M. Yalçın Yılmaz
M. Yalçın Yılmaz
Tüm Yazıları

Dil savaşları

1830 yılında Fransızlar Cezayir'i işgal etti. Cezayir halkının Fransız işgaline karşı direniş sembolü Emir Abdülkâdir ağır bedeller ödedi. Tam 132 sene süren işgal çok kanlıydı.

İkinci dünya savaşından sonra sömürülen topraklarda bağımsızlık talepleri artmış ve dalga dalga yayılmıştı. 1945'te Setif ve Guelma'da 45.000 Cezayirli katledilmişti. Cezayirliler bağımsızlıklarını ilan edene kadar soykırıma uğradıklarını dile getiriyor ve dünyaya sitem ediyorlardı.

Fransa kültürel asimilasyon politikalarıyla Paris'e ruhunu teslim etmiş elitleri çoktan yetiştirmişti.

Ülkenin elitleri kendi aralarında Fransızca konuşuyorlar ve halka da bunu bir yüksek kültür seviyesi olarak dayatıyorlardı.

1962'de nihayet bağımsızlık ilan edilmişti ancak Fransa, eğitim ve kültür alanında hala söz sahibiydi. Sömürge dönemi yaşamış coğrafyaların yeniden vatan olma süreci bir dizi kimlik tartışmalarını da beraberinde getiriyor.

Fransa, sömürge dönemini yaşatabilmek için Cezayir'i bir eyalet olarak görüyor ve frankofon dairesinde konumlandırıyor. Cezayirliler ise şimdilerde kendi geleceklerini tayin etme haklarını yalnızca kendilerinde görüyorlar.

Bugünlerde Cezayir'de önemli bir tartışma başladı. Resmi kurumlarda Fransızcanın kullanılmaması gündeme düştü. Bu hamle dilin bir politik araç olarak kullanıldığını bize gösteriyor.

Cezayir aydınlarının bir kısmı artan işsizlik ve tıkanmışlık karşısında İngilizce öğretiminin yaygınlaşmasını talep ediyorlar. Özellikle 20-30 yıldır yabancı dil öğretiminde İngilizceyi tercih etme eğilimi ve dünyaya entegre kuşaklar yetiştirme hedefi tabii ki Paris'i rahatsız ediyor.

Bölgede olup bitenlere baktığımızda ise son dönemde Arap kimliğinin belirginleşmesi, kamu kurumlarında hizmetin Arapça verilmesi kararı dilin siyasal bir araç haline geldiğini bir kez daha kanıtlıyor.

Bu arada Cezayirlilerin sömürge döneminin tesiriyle hem Arapçayı hem de Fransızcayı yeterince doğru konuşamadıklarını, ortaya karma bir dil çıktığını da ifade edelim. Bu karmaşa bir zihinsel ve düşünsel muğlaklık da doğurmaktadır.

Geçen hafta Cezayir'in bir diğer hamlesi ise Macron'a hava uçuşlarını kapatmış olması. Bu karar bir anlamda Fransa'nın Afrika içlerine giden güzergâhını kesmek anlamına geliyor. Elbette bu olup bitenleri Avrupa'da yükselen Müslüman/yabancı karşıtlığından ayrı düşünemeyiz.

Fransa'nın arka bahçesi olarak gördüğü Afrika'da yakın gelecekte işi zor görünüyor. Afrika'nın uyanışı ve kendi ulusal çıkarlarını önceleyen siyasal hareketlerin öne çıkması her ne kadar darbelerle bir müddet engellense de her darbe ve katliam Afrika ülkelerinde daha güçlü bir uyanışı doğuracaktır.

Gelecek yıl AB konseyi dönem başkanlığını devralacak olan Fransa acaba birliğin toplantılarında İngilizce yerine Fransızca konuşturabilecek mi?

Fransa'da bazı parlamenterlerin bu konuda hazırlık yaptığını, Brexit'le kopan İngiltere'nin dilini de AB'den kaldırmak istediklerini biliyoruz. Bu hamleyi gerçekleştirebilecekler mi birlikte göreceğiz. Peki AB'de Almanca konuşan sayısı Fransızca konuşanlara göre çok daha fazlayken Almanya'dan böyle bir talep gelebilir mi?

Dil savaşlarını takip edeceğiz.

AKM'de Mozaik

4 Kasım akşamı AKM'nin açılış etkinlikleri kapsamında değerli sanatçı İhsan Özer'in yönetmenliğinde özel bir program gerçekleşti. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'ne bağlı koro ve topluluklarından oluşan yüz elli sanatçı, Klasik Türk Müziği'nin çok sevilen eserlerini, halk müziği ezgilerini, sema ayinlerinin, zikirlerin coşkusunu içeren bir performans gerçekleştirdi. Bu arada hologram teknolojisi kullanılarak Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli ile Aşık Veysel temsili olarak sahnede yer aldı. Salonun yeni teknolojik imkanlarının kullanıldığı programda Türk müziğinin yüzlerce yıllık geçmişi bugüne taşındı. Yaklaşık iki saat süren konser Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bugüne kadar ortaya koyduğu en iddialı çalışmalardan biri oldu.

Sanatseverlerin yoğun ilgi gösterdiği bu konserde emeği geçen Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu, İstanbul Devlet Tarihi Türk Müziği Topluluğu ve Mehter Bölümü, İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu, İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu, İstanbul Devlet Modern Folk Müzik Topluluğu, İstanbul Devlet Türk Halk Müziği Korosu ve Halk Dansları Topluluğu sanatçılarımızı yürekten kutluyorum. Sahne performansı sırasında bu topluluklara emeği geçen Nevzat Atlığ, Necdet Yaşar, İnci Çayırlı gibi birçok sanatçımızı yâd ettik.

Türk müziği topluluklarının bir arada muhteşem bir etkinlik gerçekleştiremeyeceğine inanan bazı kesimler de umarım uzun bir sessizliğe bürünürler.