Değirmenci

Yakından takip edenler bilir, benim uzmanı olduğum konulardan biri de psikolojik harptir.

Yani halk adıyla algı operasyonu.

Bu konuya yıllardır çok emek verdim, gerçekten çok dirsek çürüttüm ve yetmedi çıktığında çok fayda sağlayacağına inandığım bir kitap üzerine de uzun süredir yoğun mesai harcamaktayım.

Bahse konu kitabımda psikolojik harp yöntemleri olarak kaleme aldığım bölümden bir başlığı bugünü çok ilgilendirdiği için yazıma konu etmeye karar verdim.

Başlıkta bahsi geçen yöntem psikolojik harpte çok kullanılan ve hepimizin yakından tanıdığı bir yöntem.

İftira atmak...

İftira...

Oldukça etkili bir yöntemdir ve tutmasa da izi kalır mantığıyla sıkça kullanılır.

Hele ki Türkiye gibi algıya açık ülkelerde bu yöntemin çok ciddi etkileri olur.

Bu durumu fark eden küresel çete, bu yönteme has yeni bir uygulamaya geçti ve bu uygulamayı da ilk defa yerel seçimlerde denedi.

Yöntem zekice bir yöntemdi ve temel mantığında da şu esaslar vardı;

"Seçimlerde proje üretmekle, kendinizi met etmekle, rakibinizi kötülemeye çalışmakla uğraşmayın. Tüm bunların yerine kamuoyunun en hassas, en duyarlı olduğu konuları bulun ve o konular üzerinden rakibinize saldırın. O konular üzerinden iftira ve karalama kampanyaları oluşturun."

Biçilmiş Kaftan Gazze ...

Akıllıca bir yöntemdi ve yerel seçimlerde denendi, atılan alçakça iftiralarla da kamuoyunda algı oluşturulmaya çalışıldı.

Yöntemin uygulamasına gelince...

Neydi Türk milletinin en büyük hassasiyet gösterdiği konu.

Elbette Gazze...

O zaman iktidarın üzerine bu konu üzerinden yürünmeli ve bu konu hakkında üretilecek yalan haberlerle kamuoyunda olumsuz bir algının oluşması sağlanmalıydı.

Öyle de yaptılar.

İktidarı zor durumda bırakmak için Türkiye'nin İsrail'e jet yakıtı sattığı yalanını ürettiler ve yalanı kamuoyunda yaymanın yollarını aradılar.

Sıkıntıda buydu, kim yayacaktı bu yalan haberi.

Atılan iftiranın kolaylıkla alıcı bulabilmesi için yalanı yayanın iktidar kanadında karşılığı olan bir ismin olmasına çaba gösterdiler.

Sonunda Aranan Kan Bulundu...

Fatih Erbakan...

Evet bu iftira, İsrail ajanı Adnan Oktar'ın "Fatih Sultan Mehmet gibi olacak." diye methiyeler düzdüğü Fatih Erbakan üzerinden servis edilecekti.

Öyle de yapıldı...

İftira Fatih Erbakan üzerinden kamuoyuna servis edildi.

Fatih Erbakan kim mi?

Hani şu partiyi FETÖ'cüler ele geçirdi diyerek istifa edenlerin parti genel başkanı.

Hani şu Genel Başkan Yardımcısı Doğan Aydal'ın yaş gününü İsrail'de kutladığı parti var ya onun genel başkanı.

Peki, Hikâyenin Aslı Neydi...

İşin aslı şuydu...

Fatih Erbakan eline uyduruk bir belge alarak "Türkiye İsrail'e jet yakıtı satıyor" diyerek ortalıklara döküldü.

Bu belgeyi kim servis etti?

MOSSAD...

Kim söyledi?

Bu işin arkasında MOSSAD olduğunu Ticaret Bakanı Ömer Bolat söyledi.

Hiç Olmazsa İzi Kalır...

İsrail'in vahşeti karşısında hassas olan Anadolu insanı bu yalana inandı.

Çünkü iftirayı atan milli, görüşten gelme biriydi.

Oysa işin aslı, satıldı denilen jet yakıtının hikayesi bambaşkaydı.

Sivil havacılık kuralları gereği havayolları şirketlerine ait yolcu uçakları gittikleri ülkelerde yakıt, yiyecek ve içecek ikmallerini o ülkeden yaparak dönerler.

Dünyanın her yerinde uygulama böyledir.

Bu uygulama gereği İsrail yolcu uçakları da Türkiye'ye geldiklerinde bizden yakıt, yiyecek ve içecek satın alırlar.

Satın aldıkları malzemelerde Türkiye'nin İsrail'e yaptığı ihraç kalemine yazılır.

Fatih Erbakan bu durumu adı gibi bildiği halde sanki bu satılan yakıt İsrail'in savaş uçaklarına satılıyormuş gibi anlatarak kamuoyunu kasten yanılttı ve bilerek ya da bilmeyerek MOSSAD'ın değirmenine su taşıdı.

İşin düğüm noktası da buradaydı.

Erbakan bu suyu bilerek mi taşımıştı, bilmeden mi?

Bu konudaki en keskin tespiti Erdoğan yaptı;

"Böyle olmadığını bal gibi bildikleri halde jet yakıtı konusunda Türkiye Cumhuriyeti devletine iftira atanları asla ve asla unutmayacağız."