‘Cumhuriyet'in diktatörlük günleri'nden birkaç kesit

25 Aralık gününü kimse fark etmedi...

Hâlbuki 1973'de, o gün, tarihimize etkisi, şu veya bu şekilde değerlendirilen taraftar ve sevenleri kadar, sevmeyeni ve karşıtları da olan bir kişi, o gün vefat etmişti.

Evet, bu isim 1884 doğumlu Mustafa İsmet idi veya İsmet Bey, İsmet Paşa, İsmet İnönü idi.

Henüz İstanbul hukukta, 3. sınıfta okuduğum ve 'Bâb-i Âli'de Sabah' gazetesinde günlük yazılar yazmakta olduğum günleri hatırlıyorum.

14 Ekim 1973'de yapılan seçimle, hiç bir parti tek başına hükûmet kuracak sandalyeye ulaşamamıştı. Demirel, 'Millet bize muhalefet vazifesi verdi.' diye, hükûmetin başka partilerce kurulması yolunu gösteriyordu. Sembolü 'anahtar' olan MSP, 48 milletvekili ile kilit partisi olmuştu, Bunun için de, ilk akla gelen hükûmet şekli, 'CHP+MSP koalisyonu' olarak gösteriliyordu.

Ancak İsmet İnönü, CHP'nin eski lideri olarak, MSP'nin hükûmete dâhil edilmesine kesinlikle karşı idi. O sırada İsmet Paşa, hastaneye yatırılmıştı. Bütün gazeteler, İsmet Paşa'nın ölmesi halinde, hemen baskıya verecekleri sahifeleri hazır bekletiyorlardı.

İsmet Paşa ise, zaman zaman uykudan uyanıp, 'Hükûmet kuruldu mu?' diye soruyor, yine uykuya dalıyordu. Onun kurulmasını istemediği Hükûmet, ölümünden 1 ay sonra kurulabilmişti.

*

İsmet Paşa, evet, 90 yaşında ölmüştü...

Onun ölümü üzerinden 50 yıl geçmiş...

Hâlbuki bu kişi, özellikle 1923'ten 1937'ye kadar, bütün Kemalist-laik devrimlerin en ayık uygulayıcısı olmuştu (Onun, hatıralarının 2. cildinde, 'Alfabe değişikliğinin, zor yazmaktan kurtulmak için değil, yeni nesillerin eski kültürle irtibatının kesilmesi için yapıldığını; Harf Devrimi yapmadıklarını, belki devrimlerine yeni bir alfabe bulduklarını' söylemişti).

İsmet Paşa'nın, M. Kemal'le arası 1937'de bozulmuş ve azledilmişti. Ondan sonra, İsmet Paşa'nın yanına selam vermek için bile hiç kimse yaklaşamıyordu. Ama M. Kemal'in ölümünden sadece 1 gün sonra, Mareşal Fevzi Çakmak'ın, 'Ordu, İsmet Paşa'yı istemektedir' görüşünü yansıtan davranışlarından sonra mecliste, -kanunen başka parti olmadığından- tek parti diktatöryası kurumu olan CHP'nin mebuslarının oy birliğiyle, İsmet İnönü, 'reisicumhur' seçilmişti.

Bu vesileyle hemen ekleyelim. O zamanlar Maarif Vekili (Eğitim Bakanı), Hasan Âli Yücel'dir ve Bern'de büyükelçi olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu da M. Kemal'in cenaze törenine gelmiştir. Vazifesine dönmeden, Hasan Âli'ye gidip veda ederken, 'Hasan Âli, hatıralarımı yayınlanmak üzere Maarif Vekaleti'ne verdim.' der (Ki, o zaman kitap yayınları, Maarif Vekaleti'nin iznine bağlıydı). Hasan Âli de, 'Yeniden gözden geçirdin mi?' diye sorar. Yakup Kadri, 'Nasıl yani?' diye sorunca, Hasan Âli de, 'Eee, dostum; Devr-i Kemal bitti, Devr-i İsmet başladı.' der. Yakup Kadri bu noktayı anlattıktan sonra, 'Başından aşağı kaynar su döküldüğü hissine kapıldığını' söyler.

*

İsmet Paşa, evet, 1938'den 1950'ye kadar, 12 yıllık şefliğinde, kendisinden önceki 15 yıllık Şefliğin şahsi izlerini bitirmişti.

Keşke ondan sonra gelenlerin her birisi de, o geleneği sürdürebilselerdi.

Öyle yapılmadı, bir tek kişi saltanatı, kanun koruması altında zorla dayatıldı-dayatılıyor; putlaştırma, var gücüyle devam ediyor. Ama İsmet Paşa, kanunla korunmuyor, kimse de ona hakaret etmiyor, aleyhinde söylenecek sözlerle 'balon patlar' korkusuna kapılmıyor.

*

Ki evvelki gün, İstanbul'da Gazze üzerine yapılan bir toplantıda, Gazze, Kudüs ve Şam'dan hangi komutanın kaçtığını anlatılıyordu, bir tarih yorumcusu tarafından. Fevzi Paşa'nın, İsmet Paşa'nın kaçtığı da anlatıldı. Amma, bir başka ismin de kaçtığı ismen vurgulanınca, bir avukat kişi, konuşmacıya tehditlerle dolu bağırıp çağırmaya başladı ve salondan topyekûn bir tepki aldı ve salondan çıkarıldı.

Diyoruz ki, tarihimizde beğensek de-beğenmesek de, gelip geçmiş ve derin etkiler bırakmış kişiler hakkında konuşmanın üzerine çullanılmak istenmesine komikliği ve hatta ilkelliğine bundan sonrasında olsun, artık bir son verilmelidir. Anlaşılmalıdır ki, dokunulamaz bir mevkide gösterilmek gibi ilkellikler bu ülkeye ve halkımıza hakaret teşkil etmektedir.

'II. Abdülhamid'e 100 yıl boyunca hakaret edildi de, bitti mi; yoksa daha bir büyüdü mü?