Generaller, toplumdan kopuk bir egemenlik dünyasından, gerçek hayata geçince travma yaşıyor. İlker Başbuğ bunu, kitap yazarak aşıyor ama yaşananları yanlış aktarıyor.
Son kitabı hakkında Cumhuriyet’e verdiği röportajda “Menderes, Eskişehir’de erken seçimi açıklasaydı, darbe olmazdı” demiş! Siyasî değerlendirmeyi sonraya bırakalım, önce; buradaki çarpıtmaya bakalım.
Başbuğ aynı röportajda; “23 Mayıs’taki GİK’te Sıtkı Yırcalı, ‘Derhal seçimleri yapacağımızı açıklayayım’ deyince, Menderes de ‘derhal’ demişti” diyor ki, doğrudur; zaten Eskişehir’e de bu açıklama için gitmişti.
Peki, neden açıklamadı da darbeye davetiye çıkardı!
1960’ın ilk, DP’nin son günleriydi…
Seçimle iktidara gelemeyeceğini anlayan CHP’nin mücadeleyi tamamen sokağa taşıması üzerine DP’nin verdiği; “CHP'nin seçim dışı yollarla iktidara gelme çabasının araştırılması” için Tahkikat Komisyonu kurulması teklifi, 18 Nisan günü TBMM’de görüşülürken konuşan İnönü, açıkça; “Şartlar tamam olduğu zaman ihtilal meşru bir haktır” demişti.
Bu konuşmadan sonra üniversiteler ve sokaklar daha da karışmıştı. 5 Mayıs’ta; “555K” koduyla; büyük bir miting düzenlenmişti. Hatta Siyasal Bilgiler öğrencisi Deniz Baykal, Kızılay’da; “Hürriyet istiyoruz” diye Menderes’in yakasına yapışmış, O da “Başbakan’ın yakasına yapışıyorsun, bundan büyük hürriyet olur mu” demişti.
Öte yandan Cumhuriyet öncülüğünde, korkunç bir iftira kampanyası yürütülüyor, her gün; akla gelmez iftiralar yayınlanıyordu. CHP’lilerin herkese fısıldadığı; “Polis gösteri yapan öğrencilere ateş açtı, yüzlerce ölü var” yalanını o kadar yaydı ki, başlatanlar bile inandı. Ve bu algı operasyonu, en önemli darbe gerekçelerinden birini oluşturmuştu.
Toplumu kamplaştırmakla itham edilen Menderes, gerçekleri anlatmak için mitingler düzenliyordu. Bir avuç suda fırtına koparanların aksine, halkın yoğun desteği devam ediyordu. Hatta bu teveccüh, kulağını sağır eden “darbe” söylentilerini yeteri kadar ciddiye almasını engellemişti. Zavallı Menderes, egemenliğin millete ait olduğunu zannediyordu.
26 Mayıs’ta Eskişehir, Kütahya ve Konya’ya yapacağı gezinin ilk durağı olan Eskişehir’e gitmişti. “Benim okulum” dediği Hava Harp Okulu’nda askeri öğrencileri selamlarken, subayların bir kısmı kendisine yumruk sallamıştı. Bu terbiyesizlik yetmezmiş gibi, selamlama sırası tören mangasına geldiğinde; komutanın “Geri dön...” emri üzerine Menderes’e sırtını dönen askerler, 10. Yıl Marşı söyleyerek gitmişti. Bu, üzerinde çalışılmış; organize bir isyandı.
Bu darbecilerin günümüzdeki izdüşümleri de, iki gün önce; aynı yöntemi, Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan yeni rektöre uyguladı.
Buraya dikkat…
Menderes; mitingde halka hitap etmek için Odunpazarı’na gitmişti. Erken seçim açıklamasının zaruretine daha fazla inanmıştı. Burada açıklayarak ortalığı sakinleştirecekti!
Oysa cuntacılar çoktan tedbir almıştı. Alandaki ses düzeninin kablolarını keserek konuşmayı engellemiş, erken seçim açıklamasına izin vermemişlerdi.(*)
Harp Okulu’ndan sonra yaşadığı bu ikinci sabotaj Menderes’i çok üzmüştü. Geceyi Eskişehir Şeker Fabrikası’nda geçirip; bu açıklamayı; kendi evi gibi hissettiği Kütahya’da yapacaktı!
Ama yine yapamayacaktı… Gece 02.00’de Genelkurmay Başkanı Erdelhun aramış, “Bazı genç subaylar darbe yapmaya çalışıyor, kolayca bastırırız” demişti ama kökü dışarıda olan bu hıyanet, onu da yutacak kadar büyüktü.
Gerisi malum…
Sayın Başbuğ…
1957 seçimlerine de; CHP’nin ısrarı üzerine “erken” gidilmişti ve İnönü’nün Heybeliada’daki köşkünde kurulan şer ittifakına rağmen, DP yine Meclis’in yüzde 70’ini almıştı.
Menderes; sadece 2,5 yıl sonra tekrar başlayan bu “erken seçim” yaygaralarına yine “Peki” diyecekti ama sizinkiler izin vermedi.
(*) https://www.aa.com.tr/tr/demokrasinin-infazi-27-mayis/menderesin-siyasi-yasamindaki-donum-noktasi-kutahya/1157208