harp, bildiğiniz üzere bazı bölgelerde kırılarak, sıcak bölgesel çatışmalara dönüşüyor.

Kuzey'de Ukrayna, güneyimizde Suriye ve kalbimiz mesabesindeki Filistin'de devam eden insanlık dramı, bizleri Türkiye olarak, her zamankinden daha güçlü olmamız gerektiği konusunda âdeta uyarıyor. Çünkü bu ateşten duvarlar arasında Türkiye âdeta bir çıpa ülke gibi, prensipli müzakereler aracılığıyla, çatışma çözümlerinde, zaman zaman kayda değer arabuluculuk rolleri üstleniyor.

Yeni soğuk savaş döneminde, 100 yıl evvel haritalandırılmış Orta Doğu, ABD'nin karakollaştırdığı İsrail üzerinden yeniden şekillendirilmeye çalışılıyor aslında... Diğer taraftan hibrit savaşlar bağlamında, kullanışlı aparatlar olarak kullanılan PKK, PYD, YPG, DAEŞ ve FETÖ gibi terör ve kaos örgütleri aracılığıyla ülkemiz yıpratılmak isteniyor... Son yaşadığımız terör saldırılarını da aslında bu panaroma mühendisliği içeresinde anlamak gerek... Türkiye'yi kendi peyki haline getirmek isteyen büyük güçlerin kurguladıkları terör saldırıları âdeta silahlı bir şantaj çeteciliği şeklinde yürüyor. Tabii tüm bu kirli oyunlara pabuç bırakmayacak bir Türkiye var karşılarında, o da ayrı mesele...

Bizler bu ateş çemberinden ancak güçlü bir Türkiye olarak çıkabileceğimizi biliyoruz.

Savunma sanayiinde, askeri kuvvet donanımında, bilgi teknolojilerinde, enerjide ve elbette ekonomide güçlü olmak bir ülkenin kendi eksenini inşa edecek düzeyde olması için gerekli yapıtaşlarıdır kuşkusuz. Ama güç ile demokrasinin de harmonik bir uyum içeresinde işleyebilmesi gerekiyor. Çünkü demokrasi, insana saygıyı da özünde barındırdığından, milli birlik beraberliği sağlayabilmek adına, bu değer verilişi demokratik katılım sayesinde hissetmek, yaşamak, kalabalıklar için önemli... Ortak vicdan ve ortak akıl, bir ülkenin yaslanacağı en önemli manevi güçlerdir aslına bakarsanız. Demokrasi bunu inşa etmeye yarıyor. Bu bakımdan Türkiye, işleyen demokrasisi ile bölgede örnek gösterilecek, ilham kaynağı bir ülke...

Ülkemizin 1000 yılı aşan bekası, kritik süreçlerinden birisini yaşarken, bizler Cumhuriyetin 2. yüzyılının bireyleri olarak, âdeta Kurtuluş Savaşı'nı veren dedelerimizin samimiyetiyle işlerimize sarılabilmeliyiz. Bölgemizdeki teyakkuz, bizleri de teyakkuz halinde tutmalıdır...

19. yüzyıl imparatorluklar çağıydı, 20. yüzyıl ulus devletler ve ideolojiler çağıydı, bizim içinde bulunduğumuz 21. yüzyıl ise, küreselleşme çağı olarak adlandırılıyor Prof. Kudret Bülbül'e göre küreselleşme yüzyılı; zamanın eski dönemlere göre çok daha hızla aktığı ve mekânsal uzaklıkların anlamını yitirdiği bir yüzyıl. İnternet erişimi ve sosyal ağlar sayesinde, iletişim, insanların yaşama biçimi şekline gelmiş durumda. Bunun hem olumlu hem olumsuz yanları var muhakkak... Ama davamız Türkiye'mizi alnımızın akıyla yarınlara taşımak davası ise, çağımızın şahitliğini, çağımızın sorumluluğunu üstlenmek de asli vazifelerimizdendir...

Küreselleşme deyince, her ne kadar ilk bakışta barışın, daha çok iletişimin ifadesi gibi anlaşılsa da aslında çağımız dünyanın yeniden şekillendiği bir çağdır ve dolayısıyla eski dönemlerden daha sert ayrışmaların, çatışmaların yaşandığı-yaşanacağı bir geçitten geçiyoruz.

Dünyanın eski düzeninin çift veya tek kutuplu bir düzlemle mi, yoksa çok kutuplu ve daha adaletli bir sistemle mi geleceğe yöneleceği mücadelesiyle karşı karşıyayız...