Erdoğan'ın kurmay zekâsı ve 104 atanamamış darbeci

104 emekli amiralin bir gece yarısı "Yüce Türk Milleti" diye başlayıp, bir dizi yavan ve yersiz uyarının ardından "aksi halde..." diye devam eden tehditkar bildirisinin yarattığı yüksek gerilim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çıkıp konuşmasıyla sükun buldu.

Erdoğan sadece vazife gereği değil hakikatin ve milli iradenin gereği olarak da çok önemli, çok güçlü ve çok yapıcı bir konuşma yaptı. Yaklaşımı son derece sarihti.

Bildirinin üslubuna, mahiyetine ve zamanlamasına dair "kesinlikle art niyetli bir girişimdir" diyerek demokrasi adına net tavır koyarken, belli çevrelerce manidar biçimde tartışmaya çekilen Montrö Sözleşmesi, Milli Savunma Üniversitesi, sarıklı asker gibi konular hakkında ise gerçekçi ve tartışmaya mahal bırakmayacak netlikte bir yaklaşım sergiledi.

Suyun bilerek bulandırıldığı bu gibi ortamlarda yapılacak en doğru şey şeffaflık ve netliktir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu yaptı. Zaten hukukun konusu olmuş bildiri ve imzacıları hakkında siyasi vurgun yapmak yerine olayları-olanları hukukun terazisine, milletin ferasetine, devletin şeceresine emanet etti.

Türkiye'nin menfaatlerini korumak için 19 yıldır 7/24 çalışan Erdoğan Cumhurbaşkanı ve Başkomutan sıfatıyla "Montrö Sözleşmesinden çıkmayla ilgili halihazırda ne bir çalışmamız ne de böyle bir niyetimiz vardır" diyerek noktayı koydu. Dedikodu ve kaos üretim merkezlerini kendi dumanında boğdu.

Ama Türkiye'nin egemenliği ve menfaatleri adına çok önemsediğim şu cümleyi de kurdu Cumhurbaşkanı: "Ama gelecekte bu ihtiyaç ortaya çıkarsa, ülkemizi daha iyisine kavuşturmak üzere her sözleşmeyi gözden geçirmekten de çekinmeyiz".

1936'da o günün dünyası ve Türkiye'nin şartlarına göre imzalanmış bir anlaşmayı şartlar değiştiğinde, ülke menfaatiniz gerektirdiğinde daha iyi bir planlama ve güçlü yönetimle elbette yeniden değerlendirebilirsiniz. Büyük Türkiye ideali bunu kapsar.

Öte yandan emekli asker bildirgesinin ötesinde bir anlam ve içeriğe sahip olan metnin nasıl bir network ağında dokunduğu yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

Nitekim darbe-vesayet geleneği, millet iradesi yerine sahibinin sesi deyince akla kimler geliyorsa aynen oradan sökün ediyor ipin ucu. Tahmin edildiği üzere olağan şüpheliler olay mahallinde görüldü.

Cumhurbaşkanı bunu "Şu anda bu 104 kişinin içerisinde bizzat Cumhuriyet Halk Partisi'nin üyesi olan, kendisi, karısı, yeğeni, oğlu, şusu-busu olanlar var. Şimdi bunları da yakın zamanda yazılı ve görsel medyada göreceksiniz. Ve bu işin merkezinde aslında Ana Muhalefet Partisi'nin ta kendisi var" diyerek ilan etti.

İttifak ortağı İyi Parti Genel Başkanı Akşener'in "zevzeklik" diye yere çaldığı bildiri metninden bile Erdoğan'ı ve iktidarı sorumlu tutmaya kalkan Kılıçdaroğlu'nun bir darbe gecesi geleneği olarak neden bir kez daha sus pus olduğu da böylece anlaşılmış oldu.

Oysa pek çok kez darbeye maruz kalmış ama her seferinde daha güçlü biçimde darbeyi sahibine iade etmiş bir ülke Türkiye.

Demokrasiye, milli iradeye, seçtiği-yetkilendirdiği siyasilere nasıl sahip çıktığının şanlı tarihidir 15 Temmuz. Şehitlerine verdiği sözünü yine tutar, ne işgale ne darbeye izin verir. Can verir, vatan vermez.

Türkiye'de "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" o yüzden.

Bu hakikati atanamamış emekli amiraller de öğrense iyi olur.

İşler imzacılar açısından giderek trajikomik bir hal almaya da başladı. Eminim pişmandır çoğu şimdiden. "Siz ne yaptınız yahu" diye diye iyice bunaltıyordur eşleri.

Deniz kıyısına, şehirlerin en güzel yerlerine kurulu orduevlerinde toplaşıp askerlik anıları yetmeyince, üstüne bir de Halk TV, KRT izleyip Sözcü, Cumhuriyet vb. okumanın getirdiği oksijensizlik yaşanınca, yaptıkları analiz bu kadar olmuş işte tekaütlerin.

Türkiye'nin en zorlu dönemlerinde, en milli mevzularında ses etmeyen imzacıların yazdıkları bildirinin tonlamasını, temasını, tınısını ayarlayamaması, algısını duygusunu hesap edememesi bir zamanlar sahip olmaları gereken kurmay zekadan ve öngörüden ne kadar yoksun olduklarını da ispatlıyor.

Ülkemiz halihazırda havada, karada, denizde, uzayda kaç cephede birden mücadele veriyor. Böyle bir dönemde böyle bir bildiri çıkınca ortaya "bu zeka, bu kafa iyi ki emekli olmuş" demeden edemiyor insan.

Ama "sizin çocuklar başaramadı, yine eline yüzüne bulaştırdı" demek lazım sahiplerine!