‘Düşman sadece İslâmcılık değil, İslâm'ın tamamıdır!'

Evvelki akşam, Güney Almanya şehirlerinden Mannheim'da, bıçaklı bir kişi, 'Pax Europa' (Avrupa Barışı) isimli kuruluşun merkezine saldırmış.. Bir kişinin ağır yaralandığı bildiriliyor.. Saldırganın kimliği henüz belli değilmiş..

'Pax'ın mânâsının tekrar hatırlanmasında fayda olsa gerek..'Pax', Latincede 'barış' mânâsına gelmektedir. Ama, bu kelime, 'Pax Romana' diye telâffuz edildiğinde, özel bir 'ıstılah/ -terim' olarak ayrı bir mânâya geliyordu: 'Teslim ol, barış olsun!..'

Ne iyi, değil mi? Teslim olun, mesele biter..

Elbette, İslâm da teslim olmak mânâsındadır, ama, şu veya bu, bir takım beşerî güçlere değil, sadece Allah'a teslim olmaktır.

Son yüzyılda, 'Pax Americana' vardı. 30 yıl öncelerde 'Sovyet Rusya Komünist İmparatorluğu' döneminde de, 'Pax Russica..' vardı. Şimdi ise, Avrupalılar da, 'PaxEuropa' deyimini bayraklaştırmaya çalışıyorlar.

Mannheim'daki 'Pax Europa' merkezine yapılan saldırı hemen Müslümanların üzerine atılıp, Alman 'Yeşiller Partisi'nin lideri Frau (mss) Licarda Lang, 'İslamcılığa karşı bütün anayasa imkânlarını kullanarak harekete geçmeliyiz..' demiş.. Onun açıklamasının altına yazılan yorumlarda ise, 'Hayır!. Sadece İslâmcılık değil.. Düşman İslâmdır! İslam'ın tamamıdır!' cümlesi birçoklarınca paylaşılmış..

*

Amerikan Emperyalizminin Birleşmiş Milletler'deki eski baş temsilcilerinden militan tavırlarıyla bilinen, geçen aylarda da Amerikan Başkanlığı için Cumhuriyetçi Parti'den başkan adaylığına soyunan ve Trump karşısında şansının olmadığını görüp yarıştan çekilen Mss. Nikki Haley, evvelki gün, Siyonist İsrail rejimini ziyaret etmiş.. Ziyaret ettiği Siyonist askerlerin bir merkezini de ziyaret etmiş; haber filmlerini gördüm, yine o eski militan tavrıyla, HAMAS mücahidlerinin (yani, çocuklar ve kadınlar da dâhil bütün Gazze ve bütün Filistin halkı) üzerine atılacak olan top mermilerinin üzerine, 'Finishthem!../ İşlerini Bitirin..' diye yazmış ve bunula yetinmeyip, 'America loves İsrael..' (Amerika İsrail'i seviyor..)' cümlesini de yazmış, 'mâlumu ilâm' olarak..

Siyonist haydutlar çetesinin baş haydutu Neenyahu ise, Biden'ın evvelki akşam açıkladığı üç merhaleli bir barış planına karşı çıkıyormuş gibi bir 'muvazaa' / danışıklı döğüş tavrıyla, güya Amerika'ya da kafa tutuyorcasına, 'Hedeflerimize ulaşıncaya kadar, Gazze'de ateşkes olmayacaktır..' diyor.

*

'Acı ile şerefin birlikte yoğruluşu'nun25.Yıldönümünde..

Dün, 'Ülke tv.'de, 'Merve Kavakçı Hanım'ın, 1999 seçimlerinde, Erbakan Hoca'nın perde gerisi liderliğindeki 'Fazilet Partisi'sinden, İstanbul'dan, ilk başörtülü m.vekili olarak seçilip Meclis'e girmesi üzerine cereyan ettiği korkunç sahneleri yansıtan bir program vardı. Evet, çeyrek yüzyılönce, bu memlekette yaşanan o sahneler, acılarını ve hınçlarını yüreğimde hissederek, bir daha hatırladım. Yeni nesiller bu sahneleri uzaaak bir geçmişteki 'faşist diktatörlük' tavırları sanıyorlar. Halbuki sadece 25 yıl önce cereyan etmişti..

'Meclis'e başörtülü olarak girilemezdi.. Meclis'in töresi, kuralları vardı..' gerekçesi söyleniyordu, 'laik diktatörlük zihniyeti'nin ceberrutluğuyla..

Ali Rıza Septioğlu merhûm, 'en yaşlı üye' olarak, Meclis'in yeni seçim sonrasındaki ilk toplantısına başkanlık yaparken, 'Milletin de töre ve kuralları var..' demişti, haklı olarak..

FP'nin 110 m.vekili vardı, yeni Meclis'te.. Mâlum laik diktatörlük kalıntıları, dakikalar boyunca sürekli alkışlarla protesto ediyorlardı, Merve Hanım'ı.. Başbakan Ecevit, önceden hazırladığı bir kağıdı cebinden çıkarıp, 'Burası devlete meydan okuma yeri değildir.. Bu kadına haddini bildirin..' diye tepiniyordu taife-i laikus' güruhunun çılgınca alkışları arasında.. 'Faşist diktatörlük' ancak böyle sergilenebilirdi.

Ve o azgın saldırılar karşısında, seçimle Meclis'e 'mücahid'nâralarıyla desteklenerek gelmiş yeni m.vekilleri de tabloyu sadece seyretmişler, Merve Hanım'ı yalnız bırakmışlardı.. Ve sadece Merve Hanım değil, ilkokulda okuyan çocukları bile 'yuh'lanıyor ve bu sahneler ekranlardan bütün dünyaya bir utanç levhası olarak yansıtılıyordu..

Isparta- İslam köylü Hacı Yahya Efendi ve Ümmühan Teyze'nin oğlu olan C.Başkanı Süleyman Demirel ise, Merve Hanım'ı 'Meclis'i karıştırmak için, Meclis'e özel olaraksokulmuş bir 'provokatör'/kışkırtıcı' nitelemesi yapıyordu. Dönemin Danıştay Başkanı da, uzun yıllar babasıyla birlikte kaldığı Amerika'da (on binlerce TC vatandaşı gibi) 'çifte vatandaşlık' statüsüne de sahib olan Merve Hanım'ı, TC vatandaşlığından çıkarıyor ve 'benzer statüde olan başkalarının tedirgin olmasına gerek yoktur.' açıklamasını da yaparak..

Merve Hanım'la Almanya'da karşılaştığımızda Meclis'te yalnız bırakılmasını sorduğumda, -özetle- şöyle anlatmıştı; o macerayı:

'Erbakan hoca bana .m.vekili adayı olmamı istediğinde elbette memnun oldum, ama, bir çok tanıdığımla da istişare ettim. Bu arada Tayyib Abi'nin görüşünü sorduğumda, Tayyib Abi, bana, 'İyi güzel de Merve abla.. Seni Meclis'te koruyamazlar..' diye endişesini belirttiğini söylemişti..'

Öyle de olmuştu..

Evet, o acı günleri unutmamak ve sadece noksanlara bakarak, alınan mesafeleri de görmek ve o diktatörlük günlerinin tekrarlanamayacağını sanmamak gerekiyor.