Kültürel etkinlikler derken, bir tuhaf ''Şiir Derneği''yle tanışmak..

Son bir-iki hafta kültürel ve fikrî etkinlikler arasında oldukça hareketli geçti.

Sirkeci Garı'nda açılan 'Dergiler Fuarı'ndan, Birlik Vakfı'nın Çemberlitaş'taki merkezinde, eski Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın -dile getirdiği görüşleriyle laik kesimi küplere bindiren- 'Yeni Anayasa ve Öze Dönüş' konulu ve yüksek katılımlı konferansına; Zeytinburnu Belediyesi tarafından tertiblenen ve ünlü hattatlardan merhûm Mustafa Halim Özyazıcı'nın hat san'atı üzerine tertiblenen panele; kezâ, Savunma Sanayii Başkanı Prof. İsmail Demir'in geçen hafta Star'da bir akşam yemeği sırasında verdiği bilgilere kadar..

Her birisi, üzerinde uzun uzun durulmayı gerektiren ince ve ilginç konulardı. Ama, günlük hadiselerin yoğunluğu arasında bu sütunda değinilemedi.

*

Önce Halim Özyazıcı merhûmdan başlayalım..

Kırımlı bir baba M. Cemal Efendi ve Sudanlı bir anne olan Adviye Hanım'ın çocuğu imiş, M. Halim Özyazıcı..

Şu ilginç aile yapısına bakar mısınız.. Gönül coğrafyası dediğimiz bir dünyadan, Osmanlı'nın üç kıta üzerindeki hâkimiyet asırlarının son demlerinde bile sergilenebilen; insanlara ırk veya renklerine değil, inanç değerlerine, taqvâ ve faziletlerine göre itibar eden bir yüce insanlık anlayışı..

Halim Özyazıcı'nın kültürel aidiyetinin semeresi olan o müthiş güzel hat sanatı üzerine konuşmak, bu satırların sahibini aşar. Bu konuda, Prof. Husrev Subaşı başkanlığında tertib olunan -ve ünlü hattat Hasan Çelebi'nin rahatsızlığı sebebiyle katılamadığı- o panelde, Prof. Süleyman Berk ve Prof. Mustafa Özkafa'nın anlattıkları, merhûmÖzyazıcı'nın, panel sonrasında açılan hat san'atını yansıtan sergi gibi güzeldi..

*

'Dergiler Fuarı'na - ya da Sergisi'ne- gelince..

Bu serginin düzenleyicilerinin başında Murad Ayar, geçen sene dünyamızdan ayrılan ve kendisini İslâmî kültür anlayışımızın derviş ruhlu bir münâdisi olarak tanıdığım merhûm Âsım Gültekin'in yokluğunu hissettirmeyecek derecede faaldi.

Hemen tamamı, gençlerin harçlıklarından kısıp yayınladıkları dergiler ise.. Çok çeşitliydi ve gençlerin heyecanlarını yansıtıyorlardı. Ama, ilginçtir, çoğunun temel malzemesi şiir ya da şiirimsi bir takım kelimeler yığını..

Biz de dergi çıkarmıştık 40-45 yıl öncelerde.. Ama, şiir yayınladığımızda, onlar da; 'Hakyol İslâm yazacağız..' mısraının havasındaydı.. Her sayısı, ideolojik savaş silâhı ve kor parçası gibiydi.. Her sayımız da hemen toplatılıyordu. Yahyâ Kemâl'in 'Çarmıhta haz verir, insana iman..' mısraını terennüm ederdik hep.. Şimdi artık, azmi öylesine güçlendiren baskı yok..

*

Dergilerin hepsine bakacak vakti henüz de bulamadım.

Ama, 'Barbar' adında bir dergi gözüme çarptı.. Küçük boy.. 21 yıldır ve 'düzensiz aralıklar'la çıkıyormuş.. Kapağında, 'Dünyada iman, ahirette şiir..' kelimeleri yazılı.. Bir de karikatür.. Bir türbe kapısı.. Kapının üzerine ise, 'Hz. PÎR ŞİİR BABA' yazısı.. Ziyaret eden 'şiirciler zümresi..' Kimisi secdeye kapanmış, kimisi oturup ağlıyor, kimileri de ayakta dua ediyor.

Bayağı eğlenceli..

Ama, daha eğlencelisi.. Şiir üzerine, şiiri bir 'sosyoloji vakıası' sayan tumturaklı ifadeler.. 'Şiirin her boğazdan geçmesi için ne yapmalıyız, zorlamalı mıyız? Küsük (küskün) şairlerle dolup taşıyor bütün dünya..' gibi cümlelerin bulunduğu bir yazıdan sonra, karşımıza asıl yazı çıkıyor; 'ŞİİR PUTU DERNEĞİ' başlıklı, Mehmet Akıncı imzasıyla..

İlginç bir yazı.. Şöyle deniliyor:

'İnsanlık için değil, Tanrı için değil, sevgi için değil, aşk için hiç değil. Benlik için olsaydı yine de hürmete layık olurdu. Panayırda sergilenmek ve satılmak üzere şiirden şiir putu ihdas edildi. Kirli kalemler yontuldu, sözün namusu alkışa ve gasıp efendilerin yoz beğenisine sunuldu. Şiir derdest edilip sürüldü ve yerine şiir putu dikildi. Şiir putu derneği evrensel iktidarın aşikâr edilmeyen uzlaşı kuralları çerçevesinde ve güdümlü olarak bir araya geldi. Şiir putunun gizli dini nihilizmdir.

Şiir putu derneğinin kelimeleri de birer puttur. (...)Bütün bunlar şiir putu derneğinin dahliyle anlamsızlaştırılmıştır.(...)'

Evet, böyle bir yazı.. Ne dersiniz?

*

NOT: Ve, İsmet Uçma merhûm üzerine: İstanbul m.vekili İsmet Uçma kardeşimizi dün ebediyet yolculuğuna uğurladık. Cenaze namazında Tayyib Bey başta olmak üzere, AK Parti ve Hükûmet'in önde gelen isimleri ve büyük bir kalabalık hazır bulundu.

Cenaze namazını kıldıran Diyanet İşl. Başkanı Ali Erbaş da kısa bir konuşma yaptı ve İmam-Hatib'e gönderilirken, kendisini hemşehrisi olarak İsmet ağabey'in ismini verdiklerini ve onun da taa o zamandan beri kendilerine gerçekten de hep ağabeylik yaptığını şükran duygularıyla yâd eyledi.

Tayyib Bey de, İsmet Bey'le, istikametinden hiçbir sapma göstermeden son demine kadar birlikte çalıştıklarını hatırlattı.

İsmet Uçma ismini önceleri gıyaben bilirdim. Ülkeye döndükten sonra ise, yakından tanımak imkânı doğdu. Onu, bizim tefekkür ve kültür dünyamızın meselelerine kafa yoran, geniş ufuklu bir şahsiyet olarak tanıdım.

Son zamanlarda, yakalandığı rahatsızlığı, -herhalde, başkalarını kendi derdiyle meşgul etmemek için- gördüğü kemoterapi seanslarını yakınlarına bile söylememiş.. Dostları, onun rahatsızlığını, yoğun bakım servisine yatırılınca öğrendiler. Ve nihayet, mukadder olan âkıbet..

İsmet Bey merhûma, çıktığı bu ebediyyet yolculuğunda, Rahmet-i İlâhî'nin yoldaş olmasını niyaz ediyorum.