Mustafa Sabri Beşer
Mustafa Sabri Beşer
Tüm Yazıları

Günümüz nadanlarına bir hatırlatma!

Kutsal değerlere hakaret etmek tarihin hiçbir döneminde hoş karşılanmamış, toplumun hep büyük tepkisini çekmiştir. Böyle hareketler toplumsal barışı bozmaktan başka bir işe yaramaz.

Kutsal değerlere hakaret edenler şekilde görüldüğü gibi ibretlik sonlarla hayatlarını bitirirler.

Geçtiğimiz yıllarda Efendimiz Hz. Muhammed'e (sav) hakaret içerikli karikatürler yayınlayan İsveçli karikatürist Lars Vilks, önceki gün geçirdiği trafik kazasında yanarak feci şekilde öldü. Vilks, yayınladığı karikatürlerle İslam dünyasının ve Müslümanların tepkisini çekmiş, protestolarla karşılaşmıştı. Tepkiler üzerine iki koruma polisiyle hayatına devam eden Wilks, kazada korumalarıyla birlikte yanarak öldü.

Kutsal değerlere hakaret Wilks'e her ne kadar bir şöhret (!) getirmiş olsa da hem hayatındaki huzuru alıp götürmüş hem de ibretlik sonunu hazırlamıştı. Wilks'in yanarak öldüğünü öğrendiğimde aklıma aşağıdaki ayetler geldi:

"İnkâr edenler, yüzlerinden ve arkalarından ateşi savamayacakları ve yardım da görmeyecekleri anı bir bilselerdi...

O, onlara ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecektir. Ne onu geri çevirmeye güçleri yeter, ne de kendilerine süre verilir.

Senden önceki elçilerle de alay edildi. Ancak onlarla alay edenleri, eğlenceye aldıkları şey kuşatıverdi." (Enbiya 39-41)

Wilks'in sonu adeta yukarıdaki ayetlerin bir yansımasıydı. Her ne kadar bu ayetler Efendimiz (sav) zamanında ona hakaret edenler hakkında nazil olmuş olsa da Kuran'ın evrenselliği, zamana ve mekâna bağlı olmayışı bu son yaşanan olayla da bir kere daha kendini gösterdi.

Peki, Efendimize (sav) yaşadığı dönemde hakaret ederek onunla alay edenler, yukarıdaki ayetlerin muhatapları nasıl bir son yaşamışlardı?

Efendimizin (sav) en büyük düşmanlarından birisi amcası Ebu Leheb'ti. Efendimizin (sav) evi Ebû Leheb ile Ukbe b. Ebî Muayt'ın evleri arasındaydı. Peygamber düşmanı bu iki kişi hayvan işkembelerini, insan dışkılarını ve kokmuş şeyleri getirip Hz. Peygamberin kapısının önüne dökerlerdi.

Mekke dönemi boyunca Efendimize (sav) düşmanlığını artırarak devam ettiren Ebû Leheb, hasta olduğu için Bedir savaşına katılamadı. Bedir savaşından birkaç gün sonra öldü.

Oğulları, babalarının yakalandığı çiçek hastalığının kendilerine bulaşmasından korktukları için onun yanına dahi yaklaşamadılar. Cesedinin kokusu öylesine dayanılmaz bir hal almıştı ki, onun uzun sırıklarla sürükledikleri cesedini ücretli tuttukları kişiler yardımıyla bir çukura attırdılar.

Efendimize (sav) hakaret edenlerden birisi de Ubey bin Halef'di. Ubey b. Halef, Mekke'de Peygamberimize her rastladığında "Ya Muhammed, benim bir atım var. Her gün ona on altı ölçek darı yediriyorum. Bir gün gelecek onun üzerine binip seni öldüreceğim." derdi. Hz. Peygamber de "İnşallah, ben seni öldürürüm." diye karşılık verirdi.

Bedir savaşında Peygamberi öldürmek için hamle yapan Ubey, Efendimizin (sav) attığı bir mızrakla, miğferiyle zırhının kesiştiği noktadan, boynundan yaralandı.

Aldığı yara çok hafif olmasına rağmen Ubey, sığır böğürür gibi böğürerek atından yere yuvarlandı. Bu arada kaburga kemikleri de kırıldı. Arkadaşları onu alarak karargâha götürdüler. Karargâhta "Vallahi, Muhammed beni öldürdü." diye bağırıyordu. Arkadaşları "Yahu sen, aklını kaybetmişsin. Sendeki yara küçük bir şey, üzülmeye değmez." dediler. Ubey, Mekke'ye dönerken yolda öldü.

Efendimizle alay eden bir diğer müşrik Âs bin Vâil'di. Peygamberimizin ilk çocuğu ölünce, "Muhammed ebterdir; erkek evladı yaşamıyor." diyerek hakaret etmesi üzerine Rasûlullah'a hitaben; "Asıl ebter sana buğzedendir." ayetinin muhatabı oldu.

Eşeğine binmiş Mekke civarında bir yere giden Âs bin Vâil, bir dağ geçidinden geçerken eşeği onu yere düşürdü ve bacağını ısırdı. Bu yaradan bacağı şişti ve ondan öldü.

Hz. Peygambere düşmanlık yapanların ve ibretlik şekilde ölenlerin sayısı elbette bunlardan çok daha fazladır. Belki bu konuda müstakil bir kitap bile yazılabilir.

Biz bu yazımızda bu kadarıyla yetinmek istiyoruz.

Yunus Emre'den mülhem "Kutsala hakaret edenin sonu berbad olur" cümlesini kutsal değerlere dil uzatma bahtsızlığında bulunan günümüz nadanlarına bir hatırlatma olarak gönderiyoruz.