''Cumhuriyet'in diktatörlük günleri ne güzeldi!.''

Baþlýktaki cümle, '1789-Fransýz Ýhtilâli' sonrasýnda arka arkaya gelen rejim/yönetim deðiþikliklerinden 'République/ Cumhûriyet' döneminin ünlü bir devrimcisine aiddir. O kiþi, ölüm döþeðindeyken, kendisini ziyarete gelen yakýn arkadaþýna, eski günleri hasretle anarak, 'Cumhûriyet'in diktatörlük günleri ne güzeldi, deðil mi?' der.

*

Bu gibi büyük sosyal karýþýklýk dönemlerinde, galip gelenler, sosyal bünyeyi kontrol altýna alabilmek için, 'cumhuriyet- hürriyet, vs..' adýna diktatörlükler uygularken, kendilerini mazur göstermek için, eski dönemi kötülemeye devam ederler ve 'Yeni bir düzen kurulurken, bir takým sert ve hattâ kanlý uygulamalar kaçýnýlmazdý..' derler.

*

Namýk Kemâl, 1876'da Birinci Meþrutiyet ilân edildikten sonra yaþanan buhranlar karþýsýnda, 'Ne efsunkâr (sihirli) imiþsin, âhh, ey didâr-ý hürriyet (hürriyetin güzel yüzü) , / Esir-i aþkýn (senin aþkýnýn esiri) olduk, gerçi kurtulduk esaretten..' derken de benzer bir durumu kinayeli þekilde dile getirir. Namýk Kemâl, bir de, -bir çok yanlýþlarýna raðmen- yine de Avrupa'nýn 'Duvel-i Muazzama' denilen emperial güçlerine korku salan 600 yýllýk bir büyük devletin, sadece dýþ etkenlerle deðil, iç ihanet ve gafletlerle de çöktüðünü görseydi, ne yazardý, acaba?

*

2. Abdulhamîd'in, 600 küsur yýllýk Osmanlý Devleti'ni ayakta tutabilmek için aldýðý bazý sert uygulamalara karþý çýkmak adýna, bayraklarýnýn dört köþesine, týlsýmlý sayýlan 'Hürriyet, Adâlet , Uhuvvet (Kardeþlik), Müsavât (Eþitlik)' kelimelerini yazdýrarak siyaset sahnesine çýkan ve Abdulhamîd'in 33 yýllýk hükûmeti zamanýnda açtýðý yüksek okullarda okuyan yeni nesiller, 'Ýttihad ve Terakkî Cemiyeti' / (partisi) etrafýnda toplanmýþlardý. Ve o siyasî örgütün rüzgârýna kapýlan içerdeki sözde 'münevverler / aydýnlar', emperial güçlerin alkýþýndan baþka bir þeyi görmüyorlardý. O körlüðün, sadece bu ülkedekilere deðil, bütün Müslüman halklara ne aðýr bedeller ödettirdiði daha sonralarda görülecekti.

Evet, 600 küsur yýllýk Devlet, Birinci Dünya Savaþý'nýn sonunda yýkýlýp, bütün emperial ve þeytanî güçler üzerine üþüþtüðünde, 'Ýttihad ve Terakki' sorumlularý ülke dýþýna kaçarken; mal varlýklarýný ve örgüt yapýlanmalarýný 'Teceddüt (Yenilikçilik) Fýrkasý'na aktarmýþlardý. O 'fýrka' da kapatýlýrken, mal varlýðý ve üye yapýlanmalarý, eski Ýttihadçýlarýn toplandýðý 'Halk Fýrkasý'na (daha sonraki ismiyle CHP'ye) yönlendirmiþ ve ideallerini ve siyasî çalýþmalarýný o þekilde sürdürmüþlerdi. Hâlâ da öyleler..

*

Ve Müslüman halk, bütün o büyük sosyal çalkantýlar, travmalar ve felaketler sonrasýnda 'kurtulmak' adýna, -merhûm Necîb Fâzýl'ýn deyiþiyle- 'Öyle bir hayata çattýk ki, hayata kurmuþ pusu..' noktasýna gelmiþ ve Ýstiklâl Mahkemeleri'nin nasýl çalýþtýrýldýðý görülmüþ, Hakk namýna yükselen her ses, dâraðaçlarý'yla, zindanlarla susturulmuþtu..

Öyle ki, o faþist dönemin tekrar dönmesi ve yaþanmasý hasretinde olan mâlum kesimler, muhaliflerini, hâlâ da, 'Þimdi filânca hayatta olsaydý, sizi sopayla kovalardý..' diye korkutmakla, aslýnda bir korkuluða sýðýnmaktan ve kitleleri kendi 'mithos'laþtýrdýklarý/ putlaþtýrdýklarý bir heyulâ ile korkutmaktan medet umuyorlar.

M. Kemâl'in, çocukluk döneminden beri arkadaþý olan Fethi (Okyar) Bey'e, 1930'larda, 'Bugünkü manzaramýz, bir diktatörlük manzarasýdýr..' demekten kendisini alamayýþý sebepsiz deðildi.. Kendilerini kemalist olarak niteleyenler, aradan 90 sene geçtikten sonra bile, hâlâ, M. Kemal'in 1930'lardaki sözü kadar olsun, kendilerini sorguya çekmek eðilimi gösteremiyorlar.

*

Evet, milletin istiklâl ve hürriyetini saðlamak iddiasýyla halkýn ekseriyetinin, cumhûr'un iradesini yansýtmak adýna kurulan 'Cumhûriyet' rejimi, yazýk ki ilk 27 yýlýnda tam bir Þeflik sisteminin, 'Tek Adam'yönetiminin eline düþmüþtü.. Ondan sonrasýnda da, 98 yýlýn ancak yarýsý bile cumhurun iradesine göre idare edilememiþti.

'Cumhuriyet'i korumak' adýna yapýlan askerî darbeler, ancak 15 Temmuz 2016 gecesi, halkýna güvenen bir lider ve liderini bulan bir halk tarafýndan yenilgiye uðratýlabildi.

*

Amma, henüz de milletin baþý üzerinde bir kýlýç dolaþtýrýlmak isteniyor.. Ve, dünyada örneði bir Kuzey Kore'de kalan bir lider kutsamasýyla ve hayattan 80 yýl öncelerde çekilen bir liderin hatýrasýný kanun zoruyla korumak adýna yapýlan uygulamalar ve de tek kiþinin fikirlerine, uygulamalar baðlýlýk yeminleri hâlâ yürürlükte.. Ve özgürlükçülük, hür düþünce tarafdarlýðý denilince mangalda kül býrakmayanlar bu komik uygulamaya hâlâ da sýmsýký tutunuyorlar; doðrusuyla-yanlýþýyla, tarihe intikal etmiþ olan isimlerin, ideolojilerin ve sosyal hadiselerin hür olarak tartýþýlmasýyla o dönemden saðlýklý neticeler çýkarýlmasý gerektiðini bir türlü kabul edemiyorlar; 200 yýl öncelerde Fransa'da söylenen 'Cumhuriyet'in diktatörlük günleri ne güzeldi..' sözündeki mânayý zihinlerinden söküp atamýyorlar..

George Washington, Napolyon, Bismarck, Lenin, Stalin ve hattâ Mao'nun bile serbestçe tartýþýlýp anlaþýlmaya çalýþýldýðý bir dünyada, Kuzey Kore'den baþka yerde kalmayan bir 'lider kutsamasý'nýn sürdürülmesinden hâlâ medet umuluyor.

Bu 29 Ekim günü deðerlendirmelerinde olsun, bu sýðlýðýn farkýna varýlmasýný istemek çok mu ütopik bir düþünce dersiniz?

*