Ayasofya Camii’nin açýlmasý 86 yýllýk hasretten çok daha derin bir anlam taþýmaktadýr. Bu ayný zamanda, “Neden þimdiye kadar açýlmadý” sorusunun da cevabýdýr. Haçlý dünyasý “ara durak” olarak gördüðü “müze”den, “son adým” olan “kilise”ye geçme planlarý yaparken, “cami” ile karþýlaþýnca, “tekrar baþa döndük” diye öfkelendi. Üstelik de “baþa dönmek”ten, 86 yýl öncesini deðil, 1453’ü kastediyorlardý.
Yani Ayasofya, içimizdeki “Açýlmasýn”cýlarýn dediði gibi “iç meselemiz” falan deðil, zorlu bir baðýmsýzlýk göstergesidir. Yani ekonomisi ÝMF’ye, savunmasý ABD’ye baðlý bir Türkiye Ayasofya’yý asla açamazdý. Yoksa 1950’den bu yana on defa açýlýrdý.
Geç ama “muhteþem” açýldý. Bu süreçte çekingen; pýsýrýk bir tutum deðil, “Ne anlama geldiðini bilerek aldýðýmýz bu kararý gümbür gümbür uyguluyoruz” demek olan; dik bir duruþ sergilendi. “Sancak ve Kýlýç” bir dekor olarak deðil, “güçlü bir mesaj” için kullanýldý.
Bunlar sýrf Batý’yý tahrik için yapýlmadý. Bu hamle ile güneyimizde piþirilen bir Haçlý-Siyonist saldýrýya mukabele edildi. ABD’nin gücüyle þýmaran Ýsrail ile AB’den cesaret alan Yunanistan, doðalgaz boru hattýndan sonra 2 Temmuz’da da Türkiye’ye karþý “askerî ittifak” anlaþmasý imzalayacaktý. Ayasofya’nýn da ayný tarihte görüþeceðinin açýklamasý çok anlamlýydý.
Velhasýl, Ayasofya’nýn açýlýþ dönemi ve yöntemi, Türkiye’yi ekonomik, siyasî hatta askerî olarak kuþatmaya çalýþan Haçlý-Siyonist Ýttifak’a bir meydan okumadýr. Bu karar, Türkiye’nin son dönemde izlediði millî politikanýn yeni bir adýmýdýr, devamý da beklenmelidir. Yani Ayasofya’nýn açýlýþý, yeni istiklâl mücadelemizin önemli bir parçasýdýr, arkasýnda durulmalýdýr.
Oysa 86 yýl sonra gelen bu önemli adýmýn oluþturduðu “millî sinerji” 86 saat bile sürmedi. Açýlmasýný engelleyemeyenler sýradanlaþtýrmayý baþardýlar! Üstelik de bizim verdiðimiz “hatalý paslarý” kullanarak…
Önce yersiz ve gereksiz olarak aðýzlarýna verilen Hilafet sakýzýný çiðnediler. Sonra da “Ýstanbul Sözleþmesi” tartýþmasýný tekrar alevlendirdiler.
Kadýna þiddetin önlenmesine hiçbir katkýsý olmayan bu metni adeta kutsallaþtýrarak, Ýstanbul Sözleþmesi’ne karþý olanlarý utanmadan; “kadýna þiddet yanlýsý” olarak sundular.
15 Temmuz’a bile ses çýkarmayan þirketler “Ýstanbul Sözleþmesi’ne destek” açýklamasý için sýraya girdi. “Destekliyoruz” demeyen “kadýn düþmaný” ilan edildi.
Aslýnda bunlarýn, kadýna þiddet ve tecavüz ile hiçbir derdi yoktu. Olsaydý, tecavüzcülere bir çift laf söylerlerdi. Oysa o ahlaksýzlara tek kelime etmediler. “Þer ittifaký zedelenmesin” diye onursuzca sustular.
“DOST ATEÞÝ” DAHA ÇOK TAHRÝP EDÝYOR
Neyse ki millet bunlarý tanýyor ve ne yapmak istediklerini iyi biliyor.
Ancak, son günlerde asýl tahribat kendi içimizden geliyor. Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn “Nas deðil ya; deðiþtiririz” açýklamasýndan sonra Ýstanbul Sözleþmesi’nden çekilme süreci baþlatýldýðý halde, Kadem’in yaptýðý bir açýklamayý “geri dönüþ sinyali” olarak deðerlendiren bazý yazarlarýmýz, eleþtirilerini yeniden yoðunlaþtýrdýlar. Kadýna þiddetin çözümüne hiçbir katkýsý olmayan Ýstanbul Sözleþmesi’nin; aile ocaðýna dinamit koyan, homoseksüellik gibi bir ahlaksýzlýðý aklayan bir Haçlý saldýrýsý olduðunu vurgulayan bu eleþtiriler elbette haklýdýr. Ancak “Bu hatadan dönüleceði” en yetkili aðýzlardan tekrar tekrar teyit edildiði halde, bu eleþtirilerin; bu kritik dönemde devam etmesi yapýcý deðil, ayrýþtýrýcý bir etki doðurmaktadýr.
Kendi aramýzdaki bu gereksiz tartýþma, sadece Ayasofya’nýn intikamýný almaya çalýþanlara yaramaktadýr. “Nas deðil, deðiþtiririz” iradesi aynen devam ettiði halde, Erdoðan’ý yýpratma sonucu doðuran bu tutum, Ýstanbul Sözleþmesi’ni ölümüne savunan “Þer Ýttifaký” ile ayný hedefe ateþ edilmesi anlamýna gelmiyor mu? Bu ise Cumhuriyet döneminin en kritik istiklâl mücadelesini zaafa uðratmak olmuyor mu?