Gökler bize yakın olsun...

Ne zamandan beri "yıldızlara bakmanın" boş hayal peşinde koşmak olduğu öğretildi bize? Niçin seyrettiğimiz filmlerde, en komik adamlar nişanlılarının evine uçakla dalarlar? Niçin "eller aya, biz yaya" diye hayıflanırken bile, ay veya uzay bizim için hayalden bile uzaktadır?

8. sınıf öğrencisi olduğum günlerde -1981- sosyal bilgiler öğretmenimiz yazılı bir ödev vermişti, "ileride hangi mesleği yapmak istiyorsunuz ve niçin?" konulu bir ödev. Hiç unutmuyorum; astronot olmak istediğimi fakat ülkemizin ekonomik koşullarının buna elvermeyeceğini de tahmin ederek, astronot olamazsam, yazar olacağımı anlatan bir kompozisyon hazırlamıştım. Çünkü ikisi, astronotluk da yazarlık da, dünyayı değiştirmekle ilgiliydi benim için...

Tabii sınıf arkadaşlarım gülmüşlerdi, "astronot" olmak istediğimle ilgili ödevimi okuduğumda. Peki astronot olmayı komikleştiren şey neydi? İmkânsızlaştıran şey neydi? Saçmalaştıran şey neydi? Bir çocuğu astronot olacağım demekten alıkoyan, onu utandıran, ezen, saçmalaştıran baskıları kimlerdi devreye sokanlar?

Gökler bize niçin bu kadar uzaktı?

Hâlbuki tarihimize baktığımızda, hem Türk tarihinin, hem İslam tarihinin "göklerle" ne kadar da irtibatlı bir tarih olduğunu görürüz... Timur İmparatorluğu'nun 4. Sultanı Uluğ Bey mesela, gökler ve uzay dendiğinde dünya tarihine yön vermiş bir kurumsallaşmanın ve bilgi üretiminin değerli öncülerindendir, mesela...

1417-1420 yılları arasında Semerkant'ta adını taşıyan büyük bir medrese ve hemen yanında bir rasathane kurdurmuştu... Tarihi kaynaklar, bu medresede 10 bin öğrencinin varlığından söz etmektedir. Bunlar, matematik, astronomi, mantık ve dini ilimler okuyan talebelerdir. Sultan, medrese ve rasathane için yılda 30 bin altın bağışlarmış. 10 bin öğrencinin 500 kadarı, 20 ayrı mekânda matematik-astronomi üzerine yoğunlaşmıştır. Ayrıca, 24 bilgin gök hesaplamaları üzerinde uzmanlaşmıştır, bunlar aynı zamanda Öklid matematiği de çalışmaktaymış...

Uluğ Bey Rasathanesi'nin gökbilimcileri, 15. asırda yılın uzunluğunu gerçek değerin 25 saniyesine kadar ölçmüşler ve Dünya'nın eksen eğikliğini o kadar doğru bir şekilde belirlemişlerdir ki; sayılar günümüzde kabul edilen değer aralığına denk gelmiştir. Yılın uzunluğunu, günün saatlerini ve hatta dünyanın dönme ekseni ile güneş etrafındaki yörüngesinin düzlemi arasındaki açıyı kesin olarak belirlemişlerdir. Uluğ Bey'in bir diğer büyük başarısı, en az 1018 yıldızı ve gece gökyüzündeki konumlarını içeren bir yıldız kataloğu hazırlamış olmasıdır. Kataloğun adı, Zic-i Sultani'dir. Fatih Sultan Mehmet Han zamanındaki bilginlerden meşhur Ali Kuşçu da, bu medresede yetişmiş matematik astronomi üstatlarındandır.

Peki ne oldu da geçen asırlar, bu büyük birikimi duraklattı da sadece üzerinden tozlar uçuşan birer tarihi eser haline dönüştürdü?

Gökler niçin bizim bu kadar uzağımıza düştü? Astronomi niçin ütopya oldu? Bu soruları teknoloji tarihimizle birlikte düşünmemiz gerekiyor belki de. Bizim büyük işler düşünmemizi bize çok görenlerin koydukları zihinsel ve fiziksel engellerle, büyük düşünmeyi bıraktık. Hatta bırakınız büyük düşünmeyi, hayal kurmayı bile unuttuk. Oysa hep söylenir; "büyük milletlerin büyük hayalleri olur" diye...

Bu yüzden Alper Gezeravcı'nın, "Türkiye'nin ilk insanlı uzay misyonu bağlamında, uzaya giden ilk Türk oluşu"nu gözyaşlarıyla izledik. Gezeravcı, Uluslararası Uzay İstasyonu'nda 14 gün kalacak ve 13 bilimsel deneyi tamamlayıp sonuçlarını Türk bilim âlemine aktaracak! Orada yapacağı deneylerin, bilim dünyasına ve özellikle tıbba katkılar ve yenilikler getirebilmesini umut etmekten daha insani ne olabilir ki?

Bu heyecana gençlerin âdeta hücum ettiği "Teknofest"lerde de şahit olmadık mı? Binlerce çocuğumuz "bu uçağa dokunabilirsiniz" diyen öğretmenleriyle dokunmadılar mı hayatlarının ilk uçağına? Bir milletin, bir gençliğin, başını kaldırıp göklere bakmasından, heyecanlanmasından, bir gün uzaya gideceğinin hayalini kurmasından sıkılanlar kim? Rahatsızlık duyanlar kim?

"Yapamayız biz" ezberiyle sürekli önümüze bakıp, kafayı yukarı kaldırmamamız isteniyor. Ama bu dayatmalar teker teker tarih oluyor. Millet, önüne bilinçli şekilde örülmüş engelleri birer birer aşıyor ve aşacak inşallah.