Davutoğlu ile Babacan da dinledi mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Kabinesi İki Yıllık Değerlendirme Toplantısı”ndaki açıklamaları, her bölümü ile üzerinde uzun uzun durulmayı hak ediyor.

İki yıla sığdırılan hizmetleri dinleyince, bu ülkede bir kesimin, muhalefet adına gerçekten hazımsızlık, tahammülsüzlük ve nankörlük içinde olduğunu bir daha anlıyorsunuz.

Keşke Kılıçdaroğlu, Akşener, Karamollaoğlu, Davutoğlu ve Babacan da dinleseydi acaba felâket tellâllığından vazgeçerler miydi?

2 saat 15 dakikada eğitimden sağlığa, milli savunmadan sosyal devlet yardımlarına, ulaşımdan teknolojik hamlelere kadar anlatılan hizmetlerin güzelliğini insaf sahibi herkes teslim eder.

Kendileri bu hizmetlerden yararlandıkları halde, bir türlü takdir etmeyenlerin bahaneleri de var. Sık olarak da, “yapıyorlarsa ceplerinden mi yapıyorlar, bizim vergilerimizle yapıyorlar…” diye dikleniyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2 saati aşan değerlendirmeleri hakkında üç şey söylemek istiyorum.

1. Sayın Cumhurbaşkanı her fırsatta olduğu gibi yine 15 Temmuz’daki diriliş ruhu ile mayalanan Cumhur İttifakı’na sahip çıkarak, “Meydanlarda kurulan Cumhur İttifakı’nın bugünlere gelmesinde çok büyük emeği olan MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli ve tüm MHP’li kardeşlerimize teşekkür ediyorum” dedi.

Cumhur İttifakı, siyaset üstüdür. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin milletimizin bağrındaki zeminidir. Oy uğruna, türbinlere oynama adına heder edilemez. AK Parti ve MHP’li her yöneticinin, ittifakı vatan/millet/devlet meselesi olarak gören herkesin nefisleri aşma sorumluluğu var.

Şu anda iç/dış hasım cephenin tek hedefi Cumhur İttifakı’nı zaafa uğratmaktır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Kabinesi’nin başarısı, Cumhur İttifakı’nın başarısıdır.

Bu konuda Sayın Bahçeli’nin duruşu, tavrı her türlü takdirin üzerindedir.

2. Sayın Cumhurbaşkanı, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, 200 yılı bulan demokrasi arayışlarımızda, doğrudan milletimizin iradesiyle hayata geçirilen tek yönetim reformudur.” diyor.

Bu tespitin altını çizmek gerekir. Evet, yeni yönetim sisteminde “doğrudan milletimizin iradesi” söz konusu.

Reform adı altında Tanzimat’tan bu yana yapılanların çoğu dış baskıların eseridir. Cumhuriyet’in ilanından sonra da Tek Parti döneminin demokrasi yolundaki hamlelerinde Vesayetin Cuntacılar eliyle dayattığı “anayasal” zorbalıklar vardır. Darbelerde, doğrudan millet iradesi söz konusu olabilir mi?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine sahip çıkmak bu anlamda milletin hür iradesine sahip çıkmaktır.

Milletimizin elinden Cumhurbaşkanını seçme yetkisini artık kimse alamaz. Öyle “parlamenter sisteme dönelim de yine Başbakanlık olsun” lafları hem inandırıcı değildir, hem de atı alan Üsküdar’ı geçmiştir.

Seçilen Cumhurbaşkanı da, milletimiz de iki başlılığı bundan böyle asla kabul etmez.

24 Haziran 2018’de, seçmenin hür iradesiyle hem de ilk turda 26 milyon 331 bin oyla Erdoğan Cumhurbaşkanlığına lâyık görüldü. Sadece lâyık görülmedi, “Türkiye’yi, seçilen Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan yönetsin” diye milletçe mühür basıldı.

Bu gerçeği gözden kaçırmaya, unutturmaya çalışanlara 26 milyonun oyunu hatırlatmamız gerekiyor.

3. Sayın Cumhurbaşkanı da belirttiler eksiklikler de, aksaklıklar da var elbet. Her değişim gibi bu yeni sistemin de oturması vakit alacaktır.

Bu gerçeği, sistemin yürümediği algısının malzemesi yapmak asla iyi niyetten kaynaklanmıyor.

Gece gündüz çalışan, sözünü eserleri ile söyleyen bir Cumhurbaşkanı ve kabinesi var.

Milletimizin çoğunluğunun duası onlarla…