Emperial güçlerin hepsi de ayný gücetaparlýkla mâlûldür...

Bugün, Türkiye Baþkaný Erdoðan ile Rusya Baþkaný Putin, Karadeniz kýyýsýndaki liman þehri Soçi'de bir görüþme yapacaklar. Ama bu, denilebilir ki, geçmiþteki görüþmelerden çok daha önemli ve dünya siyasetinin yönünü belirlemekte etkisi olan bir görüþme olacak.

Çünkü bu görüþme, Amerikan Baþkaný Biden'ýn Baþkan Erdoðan'la taa baþtan, henüz iktidara gelmeden 1 sene öncelerde, 'Erdoðan, içerdeki muhalefet güçleriyle iþbirliði yapýlarak iktidardan uzaklaþtýrýlmalýdýr...' diye zýtlaþmasýyla gelinen sýkýntýlý bir dönemde gerçekleþiyor. Ve Biden, Baþkan oluþundan bu yana geçen 9 ay boyunca, önceden açýkladýðý çizgide yürüyor. Bunun içindir ki, Erdoðan da, geçen hafta, New York'tan dönüþ yolunda yaptýðý açýklamalarda, Biden'la olan irtibatýnýn, önceki Amerikan Baþkanlarý olan Bush, Obamave Trump'dan hiç birisiyle yaþanmamýþ þekilde olumsuz bir noktada bulunduðunu açýkladý.

Ayrýca, Amerikan TV kanallarýndan CBC ekranlarýnda yayýnlanan uzun mülâkatýnda da, Erdoðan, tavrýný, kesin bir kararlýlýkla ortaya koydu. Ve Amerikan halkýný, 'Amerikan Hükûmeti'nin Türkiye aleyhindeki terör örgütlerini var gücüyle desteklediði'nden çok net ifadelerle açýkça, haberdar etti.

*

Elbette, devletler arasýnda ihtilâflý konular çýktýðýnda, savaþ, en son çaredir ve hattâ, çaresizliktir. Bu bakýmdan, bu gibi gerilimli durumlarda, anlaþma yolunu da tamamen týkamamak ve söylenen sözler için bir manevra alaný býrakmak da gereklidir. Erdoðan da bunu yaptý ve Amerika'daki akýl sahiplerine, ayný ittifak (NATO) içinde olanlarýn bu davranýþýnýn müttefiklikle baðdaþmadýðýný, bunun nice belirsiz tehlikeler barýndýrdýðýný hatýrlatmýþ oldu.

*

Hemen herkes, hele de dýþ siyaset konularýnda, -iç siyaset konularýndan olduðundan daha rahat þekilde konuþabildiðinden- kendi çapýnda bir diplomat gibi konuþur. Bu dünyanýn hemen her tarafýnda da böyledir.

'Ýkinci Dünya Savaþý' yýllarýný anlatan bir romanda, Baltýk Denizi'ne giren bir asker, bu gibi suyla temasa geçince, 'Bütün bunlar senin yüzünden...' diyerek Adolf Hitler'e okkalý bir küfür savurur. Ýnsaný ilk anda güldürür, ama o askerin içinde bulunduðu þartlarýn bir aslî sorumlusunu göstermek istemesi karþýsýnda, ilginç bir tepki koymak yoludur o yöntem.

*

Diplomasi için þöyle bir denklem kurulur:

Diplomaside, 'Evet...' denilirse, belki...' demektir.

'Belki...' denilirse, 'Hayýr..!' demektir.

Direkt, 'Hayýr...' diyen ise, 'diplomasiyi bilmiyor' demektir.

Yani, diplomaside geri adým atacak manevra alanlarýný iyi hesab etmek gerekir.

*

Diplomasi bir satranç oyunu gibidir. Orada, taraflarýn ellerinde kaleleri, filleri, vezirleri, askerleri ve piyonlarý vardýr; bunlarýn her birisi yeri gelince, oyunun ileri merhalelerinde en önemsiz sayýlan bir piyon bile bir vezir'den, bir kale'den, bir fil'den daha önemli olabilir. Çünkü korunacak olan, 'þah'týr; diðerleri, hep 'þah'ýn korunmasý için vardýr ve o uðurda gerektiðinde diðerlerinin her birisi fedâ olunurlar. Sonunda, bir tarafýn 'þah'ý 'mat' olur.

Diplomasi satrancýnda da, 'þah'; taraflarýn asýl korumak istedikleri ve uðrunda diðer her þeyi fedâ edebilecekleri ve nihaî hedef, her ne ise, odur. Ve diðer bir deyimle, diplomasi de, savaþýn ve siyasetin baþka vasýtalarla devamýndan baþka bir þey deðildir.

*

Amerika ve Avrupa'daki müttefikleri, her ne kadar, kendi aralarýnda derin ihtilâflar içinde bulunuyorlar ve kalbleri þerhâ-þerhâ olsa da kendilerini asýrlarca meþgul etmiþ bir 'Ýslâm ve Müslüman korkusu' karþýsýnda, kendi varlýklarýný korumayý 'þah'larý olarak kabul ediyorlar, tabiatiyle. Onun için, Müslümanlarýn büyük gücü Osmanlý'yý tarih sahnesinden bertaraf ettikten 30 sene sonralarda, Müslüman coðrafyalarýnýn kalbi mesâbesinde olan Orta Doðu'ya, Filistin'e, kendilerinin bu coðrafyadaki bir uzantýsý olarak, Ýsrail rejimini bir zehirli hançer gibi saplamýþlardý.

O zamandan beri, bu zehirli hançeri oradan çýkarýp atabilecek her muhtemel geliþmeyi boðmak istiyorlar. Sadece þu son 40-50 küsur senedir, Müslüman coðrafyalarýndaki Ýslâmî kýpýrdanýþlarý henüz çekirdek veya cenin halindeyken boðmak veya hedefinden saptýrmak için neler yaptýklarý ve kendi toplumlarýný da, ancak psikiyatri kliniklerinin çare bulmaya çalýþabileceði bir onulmaz 'Ýslamofobia/ Ýslam korkusuyla nasýl esir aldýklarý, ortada... Hele de, Türkiye'ye 20 yýldýr hükûmet eden kadrolarý tökezletmek için ellerinden geleni yapmaya bunun için çýrpýnýyorlar.

*

Bu konuda, Amerika ve Avrupa devletlerinden daha geride olmayan Rusya da, þimdi bu durumdan istifade etmeye çalýþýyor. Erdoðan Türkiyesi ile Amerika arasýnda esen sert rüzgârlar karþýsýnda, Rusya da, Türkiye'yi, kendi siyaseti önünde eðilmeye zorluyor ve bunun için, özellikle de Suriye'de, -rus subaylarýnýn ve Ýran'ýn yol göstermesi olmaksýzýn hareket etmesi mümkün olmayan- 50 küsur yýllýk Baas diktatörlüðü ve Beþþâr Esed'e, Türkiye'nin korumasý altýndaki güney sýnýrlarýnda Ýdlib ve diðer sivil yerleþim birimlerini bombardýman ettiriyor ve bunu Erdoðan da biliyor ki, Rusya'nýn izni olmadan Suriye rejiminin adým atacak gücü yoktur. O zaman, bu tahriklerden, Türkiye'yi Rusya tarafýna yatmaya ve NATO dünyasýnda bir gedik açmaya çalýþtýðý açýkça sýrýtýyor.

*

Bu bakýmdan, bugün, Erdoðan- Putin görüþmesi, Türkiye'yi yeni ve çok köklü kararlar almaya sevk edebilecek çapta önem arz etmektedir. Umulur ki, Putin Rusyasý da, 1945 sonrasýndaki Stalin Rusyasý gibi ham-hayallere kapýlmaz.

*