Denizlere hakim olan, cihana hakim olur!

Türkiye'nin ısrarlı ve haklı adımları ve kendi tezlerini koruma refleksiyle, bir çok ezberlerin bozulmasını da sağlamış durumda.

Mavi Vatan 2021 Tatbikatı ile son zamanlar Türkiye'nin denizlerdeki hedeflerine karşı koyma gayretlerine hiç bir engel olamayacağını göstermektedir.

Kimseye sır değil, Türkiye'nin önü Akdeniz'de ısrarla kesilme yöntemi takip edilmekte idi. Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un sınır tanımayan Türkiye karşıtı söylem ve eylemleri, sinir uçlarının tahriki için durmadan kullanıldı.

Yunanistan kendi başına hareket etmese bile, durmadan Türkiye karşıtı tutumu ile provoke edici eylemler dizisi ile karşımıza çıktı. Halen bitmeyen süreç söz konusudur.

Lakin Türkiye Başkanı Erdoğan'ın, "denizlere hakim olan, cihana hakim olur" cümlesinde, Türkiye'nin tüm geleceğinin saklı olduğunu görmemiz şarttır.

Denizde, karada, havada bedel ödemeye hazır tutum varsa, karşındakinin geri adım atacağını görmemiz kuşkusuz mümkündür. Mısır'dan, Türkiye'nin Akdeniz'deki haklarının tanıma adımı bile, bize dengelerin nasıl şekillendiğine dair ipucu vermektedir.

Denizlere hakimiyet, düşmanca yaklaşanlar için caydırıcı içerik taşımaktadır. Türkiye'nin blöf yapmadığını kanıtlayan en önemli hamle, eyleme geçecek kadar cesurca sahaya inmesidir. "Bedel ödemeye kim hazır" sorusu, şu anda dünya siyasetinin perde arkasındaki gerçeğini yansıtan cevap barındırmakta!

Türkiye köşeye sıkıştırılıyor, uzun zamandır durmadan çıkmaza sokulmak isteniliyor. Darbeler ve yeni darbe söylemlerine bakılırsa, bunun dışarıdaki güç olma gayretimizin karşısına dikilmesi istenilen senaryo olduğunu anlamak zor değil. Burada içerideki olanlarla, dışarıdaki dizaynı beraber okumak zorundayız. Artık iç ve dış siyaset ayrımı söz konusu değildir. Özellikle küresel planlı hamleler içeren politikaların, bizzat dış mahreçli merkezlerle ilintili olduğunu görmemiz şarttır!

Halen bu yaklaşımı ciddiye almayan veya bilerek isteyerek küçük görmek isteyen ve kasıtlı söylem üreten merkezlerin olduğunu görüyoruz. Akdeniz'deki haklı davamızın neticesini aldıkça, bedel ödeyecek kadar korkmadan bu yoldan vazgeçmeyeceğimizi anlattıkça, hem katı düşmanlıklar artacak, hem de bükülemeyen bilek öpülecektir.

Fransa örneğinde olduğu gibi! Macron'un tahrikleri provokasyonları sonuç vermedikçe, yeni etap devreye girdi. Macron mektup yazdı ve sonuç, Erdoğan ve Macron konferans yolu ile görüşme gerçekleştirdi. Türkiye; Fransa'ya, "tüm düşmanlığın ve eylemlerin sadece rakiplik refleksiyle olsa, ortak paydada birleşebiliriz" mesajını veriyor. "Kafkasya'da, Akdeniz'de bir çok konuda çözüm üretebiliriz" diyor, Türkiye. Başkan Erdoğan'ın sorun çözümündeki kabiliyeti ortada. Kimseye kuşku bırakmayacak, net tablo var ortada. Çözümsüzlük adresi, Türkiye karşıtı tüm güçler, eninde sonunda çözüm üretimi için çalacağı kapının, "Erdoğan aklı" olduğunu anlıyor. Mesele de budur! Yormak, efor harcatmak ve Türkiye'nin enerjisini tüketmek! İç siyasette sinir uçlarını tahrik eden eylemleri ve söylemleri devreye sokarak, hükümetin vizyonunu sekteye uğratmak!

Toplumun değerlerini tahrik eden her türlü olayların ve demokrasi başlığı ile iyi niyet görünümlü, eşcinsellik dahil konuların sıradanlaştırılması, toplumun temel taşlarının oynatıldığını görmemiz hayatidir. Dijital faşizmin hüküm sürdüğü bu çağda, nasıl bir savaşla karşı karşıya olduğumuzu anlamak bizi kurtarmaz! Bunların okullarda çocuklarımıza aktarılması gerektiğini, yeni neslin zihninin "yenilikçi görünümlü" yıkım projelerine teslim etmememiz elzemdir. Gerçek yeniliğin ve ufkun ötesini görebilen medeniyet anlayışının, hangi kodlarda saklı olduğunu, kendi değerlerimizle harmanlanmış yeniliği kendimiz gösteremezsek, başkasının "yeni görünümlü yıkımına" geleceğimizi teslim etmiş oluruz. Oysa bizim başarmamız, alemi İslam'ın başarısı olacaktır.