Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın Saadet Partisi YİK Başkanı Oğuzhan Asiltürk’ü ziyareti -medyanın pek sevdiği tabirle söylersek- “siyaseti dalgalandırdı”. Kartların yeniden karıldığına, yeniden dağıtılacağına ve oyunun baştan oynanacağına delil sayıldı.
Sadece Asiltürk ziyareti değil elbette Ankara’yı hareketlendiren. Bir yandan Erdoğan’ın Hüda-Par ve DSP Genel Başkanlarıyla yaptığı telefon görüşmeleri öte yandan MHP Genel Başkanı ve Cumhur İttifakı ortağı Devlet Bahçeli’nin İyi Parti’ye yönelttiği “eve dön, huzur bul” çağrıları, iktidar bloğunun seçim hazırlığına yoruldu.
Bilhassa aylardır “erken seçim” dışında bir şey konuşmayan, seçimlerin neden erken yapılması gerektiği konusunda ne iktidarı ne kamuoyunu ikna edemeyen muhalefet çevrelerinde bu hareketlilik -yok yere- kendi siyasi becerilerine bile yoruldu.
Hal bu ki o iş öyle değil.
AK Parti çevrelerinde yaklaşan seçimler üzerine konuşuluyor elbette. Bütün planlar, programlar, çalışmalar hep o yönde. Ama “erken” seçim değil “vaktinde” seçim için. Erken seçim başlığı muhalefetin ortaya attığı lafın lüzumsuzluğu üzerine açılıp kapatılıyor sadece.
Teşkilat seçimlerle meşgul zaten. Covid-19 nedeniyle ara verilen il olağan kongreleri toplu şekilde yapılıyor. Başkan Erdoğan da dün olduğu gibi canlı bağlantıyla katılıyor il kongrelerine.
Medyayı heyecanlandıran hareketlenmenin seçimlerle ilgisi aşikar elbette. Erdoğan-Asiltürk görüşmesi muhalefeti ürpertse de AK Parti çevrelerinde “son derece doğal, lüzumlu ve yerinde” şeklinde değerlendiriliyor.
Parti tabanlarını ve hassasiyetlerini ayırt etmek öyle zor ki zaten. Ortak mücadele geçmişi, dünya ve Türkiye tasavvurundaki benzerlikler, siyasi gelenekler ve siyaset yapma amacındaki ortaklıklar aynı toprağa salınmış kökler gibi aşağıda birbirine dolanıyor.
Öte yandan Saadet Partisi yönetiminin CHP ve HDP ile girdiği yolların parti tabanını huzursuz ettiği, Erdoğan’ın liderliğine ve gayretine gösterilen takdirin bilhassa Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla beraber açıktan dile getirildiği herkesçe biliniyor. Ortak online sohbet gruplarına üye olan ve siyasi gelişmeleri anlık olarak değerlendiren parti tabanlarının Erdoğan-Asiltürk görüşmesini çok olumlu değerlendirdiğini kayda geçirelim.
Erdoğan’ın siyaset yapış tarzı açısından da vaktinde seçime bir işaret bu ziyaret. Cumhur İttifakının büyük ortağı olarak siyaseti yeniden mayalıyor Cumhurbaşkanı.
Zira parti yönetimleri belli konularda anlaşsa bile tabanlarını ikna edip yanlarına çekemezlerse yukarıdaki ittifakın ne ömrü olur ne de partiye hayrı.
CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi’nde olan budur.
Kamuoyunun karşısına çıkıp “Ey ahali, biz HDP ile hedef birliği ettik” diyemedikleri ve fakat hem koordinatları kendilerini ele verdiği, hem de zaten verilen oylar HDP’liler tarafından başlarına sıkça kakıldığı için düşülen durum ortada.
Bahçeli’nin “eve dönün” çağrısı ise İyi Parti liderine ve parti elitlerine değildi bana kalırsa. Kurulduğu günden beri mütemadiyen dağılan, dağılırken de etrafa FETÖ iddiaları saçılan İyi Parti’de üst yapıdan bağımsız olarak yerinden kıpırdamayan bir taban var. Bekliyorlar. Oraya sesleniyor Bahçeli.
Kaldı ki en küçük partiler bile büyük birer organizasyondur aslında. Teşkilat yapıları, partilerin karar alma, politika üretme-uygulama mekanizmaları, tabanla iletişim etkileşim süreçleri karmaşıktır. Sonuç almak zaman ister o yüzden.
Neticede üye sayısını son bir yılda 1 milyon artıran AK Parti 11 milyon 157 bin üyeye sahip. Tabandan tavana, tavan tabana iletişimin en güçlü olduğu parti AK Parti ama neredeyse bir ülke nüfusu demek.
En büyük ikinci parti olan CHP’ye ise 1 milyon 250 bin üye kayıtlı. Aradaki aşılmaz farkı göstermek için değil diğer partilerdeki rakamların da bu orana göre gerilediğini not etmek için verdim bu istatistiği.
Neticede yüzbinlerce üyeye ulaşmak, konuşmak ve fikir değiştirebilmek için zaman ihtiyacı var partilerin. O fikir ortaya atılacak, tartışılacak, olgunlaşacak ki parti yönetimleri hayata geçirsin. Cumhur ittifakı ortakları bu süreci başlatıyor işte.