Mustafa Sabri Beþer
Mustafa Sabri Beþer
Tüm Yazýlarý

Geleceðimizi bugünümüz belirler

Tarihe baktýðýmýzda her dönemde toplumlarýn; iniþe geçtikleri ya da sýkýntýlarla uðraþtýklarý zamanlarda, kendi deðer, inanç ve kutsallarý çerçevesinde bir "gelecek tasavvuru" kurgulamaya çalýþtýklarýný görürüz.

Medeniyet geçmiþi olan milletler; bu gelecek tasavvuruyla deðerlerine sahip çýkmayý, umutlarýný canlý tutmayý, kadim kültür ve geleneklerini yaþatabilmeyi, kurtuluþ arayýþý içerisinde anýný ve geleceðini inþa etmeyi ümit eder ve hedefler.

Ýslamiyet öncesi Türk toplumunda fert ve devlet planýnda ilk þahit olduðumuz tasavvur "alp" kültürü üzerine bina edilmiþtir. Devlet, Alpleriyle artýrmayý kurguladýðý kudretle dünya sahnesinde var olabilmeyi hedeflerken birey de "alp" olgusu üzerinden yeni bir ideal kimlik oluþturur ve zinde kalýr. Ýslamiyet sonrasý toplumda "alp" tasavvurunun yanýna "velilik" tasavvuru da eklenir.

Osmanlýnýn son yýllarýna gelindiðindeyse Batýlýlaþma çabasý, devletin ekonomik ve sosyal açýdan toplumdan uzaklaþmasý, toplumun velilik ülküsünden uzaklaþarak deðerlerini kaybetmesi gibi sebeplerle Devlet-Millet insicamý bozuluyor.

Yüz elli yýl boyunca istikrarýn her planda kaybolmuþ olmasý kendi coðrafyamýzda, gelecek tasavvurumuzu, bizler adýna baþkalarýnýn planlamasýna neden oldu.

Sultan Abdülhamid döneminde devlet ve toplum düzeyinde yeni ümitler yeþermeye baþladý. Siyaset alanýnda hedefe koyulan gelecek tasavvuru umutlarý yükseltti.

Yirminci yüz yýlýn baþlarýndaysa ümitler yeniden suya düþtü. Toplum, yeni bir gelecek tasavvuruna ihtiyaç duydu ve hayata tutunabilme adýna farklý kurgular deneme yoluna girdi.

Tanzimat'tan Cumhuriyet'e dek hýzla artan Batýlýlaþma ve Batýlýlaþtýrma gayretlerinin neticesinde, devlet ve toplumun insicamýnýn bütünüyle bozulduðuna þahit oluyoruz.

Bu dönem, bir taraftan da bazý önemli isimlerin belirgin özellikleriyle ön plana çýktýðý dönemdir. Bu zamanlarda oluþan fraklarýn mihmandarlarý arasýnda yer alan önemli isimlerle de bu dönemde tanýþýyoruz.

Tevfik Fikret, oðlu Haluk üzerinden geleceði kurgulamaya çalýþýyor ve yazýlarýný; geleceðin temellerinin ancak "Hümanist ve Ýlerlemeci" düþünceyle atýlabileceðini savunan cümlelerle süslüyor.

Milli Þairimiz Mehmet Akif Ersoy, arkadaþýnýn oðlu Asým'ý merkeze koyuyor ve "Modern ve Ýslami" bir gelecek tasavvurunun "gençlik"üzerinde yeniden inþa edileceðini söylüyor.

Nazým Hikmet, evlatlýðý Mehmet üzerinden geleceði kurgulamaya çalýþýyor ve ancak "Marksist Zihniyetin" inþa edilmesi durumunda gençliðin hayata tutunabileceðini ifade ediyor.

Her bir isim bu kurgular üzerinden dava bilincini belirliyor ve mücadele ediyor. Ama hiçbiri sevdasýna ulaþamýyor. Çünkü insicamý bozulmuþ devlet-millet denkleminin zamansal tezahürünü doðru okuyamýyorlar.

Cumhuriyetin kurulmasýndan 1950'ye kadar yaþanan bütün evreler kapalý kutu bir toplum haline dönüþmemize sebep oluyor. 50 sonrasýnda, toplumda yeniden hareketlenmeler baþlýyor. Çeþitli ideolojiler kurgulanýyor ve hayata geçiriliyor.

Ýnsanlar, oluþan "solcu", "saðcý", "milliyetçi", "komünist", "Atatürkçü", "Ýslamcý", "Cemaatçi", vb. ideolojik kümelerde kendilerine yer arýyorlar. Ýdeolojik kümeler içerisinde hayata tutunuyor ve "gelecek hedefi" endiþesinden uzaklaþýyorlar.

Ara yýllarda, darbeler coðrafyasýna dönüþtürülen bu vatanýn evlatlarý parçalanmýþ ideolojilere sýký sýkýya sarýlýyor.

Bu coðrafya toplumunun geçmiþ ve gelecek hülyasý hep bir Medeniyet perspektifinde olmuþtur. Dolayýsýyla bu hülyanýn; toplumun deðerlerine, inançlarýna, kadim kültür ve geleneklerine baðlý bir Medeniyet tasavvuruna dönüþmesiyle bu toplumun fýtratýna uygun kimlik inþasý yeniden gerçekleþecektir.

Kendi þahsiyetini inþa edemeyen hiçbir toplum ise geleceðini tasavvur edemeyecektir.

"Suyun suya benzediði gibi geçmiþ hale, hal istikbale benzer" diyor Ýbn Haldun.

Bu düsturdan hareketle; "saf, berrak, katýksýz bir yapý" anlamýnda kullanýlan fýtratýmýza yani özümüze dönmemiz gerekir.